Rahmetli Erdal Amcanın söylediğine geliyor; çok anlatmam gerektiğinde susuyorum, sebep; sahiplenmeyi bekleyen okyanus da olsa testisi kadar herkes, kişi gücü kadar atabiliyor taşı, rekorlar adamına göre...
Başkasına yakın olan size çok uzak olabiliyor örneğin, sizin canınızı yakan başkasının gülümsemesine sebep olabiliyor mesela...
Kendi hayatını yaşıyor, beğenmediğin filanca, doğruları farklı, yanlışları farklı, ağzının tadı, tuttuğu takım, arkasından gittiği, beyaz atlı prens, rüyalarının kadını, boş zamanlarında yaptıkları, keyif aldıkları...
Müdahale etmemek lazım kimsenin hayatına!
Eleştirmemek lazım seçimlerini!
Siz ne kadar elinden tutmaya çalışsanız da, zamanı geldiğinde tökezleyip düşecek en sevdiğiniz kişi, "koşma" diyeceksiniz, koşacak, "gitme" diyeceksiniz, gidecek, dizleri kanamadan nasıl öğrenecek acıyı, gitmeden nasıl bilecek kavuşmayı...
Ağlamadan gülünmüyor, yaşamadan öğrenilmiyor.
Kanayanın yarasını üfleyebiliyor, gidene kapını açabiliyor, fırtınada liman, yerinde mağara, göl kıyısında tahta kulübe gerekirse yosuna kesmiş taş olup sır saklayabiliyor musun?
Sarılabiliyor musun kalbini kırana?
"El alem ne der" kavramını çıkarabiliyor musun hayatından, içinden geldiği gibi davranabiliyor musun?
Küsmek, sırtını dönmek, bırakmak ne kolay yahu!
Babalar en çok kızlarını seviyor ve en çok kadınlar öldürülüyor, en sevenleri tarafından!