Pazartesi günkü yazımdan sonra ne kadar çok telefon aldığımı belirtmeden geçemeyeceğim. “İlhan belediyeden nemalanıyor yazamaz” diyenlerin tabi ki kendince (bana göre haksız saçma) düşünceleri olacaktır ama bugüne kadar işim konusunda kimseye sırtımı dayamadığımı bilenler bilir. Sonucunun ne kadar kötü olacağı gerçeğini göz ardı ederek çok yorulduğum zamanlarda öyle bir fırsat geçmiş olsaydı elime belki kolay yolu seçerdim. Öyle bir imkanım da dolayısıyla tercihim de hiç olmadı, olamadı. Bunun dışardan görüldüğü kadar faydalı olduğunu düşünmüyorum ayrıca. Kendi bildiğinizi okuyamadıktan sonra elinizdeki imkanların ne anlamı kalır ki!?
Neyse ben ne söylersem söyleyeyim herkes inanmak istediğine inanmayı sürdürecektir zaten. Bu kuralı değiştirecek olan ben değilim.
Yazdıklarım, gördüklerim ve tecrübe ettiklerimden ibaret. Tahammülüm sınırsız değil, bu aralar epey azaldı. Çok hor kullandığım gerçeğiyle yüzleşiyorum.
Ve işlerin nasıl yürüdüğünü bizden örnek vererek yazmak zorunda hissediyorum kendimi. Silivri Belediyesi’nin bir başkanı olduğu gibi Hürhaber’in de tek patronu var. Her biri üstlendiği sorumluluk çerçevesinde önem arz eden çalışanlarımızın katkılarını göz ardı etmiyorum. Hürhaber’i birlikte kurduğumuz hayat arkadaşımın katkıları zaten inkar edilemez.
Çok güzel köşe yazarlarınız olur matbaacınız gazeteyi çamur gibi bastığında bütün sihir bozulur. Ya da çok iyi haberleriniz vardır ama okuyucuya dağıtıcı tarafından ulaştırılmayınca anlamı kalmaz. Matbaadan çok iyi bir baskı çıkar, gazete okuyucuya da ulaşır ama içeriği zayıfsa yaptığımız iş yine eksik olur.
Bütün personel çalışır ay sonu maaşlarını alamazsa büyüğünün tümden bozulduğu gerçeği her şeyi anlatmaya yetiyor. Tabi para sadece maaşlar için ihtiyaç değil, masraflar diz boyu.
Bütünü oluşturan parçaların tümü, bağlantılar ve işleyiş önemlidir.
Gelelim şu Yılmaz Kandemir meselesine. “Abdullah Yıldırım gitti birileri şimdi Yılmaz Kandemir’i harcamak amacında” düşüncesi hakim. Altı çok farklı nedenlerle dolduruluyor. Yıldırım yanlış yaptı, Kandemir de diyelim ki öyle… Sorunun adı değişiyor ama sıkıntı aynı şekilde devam ediyor. Tüm bu yanlışlara izin veren kim diye sormamız gerekmiyor mu?
Bir tarafı “arkadaşım” Özcan Işıklar diğer tarafı “Silivri’nin Belediye Başkanı”.
Arkadaş olarak görevimi ziyadesiyle yerine getirdiğimi düşünüyorum. Gazeteciliğime zarar vermek pahasına iyi niyetimi daha fazla sürdüremem. “Başkan İlhan’ı kızdırmış” meselesi de değil bu. Bana verdiği ve yerine getirmediği sözlerin Silivri’ye verdiklerinin yanında lafı bile olmaz. İşte onların karşılığını eylemlerinde bulamamanın Başkanın kredisini ne kadar tükettiğini hesap etme zamanı geldi de geçiyor.
Herkesin pazartesi günü yazdıklarıma hak vermesinin içinden çıkamıyorum.
Devamı 09 Şubat 2011 tarihli Hürhaber Gazetesi'nde