Son zamanlarda yayınlanan bir diziyle gündeme gelen Aile Dizimi yöntemi oldukça merak konusu oldu. Benim de ilgimi çeken ve merak duyduğum bu dizide psikolojinin de etkilerinin görüldüğü ama uygulanan yöntemin psikolojide çok yeri olmadığını belirtmek gerekir. Dizide söz konusu terapi yöntemi olan aile diziminin ne olduğuna gelecek olursak ilk olarak 1990'lı yıllarda Alman psikoterapist Bert Hellinger tarafından ortaya atılan bir psikoterapi yöntemi olarak kaynaklarda yer almaktadır.
Aile diziminin çıkış noktası, bireylerin kuşaklar öncesinden başlayarak ailelerindeki bireyler ile görünmez bir bağ ile bağlı olduğudur. Bu bağ, bireylerin yaşadıkları olayları, başına gelenleri, geçirdiği psikolojik rahatsızlıkları etkilemektedir. Yani ailelerinde kuşaklar öncesinde yaşanan olaylar dahi bireylerin bugünkü hayatını etkilemekte ve değiştirmektedir. Aile dizimine göre, aile içerisinde yaşanan olumsuzluklar aile fertlerinin DNA'larına kazınmakta ve bu şekilde nesilden nesle aktarılmaktadır. Bu anlayışa göre bireyleri, doğdukları aileler şekillendirmekte ve bugün oldukları kişi haline getirmektedir.
Ailelerde ani ve travmatik ölüm, kaza, intihar, şiddet, suç işleme, kürtaj, anne-babanın rolü gibi ailenin derinden etkilenmesine neden olan olumsuz olayların yaşanması, aile sisteminde bozulmalara veya aile dizimin de kopukluklara neden olmaktadır. Aile dizimdeki bu bozulmalar ve kopmalar, aile üyelerinin ve gelecek kuşaklardaki aile üyelerinin kaderlerini derinden etkilemektedir.
Aile dizimi, aile içerisinde yaşanan olaylar neticesinde oluşan bozulmaların ve kopmaların psikolojik problemlerin temelini oluşturduğu düşüncesini benimsemektedir. Bu durumun iyileştirilmesi için ise, aile dizimi terapisi uygulanarak bireylerin ailelerine içsel olarak geri götürülmesi ve aileleri ile kendi iç dünyalarında barışmaları sağlanmaya çalışılmaktadır. Aile dizimi terapisi uygulanarak, aile sisteminde meydana gelen yıkılmalar ve kopmaların onarılması amaçlanmaktadır. Bu onarım ve aile bireyleri ile barışmanın gerçek dünya ile ilişkisi yoktur yani somut bir barışma ve onarımdan söz edilemez. Bu süreç, bireylerin içlerinde yaşadıkları ve gerçekleştirdikleri bir onarım ve barışma sürecidir.
Aile dizimi terapisinde, bireylerin aile fertleri ile olan ilişkisi yeni baştan, temiz bir şekilde oluşturulmaya çalışılmaktadır. Bireylerin aile sistemindeki sorunlar sebebiyle yaşadıkları, korku, kaygı, güvensizlik, özgüven eksikliği, öfke, saldırganlık, soğukluk gibi duygular, terapi sürecinden sonra yerini kendine ve aile bireylerine güven, sıcaklık, daha yüksek özgüven, daha uyumlu davranışlara bırakacaktır. Böylece aile dizimi terapisi ile birlikte bireylerin iç huzuruna kavuşmaları sağlanmış olacaktır.
Aile dizimi terapisi ile birlikte, aile sistemindeki bozulmaların ve kopmaların neden olduğu düşünülen kaygı bozukluğu, kişilik bozukluğu, takıntılar gibi birçok psikolojik rahatsızlığın çözümü getirilecek ve bireylerin iyileşmesi sağlanmış olacaktır. Aile dizimi terapisi, bireysel terapi, grup terapisi gibi terapi yöntemleri ile birlikte uygulanabilmektedir.
Psikolojideki yerine gelecek olursak travmanın nesiller arası aktarımı kavramı, ilk olarak 1979'de H. Barocas ve C. Barocas tarafından kullanılmış olup bu terim, yoğun ve şiddetli travmalara maruz kalan kişilerin, bu travmaların etkilerini yakın ilişkide bulundukları aile içindeki bireylere (özellikle çocuklar) direkt ya da dolaylı olarak aktarmaları olarak tanımlanmaktadır.
Bu konuda uzunca yıllar çalışmalar yapmış olan ve Kuşaklararası Travma Geçişi Ve Kuşaklararası Travma Aktarımı adlı kitabı bulunan değerli hocam Psikoloji Profesörü Erdinç Öztürk bu konuda uluslar arası bir başarıya sahiptir.
Öztürk'e göre “kuşaklararası travma geçişi” kavramı hem klinik psikoloji hem psikotarih hem de psikotravmatoloji kapsamında ele alınan, travmanın kuşaklararası seyri konusundaki yeni bir yönelimle yapılandırılan doğru çocuk yetiştirme stillerini geliştirme ve çocukluk çağı travmalarını önleme stratejilerini de içerisinde barındıran çok eksenli bir oluşumdur. Türkiye'de kuşaklararası travma geçişi çalışmalarının öncülüğünü yapan Öztürk, kronik çocukluk çağı travmalarının yaşam boyu süren psikopatolojik yansımalarını psikotarih, ruhsal travma ve dissosiyasyon ekseninde yapılandırmakta ve bu alanda hem temel hem de referans teşkil eden araştırmalarını yürütmeye devam etmektedir.
Ebeveynlerin sahip olduğu kronik olumsuz yaşam deneyimleri, ruhsal travma boyutunda yeni nesle aktarılır ve bu travmalar metabolize edilene kadar kuşaklararası geçiş göstermeye devam eder (Derin & Öztürk, 2018; 2020). Kuşaklararası travma geçişi ekseninde gerçekleştirilen çalışmalar; ebeveynleri tarafından istismar ve/veya ihmale maruz kalan çocukların yetişkin olduklarında kendi evlatlarına, çocukken travmatize edilmeyenlere oranla daha kötü davrandıklarını ortaya çıkarmıştır.
Diziye konu olan yöntemin bilimsellikten biraz uzak, hatta farklı bir alana yönelmiş olduğunu söylemek gerek. Aile diziminin psikolojideki yerini kuşaklararası travma aktarımı ile açıklamak daha uygun olacaktır. Peki bedenimizi hasta eden hastalıklar gibi ruhumuzu da hasta eden psikolojik rahatsızlar genler yoluyla mı aktarılıyor?
Öztürk'e göre kuşaklararası travma geçişi, insanlık tarihinde aynı çocuk yetiştirme stillerini benimseyen ve savunan ebeveynlerin özellikle annelerin kuşaklararası süreçte kendi annesinin, kendinin ve kendi çocuğunun özellikle kızının yaşadığı travmatik yaşantıların yakın oranlarda ve benzer travmatizasyon tecrübelerinin olduğu hipotezi ile karakterizedir. Kuşaklararası süreçte çocuk yetiştirme stilleri büyük oranda şiddet odağından empatiye doğru bir pozitif gelişim gösterse de bu gelişimin oldukça yavaş olması kuşaklararası travma geçişi 558 VI. Uluslararası TURKCESS Eğitim ve Sosyal Bilimler Kongresi 30 Ekim- 1 Kasım 2020/İstanbul Tam Metin Kitabı VI. International Congress on Education and Social Sciences 30 October- 1 November 2020/İstanbul Full Text Book hipotezini destekler nitelik taşımaktadır. Kuşaklararası travma geçişi doğrultusunda, üç kuşak veya dört kuşak fark etmeksizin bütün nesillerde benzer oranda olumsuz yaşam deneyimleri görülebilmektedir. Çünkü benimsenen ve uygulanan şiddet odaklı negatif çocuk yetiştirme stilinden kuşaklararası bir süreçte daha empatik ve destekleyici nitelikteki çocuk yetiştirme stiline geçebilmek ancak yüzyıllara uzanan geniş zaman dilimlerinde gerçekleşebilmektedir.
Diziye konu olan yöntemin psikoterapi, psikodrama ya da herhangi bir psikolojik danışmanlık süreciyle ilgisi yoktur. Evet, travmaların kökenine inmek ve onlarla yüzleşmek terapi sürecinin önemli bir parçasıdır ancak; terapist gizemden, yorumdan, yönlendirmeden, esrarengiz davranmaktan kaçınır. Psikoterapistin görevi, kişinin kendi yolunu bulması için farkındalık yaratmaktır.