Av.Arb.İlkay Doğan

“Adaleti öldürdüğün gün devlet de ölür”

Kuvvetler ayrılığı çok bilindik bir tanımla yasama, yürütme ve yargı güçlerinin birbirinden ayrılmış oldukları bir devlet yönetim modelidir. Yürütme ve yargının birbirinden bağımsız olması diktatörlüğün ortaya çıkmasını engeller ve demokrasinin teminatıdır. 

Osmanlı İmparatorluğu'nda  temel yönetim birimi sancaktı. Merkezden atanan sancakbeyi padişahın yürütme yetkisini, kazaların yöneticisi olan kadı ise padişahın yargı yetkisini temsil etmekteydi. Sancakbeylerinin yetkileri kadılar vasıtasıyla sınırlandırılmış adeta kuvvetler ayrımı korunmuştu. 

Şehzadeler çok küçük yaşlarında bu sancaklarda yönetim becerilerini geliştirmekte ve bunlardan kendisini ispatlayana padişahlık yolu açılmaktaydı. Yine şehzadelerin eğitimlerine çok önem verilmekteydi. Örneğin Fatih Sultan Mehmet dönemin önemli bilim adamlarından olan Ali Kuşçu tarafından yetiştirilmişti. II. Mehmed Osmanlı Türkçesi dışında Arapça, Farsça, İbranice, Keldanice, Slavca, İtalyanca, Yunanca ve Latince bilmekteydi. Binlerce kitaptan oluşan bir kütüphaneye, coğrafya ve tarih bilgisine sahipti.21 yaşında İstanbul'u fethetmesi tesadüf değildi.

Günümüz Türkiye'sinde de kuvvetler ayrılığı esastır. Liyakat esas olmalıdır. Ancak ben bu satırları yazarken eminim hepinizin aklında soru işaretleri oluştu. Çünkü her gün yürütmenin yargı üzerinde etkili olduğuna, hak ettiği için değil tanıdığı olduğu için bir yerlere gelmiş insanlara şahit oluyoruz. Özellikle akademik çevrelerde pozisyona göre yetkin kişi değil, kişiye göre pozisyon yaratıldığını görüyoruz.

Liyakatin tersi ise kayırmacılıktır ve kayırmacılığın birçok çeşidi vardır. Bu bazen hemşericilikle olur. Bazen ise aynı okuldan mezun olmak gibi nedenlere dayanır. Liyakatli insanlar güçlerini aldıkları eğitimden ve edindikleri tecrübeden alırken, liyakatsiz kişiler güçlerini kendilerini atayan kişilerden aldıklarından bağımsız bir tutum takınamazlar. Liyakatin esas alınması gençlerin de “çalışırsam yapabilirim” inancını güçlendirir. Aksi ise “ne kadar çalışsam da tanıdığım olmazsa başarılı olamam” inancına sebep olur. Bu ise toplumda güvensizlik ve düşmanlık yaratır. Gençlerin ülkesine bağlılığını azaltır.

Liyakat layık olana layık olduğu işi vermek iken etik değerlerin önemi de unutulmamalıdır. Sadece akademik yetkinlik bir işin layıkıyla yapıldığı anlamını taşımaz. Dürüstlük, hoşgörü, hümanizm, nezaket, bağlılık, yasa dışı emirlere karşı direnme gibi özellikler olmadan kişinin ehil olduğu söylenemez. Kayırmacılığın olduğu sistemlerde ise bu özellikler önemini kaybeder, atayan-atanan arasında efendi-köle ilişkisi söz konusu olur.   

Demokratik ülkelerde kuvvetler ayrılığı sayesinde yöneticiler denetlenebilir. Ancak bu denetim işinin yine ehil kişilerce yapılması gerekir. Başarısı tesadüf olmayan İstanbul fatihi Sultan Mehmet'in 1400'lü yıllarda söylediği sözü işte tam da burada tekrar hatırlamak gerekir.      

Aklı öldürürsen, ahlak da ölür.                                                                                       

Akıl ve ahlak öldüğünde, millet bölünür.                                                            

Kadı'yı satın aldığın gün adalet ölür.                                                                                           

Adaleti öldürdüğün gün devlet de ölür.

YORUM YAP