Nedir?
Belediye Başkanımız Özcan Işıklar’ın ve ekibinin sağlayamadığı halk ile ilişkileri sadece varlığı ve tebessümü ile yerine getiren bir aktör var gücü yeni yeni keşfedildi değil, hatırlandı demek zorundayım. Seçim çalışmaları süresince kar, kış, gece, gündüz, yağmur, çamur demeden o zaman CHP’nin Belediye Başkan Adayı Özcan Işıklar’ın yanında sessiz, sakin ve sükuneti ile huzur veren biri vardı.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü dolayısıyla Silivri Belediyesi’nin düzenlediği etkinliklerde Başkan Işıklar’ın etrafa yaydığı havayı güzelleştiren, arındıran ismi Yaşlılar Haftası nedeniyle verilen yemek davetinde tekrar görünce iyice emin oldum.
Ben daha bir hafta önce “Kaç kendini kurtar” demiştim oysa ki! Ama o görüntüsünün de anlattığı gibi fedakar eş rolünün ne getirirse getirsin, eski örneklerden kanıtlanmış olmasına karşın, güç olanı yapma, göğüsleme kararlılığı içinde.
Anlaşılmayacak bir tarafı yok. Tabi ki Esma Işıklar’dan söz ediyorum.
Bu kadının yaptığı hiç bir şey bana sahte görünmüyor. Ya içinden geldiği gibi davranıyor ya da kabuğuna çekilmeyi eğiliyor. Eşinin omuzları üzerine binen ağırlığı birebir hissettiğinden hiç kuşkum yok. Aile içinde çocukların sorumluluğunu da buna eklerseniz hala her girdiği ortamı bu denli güzel ısıtma gücünü bulmasından ne kadar güçlü bir kadın olduğunu anlarsınız. O menekşe gözlerinin anlattığı daha çok şey var ama o kadarı konumuz değil.
Kendisini çok yakından tanıdığımı iddia edemem ama iyi bildiğimi düşünüyorum garip bir şekilde. Ve gazete merkezimize yansıyan her kare fotoğrafında derin anlamlar fark ediyorum yüzünde kimilerini yazabildiğim, kimilerini susmak zorunda hissettiğim.
Yazımın başında size saçma gelebileceğini düşündüğüm örneklememe gelelim. Sanki Başkan Özcan Işıklar, yeni koşullarında, bir yıldır iki çalıyı birbirine ovuşturarak doğal yollardan ve kendi başına ateş yakmayı başarabildiğini kanıtlama gayreti içerisindeydi. Sonra Esma Hanım küçük yanan bir kibrit çöpü misali eşinin uğraş verdiği eylemi tamamladı gibi. Nazik, zarif, titrek bir alevimiz var. İstediğimiz büyük ateşi yakabilmek için onun alevine gözümüz gibi bakmamız gereken.
Ateşe bakarken, insanların gözlerindeki yansımasını bilirsiniz değil mi…
Bunu bilirseniz ateşle oynamanın tehlikesinin de farkındasınızdır…
Bunları yazmamın çok sebebi var ve çok da belli olanı yok aslında. Aklıma niye böyle şeyler geliyor bilmiyorum ama yazana kadar da geldikleri yerden gitmiyorlar. Oysa onları gönderip yenilerine yer açmak zorundayım. Sınırsız bir depolama alanı değil kafam.
Kimse kolay olacağını söylemedi, böyle bir beklenti içinde olan da yoktu…
Bu konuyu yazıp yazmamak arasında çok gidip geldim ama iki kişinin bile bildiği şeyin sır olmadığı gerçeğine teslim oldum.
Hafta içinde gelen bir telefon. Malum AKP’nin ilçe yönetimini belirleme kulisleri ortalığın tozunu dumana kattı. Ben yönetime girecek isimleri toplamaya çalışıyorum gelen bilgi AKP’nin CHP Eski Belediye Meclis Üyesi İlknur Sönmez’e AKP’ye katılması ile ilgili teklif götürüleceği/götürüldüğü yönünde. ‘Yok artık’ dedim tabi… Ama böyle bir durum karşısında AKP’nin hedef ve cesaret yüksekliği konusunda da şok olmadım değil. Bu şoku kendi başıma atlatamayacağıma kanaat getirerek, Sönmez’i aradım. Böyle bir teklifin kendisine yapılmasını dahi hakaret sayacağını ima ederek, “Belediye Başkanlığı Adaylık iddiasıyla AKP’de yer alıp alamayacağı” yönünde konuşulanlara, “AKP’den Cumhurbaşkanı seçileceğimi bilsem, ki Cumhurbaşkanı olmayı çok isterim, AKP’ye geçmem” dedi. Sonra da hakkında yazdıklarım ile ilgili anlamlı bir hatırlatmada bulundu: “ ‘İnşallah beni hayal kırıklığına uğratmaz’ diye yazmıştın bir yazında onu hiç unutmuyorum” diyerek.
Uzun lafın kısası hangi parti olursa olsun İlknur Sönmez gibi bir siyasetçiyi saflarına katmak ister. CHP sahip olduğu değerin kıymetini bilsin. Sönmez’in bir şey olma derdi yok ama CHP’li kalma konusunda ciddi bir kararlılığı var, AKP’ye geçmesi ise tamamen imkansız.
‘İlknur Sönmez, AKP’ye geçerse ilk yazımda ben bir halt bilmiyorum’ diye yazı yazacağımı söylemiştim benimle bu duyumu paylaşan arkadaşıma… Kurtulduğuma sevindim.
Çarşamba günkü yazım üzerine CHP Silivri İlçe Başkanı Selami Değirmenci ile biraz dertleştik. Onun derdi benimkinden büyük anladığım kadarıyla. Bunu bütün Silivri’nin anlaması zorunlu olabilir. Konuştuklarımızı yazacak değilim ama zaten bilmediğiniz bir şey olduğunu da düşünmüyorum.
Bir aile olduğunuz zaman fertlerden birinin sıkıntısı varken diğerlerinin huzur ve mutluluğunun mümkün olmayacağını bilmeyen var mı? Sanmıyorum. Hiçbirimiz gökten zembille inmediğimize göre bir aile içinde doğup, yetiştiğimiz için herkes anlattığım şeyi anlıyor olmalı. Bir de zamanla şöyle bir aksak durum gelişiyor; iki kardeş arasında belki biraz da yolları ayrıma girdikten sonra; ‘Sen benim sıkıntılarımı umursamazsan ben de seninkileri tınlamam.’ Bunun daha vahim durumu birinin üzüntüsünün diğerine saçma bir mutluluk sebebi olmasıdır.
Giderek sevimsizleşen bu örnekleme zincirini sürdürmeyeceğim, bu kadarı bile tadımı kaçırmaya yetti çünkü.
İyi hafta sonları!