Ali Gülcü

Abbas minübüsü almayaydı...


" Akşam diyordun, işte oldu akşam…”
Balkonun sırdaş masasına oturunca Cahit Sıtkı Tarancı’nın dizeleri düştü aklıma,
" Al getir, ilk sevgiliyi Beşiktaş’tan”
" Yaşamak istiyorum gençliğimi yeni baştan…”


Eylül geldi, balık sezonu açıldı, tezgâhlar derya kuzuları ile doldu…
Doldu mu, bilmem!
Sahile inemedim… Dolmuştur, açılış hep öyle olur… Gazeteler boy boy balık fotoğraflarını serpiştirir sayfalarına, bir balıkçı bulur, röportaj yapar, konuştururlar, başlık kocaman; Bu sene balık bol olacak… Vatandaş balığı ucuza yiyecek!
Televizyonlarda gırgırlar, ağları dolduran palamutlar, hamsiler…
Dön baba dönelim.

Vatandaşın ihtiyacı var böyle haberlere, kafalar dağılsın, keyifler azıcık yerine gelsin, balık ucuz olacakmış diye sevinsin, yaz sıcağından bunalıp evden dışarıya çıkmayan ağabeyler, ablalar " şu balıkları bir de ben yakından göreyim” deyip sokağa, sahile vursun kendini… Çay bahçesinde iki tanıdıkla eskileri yâd etsin, azıcık dedikodu yapsın, şişi insin, bir kilo lacivert sırtlı istavriti, çift naylon torbada eve götürünce mutlu olsun…

E balık alınıp gelinmiş, kahramanlık hikâyesi eklenmeden olur mu?
" On beş liraya veriyordu, sen eski müşterimsin, sana on lira deyip, iki avuç da fazla attı, mübarekler canlıydı kız, görsen… Balık bol olacakmış bu sene, çay da ısmarladılar, içiverdik ayaküstü… Şimdiden tembihledim dişimize göre palamut oldumu, haber verecekler, lakerda yaparız…”

Balıkçı kahvesine, dalgakırana çok takılıyorum o zamanlar.
Bir sene yalvar yakar Silivri’de Hakkı Baba’ya lakerda yaptırmıştım…
Yedikten sonra ailecek sağlığına dua ettik, adı gibi; o kadar Hakkı’nı vermiş yaptığı işin… "Lokum” diyeceğim lakerdaya ayıp olacak!

Tuzumuz mu kuruydu? Ağzımızın tadı, tam olması gerektiği gibiydi de biz mi farkında değildik?
Bilsek, daha bir başka mı yaşardık o günleri…
Şimdi biri telefon etse, " Ali nevaleyi al, dalga kırana gel, tenekede midye yapacağız” dese…
Eh, bak şimdi, gece vakti kokusu geldi burnuma!
Canım istedi yahu…

Yazmaya elim varmıyor ama arkadaşlık çoktu be o zamanlar…
Şimdi birine derdini anlatacak oluyorsun, cümlenin yarısında adam sazı elinden alıyor, aman bir dinliyorsun, senin dert dediğin de neymiş?

Dinlermiş gibi yapıp, telefonu ile oynuyor, aynı renkli üç elması yan yana getirip patlatıyor…
Mail atıyor, yüzünü ekşitiyor, boş boş bakıyor, tepki vermiyor…
İnsan; " ah be arkadaş senin başına neler gelmiş de, haberimiz olmamış” densin istiyor da, nerde?

"Haydi Abbas, vakit tamam;
Akşam diyordun işte oldu akşam”


Abbas, minibüsü alana, Çiçek Abbas olana kadar iyi çocuktu.
Değişmez sanmıştık, olmadı…
Ne habeeeer?



YORUM YAP