Çarşamba günü Kale Park’ta düzenlenen basın toplantısında AKP İlçe Başkanı Metin Karakaş, Silivri’nin CHP iktidarında bir yılını değerlendirdi. Mevcut yönetimin çalışmalarından ziyade 2004-2009’da AKP döneminde yapılanlar üzerinde dururken AKP, geçen bir yıl gibi önümüzdeki 4 sene içerisinde de yeniden iktidarı alma çalışmaları içerisinde geçireceklerinin sinyallerini net bir biçimde ortaya koydu.
“Geçtiğimiz dönem diktiğimiz ağaçların gölgesi bile bize gelecekte yeter” şeklindeki mantığı üzerinden AKP’nin Silivri’de yeniden iktidar umutlarını yeşermesine destek sunan muhalefet lideri, özel hedeflerinin de etkisinde kaybedilenin geri kazanılması için amaçlarını ortaya koydu.
Karakaş, parti tabanında istediği heyecan ve hareketi önemli ölçüde almayı başarırken, diğer bir hamlesi yerel basını yanına çekmek olarak kendini toplantıda bariz biçimde hissettirdi. Yerel basını ‘kullanma’, ‘istediği yönde hareket etmesini sağlama’ taktiklerini Selami Değirmenci’den öğrendiği anlaşılıyor. Ama güdümlü basının ‘hocasına’ bir faydası olduğu görülmemişken, Karakaş’a ne yararı olur, erkenden hesap etmesinde yarar var. Nasıl ki; 2009’da 29 Mart yerel seçimlerinde Hürhaber dışında bütün yerel ve ulusal basın, CHP’nin Silivri Belediye Başkan Adayı olarak Selami Değirmenci’yi yazarken, ‘en zayıf aday’ olarak lanse ettikleri Özcan Işıklar’ın olması gibi.
Gazeteciliğin nasıl bir meslek olduğunu sorgulamaya başladığımda üzerinde durduğum ilk örnek Kevork Kevorkyan’dı. Komünist sistemde yönetilen bir ülke için acayip aykırı bir televizyoncu ama alanında tek. Aklımda kalan bir cümlesi var; “Satın alınmış gazeteciden daha ölü bir şey yoktur” diye. Hiç unutmamaya çalışırım. Üniversiteye geldiğimizde Radyo-Televizyon hocamızın söylediği; “Size rüşvet almayın demeyeceğim. Ama aldığınız zaman öyle bir miktar olsun ki bir daha gazetecilik yapmayın!”
Bizler küçük bir şehrin, küçük gazetecileriyiz. Olaylar çok küçük, Silivri daha da küçük. Bir şey yaparken sanmayın ki kimse bilmez, duymaz, anlamaz. Yaptığınız şey er ya ada geç ortaya çıkar, önünüze gelir. Karar ve eylemleriniz, ayağınıza bağlanan teneke kutular gibi gittiğiniz yere gelir, gürültüsüyle rahatsızlık verir.
Siz saklamaya çalıştıkça onlar su yüzüne çıkar. Ne zor ve boş bir uğraş değer mi güç kaybetmeye...
İnsanların emeğinin karşılını verin yeter. Bir tişörtü 5 Liraya da alırsınız 500’e de. Aradaki kalite farkı, emek özelliğine göre değeri belirlenir. Mağazaya gidip de 500 TL’lik tişörtü 5 TL verip de alamazsınız. Bu yazdıklarım üzerine siyasetçiler kadar yerel basınımızın güzide temsilcileri de kendi yorumlarını getirirler. “Sevginar, kime geçirmiş, kimi yazmış” diye tartışmayın ortaya koyduğum düşünceyi.
Her kelimesi ve buradan çıkartılacak her yorumu kendim için yazdım.
Dönelim AKP ve Metin Karakaş ile yoğrulmasına;
AKP İlçe Başkanının da hissetmiştir mutlaka parti içerisinde meclis üyeleri ile ilçe yönetimi arasında kendisine, yani partinin gelecek dönem potansiyel belediye başkan adayına, bir yakınlık yarışı baş göstermiş.
Bu ilgi insanın gururunu okşamakla birlikte etrafında tehlike oluşturmakta. İnsan en büyük faydayı da zararı da yakın çevresinden görür. Ayrıca bu kapsamda en savunmasızdır.
Önünde uzun bir yol var. Bu zaman diliminde ilişkilerdeki mesafe ve denge çok önemli bir unsurdur.
Karakaş’ın açıklamalarına gelince; Faaliyet değerlendirme toplantısı ile kıyasla son derece ılımlı. Kelepçe mevzusunda özür dilemeye dayanan bir tavır ve “Bize bir adım gelene 10 adım gideriz” sözlerindeki samimiyetine göre uzlaşmaya açık.
Metin Karakaş’ın bugünkü önceliği kesinlikle Silivri değil ve olması da mümkün değil. Karakaş’ın bugünkü önceliği AKP İlçe Başkanlığı ve partisini düştüğü yerden kaldırmak. Bu son derece zor bir süreç; seçim kaybedilmiş, Silivri ortamı herkesin malumu. Karakaş maddi, manevi desteğin yanı sıra asgari bir yaşam standardı değil, AKP’yi cazibe merkezi haline getirmek zorunda. Bu da ne az para ne de az çaba ve imkanla mümkün.
İkinci sırada Belediye Başkan Adaylığı geliyor. Bu iki kıstasa zarar vermeyecek her konuda Karakaş, Silivri’nin yanında olur. Seçim kaybetmiş hem de tarihinde görmediği yatırımlara rağmen tercih edilmemiş bir partinin lideri için Silivri anlattığım koşullarda birinci öncelik olmaz. Birbirimizi kandırmayalım. AKP de Karakaş da gururunu kırmadan Silivri’yi yeniden istiyor olamaz. Ama aşkta gurur olmaz diyenlerdenseniz o da sadece seven ve sevilenin duygularının karşılıklı olmasıyla mümkün. AKP, Silivri’yi seviyor olsa bile 29 Mart tercihinden gelin hanımın aynı hissiyat içinde olmadığını kim inkar edebilir ki?!
1999-2004 dönemi meclis üyeliğinde muhalefet meclis üyesi tavrı ile bugünkü arasında izlediğimiz Metin Karakaş arasında acayip bir fark var. En önemli değişiklik de o zaman Belediye Başkanlık hedefi yoktu şimdi var. Bunu Karakaş, ikinci plana atmayı başarsa tabanı unutmaz, kendisinden beklenti içinde olanlar hatırlatır. Varsayalım ki unutturdu Özcan Işıklar, hatırlatır. Işıklar, ilk dönemki tutumuna karşın şimdilik iki, gelecekte Allah bilir daha kaç cephede yeniden aday olma ve seçilme mücadelesi vermek zorunda kalacağının öngörüsü içinde. Adam Silivri’nin de kendisinin de geleceğini düşünerek yaşıyor. Bugünün önemi sırf gelecekte doğurabileceği sonuçlar bakımından değerli. Korkuyorum Silivri’nin geleceğini kurtarırken, bugün aldığı eleştiriler ile mutsuz bir başkan yapacağız Özcan Işıklar’ı. O ışıklı ismin altında, çatık kaşlı, içinde fırtınalar kopan bir Başkan.
Ne olacak bu bizim iktidar ile muhalefetin problemli ilişkisi... Marifet kavga edip konuşmayarak, Silivri’ye gelecek yatırım ve hizmetleri durdurmakta değil ki, sorunları birlikte çözebilmekte... Silivri’nin hizmet ve yatırımlarını siyasi veya kişisel çıkar ile beklentilerine ipotek edenler taşıyamayacakları kadar ağır bir vebal altına giriyor.
İyi Bayramlar!