
Türkçe, ünlü ve ünsüz uyumlarıyla estetik bir telaffuza sahiptir. Türkçedeki kelimelerin söyleniş farklılıkları, bazı kavramlara açıklık kazandırmayı gerekli kılıyor. Genellikle karıştırılan aşağıdaki kavramlara değinerek devam edelim.
Lehçe/ Şive:
Bir dilden tarihi dönem içinde çok önceden ayrılmış; ses, şekil ve kelime farklılıkları olan kola lehçe adı verilir. Dilbilim literatürü açısından lehçe ve şive aynı kavramlardır. Biz genelde ağız için bu kelimelerin kullanıldığına şahitlik ediyoruz. Oysa Azerbaycan Lehçesi, Kazak Lehçesi, Özbek Türkçesi gibi kollar lehçe olarak kabul edilmektedir.
Ağız:
Herhangi bir lehçenin ya da dilin daha ziyade telaffuz özelliklerine bağlı oluşan yerel koluna ağız denir. Dillerin kendi içinde lehçeleri ve ağızları vardır. Örnek Karadeniz ağzı gibi.
Her dilin birçok ağzı vardır ancak, bir tek edebi ağzı olabilir.
Türkçenin edebi ağzı İstanbul Türkçesidir.
Diksiyon:
Latince kökenli Fransızca bir kelime olan diksiyon; seslerin, sözlerin, vurguların, anlam ve heyecan duraklarının hakkını vererek söyleme biçimine denir. Diksiyonun ses, vurgu, ton, tonlama, durak, üslup, jest, mimik tavır gibi birçok terimi bulunmaktadır. Diksiyon sanatında iki boyut vardır. Konuşanı anlatma işine alıştırmak ve dinleyenin hoşuna gitmek. Konuştuğu zaman, konuştuğu mekanın havasını değiştiren insanlar vardır. Bunlar diksiyonu düzgün insanlardır.
Etrafımızda aslında çok güzel konuşan insanlar var. Biz genel olarak konuşkan bir milletiz. Akşam gel, oturup; konuşalım deriz. Akşam gel, düşünelim diyenini gördünüz mü? Konuşmayı çok seviyoruz. Hitabeti kuvvetli yüzlerce insan var. Hepsini burada saysak, sayamadıklarımız alınır. Ben biraz nev-i şahsına münhasır konuşan insanlardan bahsetmek istiyorum. Çünkü bunlar konuşmalarına artistik değerler de katarlar: Politikacılar, sanatçılar... böyledir. Tiyatro sanatçıları da çok güzel konuşur. Onlar devamlı halka seslendikleri için etkileyici konuşurlar. Bir Yıldız Kenter, bir Ayten Gökçer, bir Çetin Tekindor... hepimizin güzel konuştuğunu hemen söyleyebileceğimiz ortak isimlerdir.
Yazımın buradan sonraki kısmında, telefonda konuşmaktan bahsetmek istiyorum. Bir örnekle: Benim çok sevdiğim bir büyüğüm, bir ablam var. Kendisi Alman Hastaneleri yönetiminden emekli Sayın Ülkü Oygur. Ülkü Abladan ben telefonda zamanın ne kadar güzel kullanılabileceğini öğrendim. Ülkü Abla, telefonu açar, ben Ülkü dedikten sonra, hemen konuya girer; gayet kısa ve öz konuşur. Diksiyonunun güzelliğine söylenecek zaten söz yoktur. Eski İstanbul Hanımefendileri bunlar. Ben bunu Ülkü Ablama sordum. Ablacığım hiç sormuyorsunuz, Nasılsınız? Ne yapıyorsunuz? Cevabı çok güzeldi ve bence bir derstir: "Ben senelerce bir holdingde yöneticilik yaptım. Patronumla kısa ve öz konuşmak zorundaydım. Hemen konuya girerdim. Eskiden adap böyleydi."
Ya şimdi nasıl? Geçenlerde bir öğretmen arkadaşımla otobüse bindik. Bir kız çocuğu, sanırım lisede ya var ya yoktur, yolculuk boyunca konuştu. Bu kadar saçma sapan cümleyi arka arkaya nasıl kurdu? Şaşıyorum. Bizim telefon konuşmalarımız ne kadar uzun ve gereksiz. Bu yüzden GSM operatörleri çok konuşmalı dakikalar hediye ediyor olmalı.
Biraz bu konuda düşünmeliyiz.
Bir dahaki yazımda Güzel Konuşmanın Adımları ile devam edeceğim.
Esen Kalın.