21. yÜzyıl becerileri ile ilgili malum çok konuşuluyor; çok şey söyleniyor, yazılıyor. Yapılandırıcı eğitim de zaten hep gündemimizde… Geleneksel eğitimde bir üçgen vardı. Öğretmen, öğrenci ve bilgi… Öğretmen bilgiyi aktarıyor, öğrenci bilgiyi alan konumundaydı. Biraz pozitivist felsefenin mahsulü olan bu öğretme stratejisi artık geçerliğini de iyiden iyiye yitirmiş durumda. Pozitivist felsefe bilginin nesnel olduğunu, kişinin dışında olduğunu ve keşfedilerek ortaya çıkarıldığını benimsemişti. O zaman nesnel olan bilgi kitaplara yerleştirilip, öğrencilere aktarılmalıydı. Şimdi artık yeni bir paradigma var: Buna göre, bilgi keşfediliyor, yorumlanıyor ve ortaya çıkarılıyor; bir adım daha ötede bilgi oluşturuluyor, kişi tarafından yapılandırılıyor. Bilgi kişiselleştiriliyor, kişinin kendi deneyimleri, gözlemleri, yorumları ve mantıksal düşünceleri sonucu şekilleniyor. Bu anlayışa göre, bilgi kişinin dışında değildir; kişi, bilgiyi üreten konumundadır. Biraz da felsefedeki öznel gerçeklik üzerine kurulan “Yapılandırmacılık”; bizim de yeni eğitim sistemimizin yaklaşımıdır. Yapılandırmacılığı, oluşturmacılık olarak da tanımlayanlar var. Bunlar bir yana; dikkatlerinizi şu noktaya çekmek istiyorum: “Yapılandırmacılıkta bireyler bilgiyi aynen almazlar; kendi bilgilerini yeniden oluştururlar. Bilgi, kişisel anlama sahiptir çünkü. Bireysel olarak öğrenciler tarafından oluşturulur. Öğretim programı, öğretim süreci buna göre tasarlanır. Öğrenciler kendi bilgilerini oluştururlar. Duydukları ve okuduklarını önceki öğrenmelerine ve alışkanlıklarına dayalı olarak yorumlarlar. Eski yaklaşımın aksine yeni sitemde; “öğrenme, öğrenciler kavramsal anlamayı gösterebildiklerinde başarılıdır, gerçekleşmiştir.” Burada önemli olan öğretme değil, öğrenmedir. Öğrenciye bir özerklik veren bu sistem, girişimciliği desteklemektedir. Öğrenciyi cesaretlendirmektedir. Öğrencinin öğrenme isteği, merak duygusuna hitap edilmesi ve öğrenmeye hazırlama önemli bir basamak olarak karşımıza çıkmaktadır. Bilgi mutlaka sorgulanmalıdır. Bilginin yapılandırılmasında yaşantı önemli bir yer tutar. Öğretim süreci hazırlığında, öğrencinin zihinsel modeli de çok önemlidir. Yapılandırmacı eğitim modelinde, senaryolar ve programlar bu modelden ayrı ve özerk düşünülemez. Ne öğrendiğimizin yanı sıra nasıl öğrendiğimizin de incelenmesi gereklidir.
Yazarken fark ettim, “Yapılandırmacılığı” anlatmaya öyle dalmışım ki… 21. Yüzyıl yeterliliklerine göz atmayı unutmayalım: Yine yabancı bir makalede rastladım. 21. Yüzyılın eğitim gayeleri sıralanmıştı bu yazıda. İnovasyon, eleştirel düşünme, problem çözme, yaşam boyu öğrenme yetisi, uyumluluk ve değişime adapte olma, takım çalışması ve bilhassa sanal takımlarla işbirliği yapabilme becerisi, inisiyatif alma, kendi kendini yönlendirme, girişimcilik ve küresel farkındalık… Daha liste uzun aslında. Etkili sözlü ve yazılı iletişim, ana dilde yeterlik, milli kültür, çoklu diller, bilgiye erişme, gruplama ve analiz etme… Bunları da ben ekleyeyim yazıya… Dijital yeterlikler ile medya ve teknoloji de var. 21. Yüzyılın insanının taşıması gereken özellikler… Yüzyılın bizden istediği insanın özellikleri… Gözden kaçırmamamız gereken önemli bir husus var ki: Karakter Eğitimi. Yalan söylemeyen, hile yapmayan, yardımsever olan, arkadaşlarını dışlamayan da çocuklara ihtiyacımız yok mu? Biri konuşurken sözünü bölmeyen, dikkatlice dinleyen; selam veren, alan; başkalarına ait eşyaların kendisine ait olmadığını anlayan; ayakkabılarını çıkardıktan sonra düzenli bir şekilde yerine koyan; üzerine, başına giysilerine dikkat eden; temizlik kurallarına uyan; gece erken yatmayı, sabah erken kalkmayı seven ve bu sorumluluğa alışmış çocuklarımız olmasın mı? Kahvaltıyı önemseyen, dişlerini her zaman fırçalayan; eğer birinin bir problemi varsa ona yardımcı olmaya çalışan, hata yaptığında kabul eden, özür dileyen insanlara 21. Yüzyılda ihtiyacımız olmayacak mı?
21. Yüzyıl robotların çağı olma yolunda doludizgin ilerliyor. Bilim insanlarının şu sıralar uğraştıkları önemli işlerin başında robota karakter kazandırmak geliyor. “Yapay Zeka” dan bahsediyorum evet… Yapay zekânın ahlaklı ve vicdanlı olması gerekiyor. Bu konuda da büyük bir tartışma sürüyor. Başka bir yazıda, yabancı bir ülkede hakimlere yapay zeka algoritmalı yazılımlar verildiğini okudum. Birinin kefaletle serbest bırakılacağının, yoksa tutuklu mu kalacağının kararı yapay zekâ tarafından veriliyormuş. Çok ilginç değil mi? Uzmanlar yapay zekanın sadece veriden beslendiğinde iyi şeyler dışında kötü şeyler de öğrenmesinden endişe duyuyorlar. Yapay zekanın değer yargılarıyla öğrenmesi için ciddi ciddi kafa yoruluyor. Çünkü değerleri olmayan, ahlaklı ve vicdanlı olmayan bir robot insanlığı korkunç bir sona götürebilir. Hakimlere dağıtılan yapay zekalı algoritma demişken aklıma yine bir tiyatro oyunu geldi. Bertolt Brecht'i duymuşsunuzdur. Kafkas Tebeşir Dairesi isimli bir oyunu vardır. Kabaca anlatırsam, bir anne çocuğunu bırakır kaçar. O çocuğu hizmetçi her türlü tehlikelere rağmen kendi hayatı pahasına bakar büyütür. Sonra gerçek annesi çocuğu almak ister. Yargıç ortaya büyük bir tebeşir dairesi çizer ve çocuğu ortaya oturtur. Kadınlara birer kolundan hızla çekin, kim kendi tarafına çekebilirse çocuk onundur, der. Biyolojik annesi çocuğun koluna hemen yapışır. Bir hamlede çocuğu tebeşir dairesinden kendi tarafına çeker. Ona bakan, büyüten, besleyen annesi, Hizmetçi Gruşa; çocuğun koluna dokunmamıştır bile. Yargıç yarışmanın tekrarlanmasını ister. Yine çocuğun koluna dokunmayan Gruşa'ya, yargıç neden çekmediğini sorar. Gruşa, çocuğun zarar görmemesi için kendinden tarafa çekmemektedir. Çocuğun zarar görmemesi için annelik hakkından bile vazgeçebileceğini söyleyince; yargıç, çocuğu Gruşa'ya verir. Bilmem ki, bir robot böylesi güzel ve zeki bir yargılama yapabilir mi? Ama insan aklı ile robotlar “ahlak” ve “vicdan” üzere; insan için çalışırsa güzel şeyler de olacağı muhakkak.
Hoşça Kalın.