1980'li yıllardı. Beşiktaş'ta hem 'cefa' hem de 'vefa' günleri yaşanıyordu. Başkan seçimlerinde bir türlü istikrar sağlanamıyor ve gelen 6 ayda gidiyordu. Bu başkanların hepsi iyi niyetli ve kulübü için bütün çabaları gösteriyorlardı. Ancak yetmiyordu.
Ama bunlardan birisi vardı. Onun sesi hiç çıkmıyor ve sakin bir şekilde sanki gününü bekliyordu.
1940'lı yıllarda Beşiktaş forması giymiş ve sonra da Beşiktaş futbol sorumlusu olmuştu. Çok sevilen birisiydi.
Sonunda 'evet' dedi. Büyük bir çoğunlukla seçildi.
Kimdi o?
Hepinizin bildiği Süleyman Seba...
Süleyman Abi bir 'maestro' gibi Beşiktaş'ı yönetti. Elini Serpil Hamdi Tüzün'ün yetiştirdiği gençlere attı. Türkiye liglerinde oynayan yeteneklere el uzattı. İşte bundan sonra Seba devri başladı.
Başlarda başarısız olan Gordon Milne'e ciddi biçimde sabretti. Onu destekledi. Ve ardından da Beşiktaş'ın o inim inim inleyen Beşiktaş'ın görkemli günleri geldi.
Beşiktaş'ta yaptığı başkanlıklarda bir 'efsane' olarak kaldı.
Bugün bile adı unutulmadı. Sadece Beşiktaş'ta değil, Türkiye'nin bütün kulüplerinde saygı ve sevgi ile konuşulan isim oldu.
Beşiktaş yeniden bir açmazın içinde. Bakın 'çıkmaz' demiyorum. Açmaz ve çıkmaz ayrı ögelerdir. Çıkmazın içinden çıkamazsınız. Ama 'açmaz' öyle değildir.
Yani Beşiktaş'ın 30-40 yıl öncesinde yaşadıklarını biraz karıştırışsanız bu 'açmaz'ın içinden nasıl çıkılacağını görürsünüz.
Para işine gelince... El Musrati ve Muci için 24 milyon Euro'yu sokağa atanlara bunu sormanız lazım.
Öyle 'Bana sormadılar' 'Benim haberim yoktu' gibi söylemler işin sonunu getirmez. Sırf kendi saçtığı paraları yeniden geri almak için başkanlığa aday olanlara sormak lazım.
Ben Avusturya Lisesinde okudum. Karaköy semtinde. Fransız okulu St.Benoı ise bize 50 metreydi. Yani Hüseyin Yücel'in Okulu. O okuldan çok arkadaşım vardır. Hepsi Frankofon olduğu için yetiştirme şekilleri farklıdır. Çok kurnaz ve dingin olurlar. Bizim Avusturya Lisesi ise daha disiplinli ve daha ciddidir. Anlayacağınız tam Alman terbiyesi.
Seçim çok yakında. Aday Serdal Adalı dördüncü kez seçime giriyor. Anlayacağınız 3 kez kaybetti.
Neden biliyor musunuz? Çünkü 'cafcaflı' kelimeler kullanmıyor. Hayal denizinde yüzmüyor. Kimseyi kandırmıyor.
Seba da öyleydi. Hayallerle ve işi bilmemesine rağmen kendini kürsüye atanlar bakın 'Ghost' yani 'Hayalet' gibi karanlığın derinliklerine daldılar. O hayal denizinden de bir daha çıkmaları pek mümkün değil.
Kalanlar da öyle.
Anlayacağınız Beşiktaş kongresi bu kez yanılmayacak ve içlerinde ciddi olana oyu verecektir.
Hoşça kalın…