Ufuk Bek

Anneler ve çocuklar

Çay kaynadı, yumurtalar da öyle; kahvaltımı hazır anlayacağınız. Masada eksik olan tek şey, vazgeçemediğim, olmazsa olmazım “beyaz peynir.”
Üşenmiyor, şortumu ve tişörtümü giyip dışarı çıkıyorum. Çocukluğumdaki gibi “bir koşu alıp geleceğim.” Çarşının göbeğinde oturmanın böyle bir avantajı var. İstediği zaman, beş dakikada eksik olan her şeyi alıp eve dönebiliyor insan. Gerçi, “Getir ve Migros” da var, biliyorum! Öyle bir devirdeyiz ki, dağ başında bile olsanız, bir şekilde ulaştırıyorlar size istediğinizi.
Yüz metre mesafedeki peynirciden içeri giriyor, tattığım iki çeşit peynirden biri “Klasik İpsala” diğeri ise “Biga Klasik Ezine Peyniri.” Ben, tadını daha çok beğendiğim “Biga peynirini” tercih ediyorum. Memleket havası var ne de olsa... diyorum satıcı kıza, “ben Bigalıyım” diye de ekliyorum sonuna. Kızın yüzündeki gülümsemeye biraz şaşkınlık karışırken, ben “Babamın kokusunu” mu alıyorum ne?
Kasanın önünde ödeme yapmak için beklerken iki genç oğlan çocuğu giriyor içeriye. Çalışan kızlardan -daha genç olanı- elindeki paspasa dayanıp durduğu yerden, “ne o, paspas yapmaya mı geldiniz?” diyor gülerek. Az ötede başka bir işle meşgul olan -birincisinden yaşça biraz daha büyük olanı- “Aha, bizim oğlanlar geldi,” diyor. Farklı bir gülümseme var yüzünde. Çocukların da yüzleri parlıyor kadını gördüklerinde. Hızla kadının yanına gidip, fısır fısır bir şeyler konuşuyorlar. İkisi de o kadar güleç yüzlü ve mutlu görünüyor ki, bizim çocuklar geliyor gözümün önüne hemen. Gözlerimi alamıyor, bu mutluluk tablosunu izlemeye devam ediyorum.
Uzun boylu, esmer olan çocuk annesine çok benziyor; kaşlar, gözler aynı. Diğer oğlan daha kısa boylu, belli ki yaşı da küçük, herhalde babasına çekmiş olmalı; açık tenli ve kumral saçları var.
Birkaç dakika geçiyor geçmiyor, her ikisi de uzanıp annelerinin alnından, kafasından, gözünden -artık neresi denk gelirse- öpüyor ve dükkandan çıkıp gidiyorlar. Anneleri arkalarından nasıl güzel bakıyor bir görseniz. Sevgi var o bakışlarda; gururla karışık saf bir sevgi… Anne, çocuklarının arkasından bakmaya devam ederken, yanındaki genç kıza, “ben mi doğurdum bu çocukları, boyları benden uzun” diyor. Bakışlarındaki sevgi ve gururun yanına bu kez, bir tutam da hayret eklenmiş sanki.
Neredeyse dönüp kendi çocuklarımdan bahsedeceğim; bizde de iki tane var sizinkiler gibi, diyeceğim… Kelimeler dilimin ucuna kadar gelse de son anda tutuyorum kendimi. Çocuklarıyla ilgili ne hoş düşünceler geçiyor akından şu an onun, bırak, araya girme şimdi, diyorum kendi kendime. Sus pus oluyorum. Peynirin parasını ödeyip, “iyi günler” dileyerek çıkıyorum dükkandan.
Açlıktan guruldayan karnımın umurunda olmasa da, yüreğim güzel duygularla dolu.
Sevgi dolu annelerin büyüttüğü işte bu çocuklar kurtaracak ülkeyi, diye düşünüp daha bir umutlanıyorum. Gittikçe hızlanan adımlarla evin yolunu tutarken, aklım, şahit olduğum mutluluk tablosunun özneleri olan “Anne ve Çocuklarında” kalıyor.

YORUM YAP