İçinde bulunduğumuz şu an, ben daha cümlemi bitirir bitirmez “geçmiş” olacaktır. Ve, iş görmenin tek şartı bilgidir. Bilgi ise ancak geriye bakarak, yani geçmişe bakarak öğrenilir; hiç zorlamayın, başka türlüsü mümkün değildir. Geleceği nereden bileceksin! Çünkü gelecek henüz yaşanmamıştır. Çok uzun etmeyelim… İddiamıza göre, insan dediğin geçmişine bakıp da geleceğine yürüyen tek canlıysa eğer bu yazıda ilk cümlede söylediğim gibi artık “geçmiş” olmuştur. Hususen okuyanın geçmişiyle geleceği arasına köprü olsun niyetine yazılmıştır. Yani geçmiş geçmişte kalsın diyenlere kulak asmayın efendim. Geçmiş, bilmek ve sevmektir. Bilen bilmeyene söylesin. Mutlu günler hepinize.
Ailenizin filozofu İbrahim…
ENDİŞEYE MAHAL YOK
Başta içki ve sigara olmak üzere, her türlü bağımlılıkla cansiperane mücadele ediyoruz, etmeye de devam edeceğiz.
Amma, baktık ki hayatımıza tevarüs etmiş çok önemli bir musibet daha var!. Ve bunun tedbiri yok, telâfisi yok, tedavisi ise hiç yok!
En ciğeri mukavim yiğit dahi, ondan üç dakika yoksun yaşayamıyor!.
Eyvah!
Eyvah ki ne eyvah!
Bilesiniz, bu melânet “oksijen” bağımlılığıdır ey kardeşlerim.
O halde ne yapmak lüzum eder?
Bu belanın yatağını bozmak, bu ukubetin kaynağını kurutmak lâzımdır.
Şimdiden tezi yok, bizim için yerli ve milli bir meseledir oksijen meselesi!
Hiç merak edilmesin: ormanlar yanacak, biz karşısına geçip seyredeceğiz!
Endişeye mahal yok, bolca meyvesi ve oksijeni olan zeytinliklerin tekmilini tarumar edeceğiz! Binlerce ağaç kesip, yerinde maden ocakları işleteceğiz..
Yeter mi?
Yetmez elbette!
Denize nazır olan orman alanlarında koca koca oteller dikeceğiz!
Yüzlerce dönüm meşe, dişbudak, servi, kızılçamı doğrayıp da, onların yatağında siyanürle altın arayacağız, altın!
Ah o nehirler, çaylar, dereler yok mu!.
İşte onların beslediği ve büyüttüğü ne kadar ağaç varsa derdest edilip, üzerlerine santrallar kurduracağız!
Az şey midir yüzlerce yıldır soyumuzu sopumuzu meyvesine, gölgesine, nefesine tabi kıldıkları; söyleyin, az şey midir?
Kararlıyız... kararlıyız kurtaracağız aziz milletimizi oksijen bağımlılığından!
Biri acı acı sesleniyor. Allah Allah niye göremiyorum o sesin sahibini.. Kulağımda nemli bir sürtünme ve kaşıntı. Şöyle bir silkeliyorum ki salyangoz avcumun içine düşüveriyor. Şaşkın şaşkın birbirimize bakıyoruz. Sesin sahibi kapıda: “kalk hadi, bu serin havada yeter uyuduğun ağacın kökünde, tembellik etme” diyor.
Salyangoza göz kırpıp, sıcak çorbayı kaşıklamak için eşimin ardına düşüyorum usulca.
Ama söylemeden edemeyeceğim; rüyam gerçek olur da beni Cumhurbaşkanı seçerseniz diye, hedeflerimizi sıralamak lâzımdır değil mi. O da, hepinizin bu yazıyla malumunuz olduğu üzere, hünnap ağacının gövdesine yaslanıp istiareye yattığımda uykumda gördüklerimdir.
Tabiidir ki, tamamı insana aynı anda malum olmuyor. Hoş görün. Belki bir daha ki sefere şehirler, denizler, ovalar ve topraklar üzerine hedeflerimizi ayan ederiz sizlere.
Hem zaten bütün bunları herkese hakkıyla göstermeliyiz ki, beton ile demirden inşa edeceğimiz uygarlığımızın muazzam bir kuvvet ve itibar olduğu bilinsin!
Yaşasın otellerin, otoyolların, rezidansların, AVM'lerin ve imar aflarının üzerinde yükselecek muassır medeniyetimiz!
Oksijen bağımlılığına son!
Yaşasın bağımsız ve ağaçsız milli kalkınma hedefimiz!
Sizleri en kalbi duygularımla selamlıyorum kardeşlerim.