Sayın Özcan Işıklar belediye başkanlığı döneminde deneyebileceği en zor işleri denemiştir. Yakından bilenlerdenim. Hem de açık olarak birçok insanın şehir rantını engellediği suçlamalarına yoğun biçimde maruz kalmasına rağmen. Bilenler iyi bilir, çok zordur uyutulmaya çalışılan ve bu surette toplumun hedefleri, toplumun temel uğraşları arasında olmaktan çıkarılmış, ama hakikatte hayati önemde bir vizyonu yeniden herkese anlatabilmek. Anlatarak yeniden sevdirmek çok zordur!
Özcan bey şehrin vitrinine, yani en çok görünen ana güzergâhların üzerine düzenli makyaj yapmak yerine TÜRAM'ı (Tarımsal Üretim Araştırma Merkezi) hayata geçirmeyi yeğledi. Zor olanı seçti anlayacağınız. Sonra bu birimde safran bitkisi dahil elliye yakın aromatik bitkinin Silivri'de yetişebileceğini beraberce deneyerek öğrendik.
Konu hakkında kafa yoran insanlar, bizim o üretimlerin ardından nasıl yüreklendiğimizi tahmin edebiliyorlardır şu anda okuyorlarken. Önce bir olguyu, ardınca kılgıyı anlatalım da yapılanların kıymeti daha sarih görünür olsun istiyorum. İşte o motivasyon ile Özcan Bey,“Tarım Lisesi projesini zamanıdır” diyerek hemen hayata geçirdi. Hiç beklemedi, katiyen tereddüt etmedi. Kendisiyle planlamaları hakkında saatlerce konuştuğumuzuanımsıyorum. Bugün iyi eğitim almış, çağını bilen, tarımın önemini kavramış yüzlerce öğrencinin eğitim gördüğü en önemli okulların başında geliyor Silivri Belediyesi'nin bünyesindeki Tarım Lisesi. Paralelinde ve akabinde, tarımın her çeşidiyle birlikte oluşturulması gereken tarım politikaları…tarım teknolojileri, depolama, ambalajlama, kooperatifleşme, Tarım ve Yaşam Bilimleri Üniversitesi gibi önemli vizyon projeler üzerinde çok yoğun çalışmalar başlatıldı.
Bu emeklerin kimisi gerçek olurken, bazılarını ne acıdır ki siyasi karşıtlıklara kurban gittiler.
Neden! Ne uğruna! Ne gerekçeyle! Nasıl bir haşyetle ey ahali!
Emek verdik diyorum, gayret ettik…zira bendeniz de Sayın Özcan Işıkların şahsıma yüklediği sorumluluklar çerçevesinde yoğun çabalar içinde oldum iş bu evrede. Yine çok uzun yazdın diyeceksiniz ya, hatırladıkça öylesine büyük bir iyiniyetin içimi dolduran huzurunu üç beş satırla dile getiremiyorum…getiremiyorum neyleyeyim.
Bütün bu koşuşturmalar arasında en çok neyi hissettim biliyor musunuz, “iyi niyet…iyi niyet muazzam bir güçtür,” ey insan kardeşlerim. Şu anda geçmişe dönüp hayata geçirdiklerimizi için için didiklemem sırf ondandır. O muazzam gücün heybetine, o müthiş gayretlerin kudretine ve o iyiniyet yürümüş kalplerin himmetine sığınmak için. Öyle demiştik: Tarım yoksa gelecek yok! Dünyanın gelip dayandığı postmodern anlamsızlığı yırtıp atacak en önemli hakikatlerden biridir toprak sevgisi.
Milyonlarca yılda Anadolu topraklarında oluşmuş bereketi aklınıza getirin bir. Ve bunu asırlarca önce keşfederek üzerinde avcı-toplayıcı topluluklar olarak yaşarken yerleşik düzene geçmeyi keşfeden atalarımızı aklınıza getirin sonra. Budur işte. Onlardan, yani avcılıktan çiftçiliğe geçen atalarımızdan, Küçük Asya üzerinde yaşayan her bir insana en hakiki mirasıdır ayırdına varabilen için toprak sevgisi. Mirastır hem dünya ulusları içinde en yüksek rütbedir. Biz bir türlü farkında olamasak bile!
Yeniden ilçemize dönersek…
Seçildiğimiz yıllarda ilçemizin yönetiminde görev almış bizler verdiğimiz emeklerin yansımasını, yetişen ürünlerde, ürün çeşitliliğinde, çiftçinin üzerinde çalıştığı toprak ile kurduğu özel ilişkilerde ete kemiğe büründüğünü görmeyi murat ederken, aynı zamanda müthiş ısrarlıydıkda. Şimdi sözünü ettiğim o görünür olan, o ayakta olan herşey ancak ve ancak ısrarlı takiplerin getirileridir demeliyim. İyi bir netice alınması bakımından olumlu sonuçları görmek isterken, öte yandan çiftçinin toprağıyla kurduğu bağını güçlendirmeyi bahsettiğim üzre şiar edinmiştik. Özetle tarlalarımıza, ormanlarımıza, önümüzde uzanan muhteşem Marmara Denizi'ne borcumuzu hep gündemde tutmaya, korumaya özenli olduk. Deniz konusunu şimdilik ayıralım. Önümüzde bütün heybetiyle uzanan Marmara'dan faydalanmamak ahmaça olurdu zira. Bizzat kendimin uğraşları vardı deniz için uygulamayı aklımıza koyduğumuz. Belki başka bir yazının konusu eyleriz o bahside.
Bugün Özcan Işıklar ve Esin Yalçıntaş yazdıkları kitabı tanıtırken dinlediklerimin içine anılarımda damla damla karışmış. Kendilerini, kendimi vererek dinlemeye çabalamış olmakla birlikte, geçmiş de geniş anlamıyla gelip gururumun ta baş köşesine yerleşmiş. Elim klavyede okuduğunuz satırları kaydetmeye çalışırken farkettim. Hakikaten içinde olmaktan onur duyduğum senelerdi…
Toplantının uzun ama öyle olmakla birlikte çok önemli bir tanıtım organizasyonu olduğu inancındayım. Özcan Bey belediye başkanlığı dönemindeki pratik uygulamalarını çok yerini bulacak biçimde dünyadan alıntılar yaparak dinleyicisine anlattı; Esin Hanım, Kent Tarımı teorisini kendi bilgileri, bulguları, rezervi lüzumunca kulak veren hepimize kuşkuya yer bırakmayacak netlikte aktardı. Onların, bir kaynak kitap olarak onyıllarca kullanılacağını bildiğim çalışmalarını, ilçemin ve ülkemin ongunluğuna gönül rahatlığıyla emanet ettiklerine şahit olduk beraberce.
Her zamanki gibi gözüpek davranmak, disiplinli olmak, olurken bunların yanına bir de metotlu çalışmayı koymak ideal sonucu vermiş. Gözlemim o yöndedir. Soren Kierkegaard bendenizin bugüne dair düşüncelerini, sanki benden çok uzun yıllar önce şöyle desteklemiş efendim:
“Cesaret eden, bir süre dengesini kaybeder, cesaret edemeyense kendini kaybeder.”
Önemli ve güzel bir toplantıydı. Önemine uygun ve özenle hazırlanmış çok tecrübeli konuşmacılar dinledik bugün. Hükmüm böyledir. Sonuç bölümünde (dinleyicilerin soru, değerlendirme, temenni kısmı) çok ilginç konuşmalar, çok sevindirici yaklaşımlar ortaya kondu. Ve izledim ki topraklarımızla, şehrin dönüşümüyle ve toplumsal yaşayışımızla Silivrili hemşerilerimiz ziyadesiyle ilgililer. Bütün bunları solumak haftasonumu güzel kıldı elbette.
Bizde, günümüzü güzel eyleyen, umutlarımızı tazeleyen kitapları için Sayın Özcan Işıklar ile Sayın Esin Yalçıntaş'a, katılımlarıyla şehrine duyduğu hassasiyeti en halisane duygularla ifade eden kıymetli hemşerilerimize teşekkürlerimizi bildirmeyi kendimize borç saydık.