KÖşeye sİnmİş, kıvırcık saçlı küçük kızın ağlaması dün gibi gözümün önünde, aradan yıllar geçti oysa… Karne günüydü, kızın notlarından biri kırıktı, hangi dersti kim bilir?
Baba kıza bağırıyordu; "Bu karnenin hali ne böyle!?"
O anda içeriye girmiştim…
Kız hıçkırıklardan karnenin halini anlatamıyordu babasına, dünyanın en büyük suçunu işlemiş de başına gelecekleri kabullenmiş gibiydi.
Olanı biteni izleyen, kızına arka çıkmayan anneye de sinirlendiğimi hatırlıyorum. "Daha sonra uğrarım" deyip çıkmıştım dükkândan, kapağı sahile atmış, küçük, kıvırcık saçlı kızın görüntüsünü aklımdan silmeye çalışmıştım. O gün bugündür adamın dükkanına gidip alış veriş yapmıyorum.
Küçük kıza bağıran babayla yolda tesadüf ettik bugün. Öğlen olmasına rağmen sarhoştu.Sırf muhabbet olsun diye halini hatırını sordum; "boşandım" dedi, öyle nasılsın diye sorunca damdan düşer gibi "boşandım" diyen adama da ne diyeceğini bilemiyor insan. Lafı geçiştirdim "görüşürüz" deyip ayrıldık.Artık ne zaman ve nerede görüşeceksek?
Merakıma yenik düşüp eşe dosta sordum bizim karnenin halini soran babayı. Eşinden ayrıldıktan sonra dibe vurmuş, dükkanı açmaz olmuş, yazlığı, evi, arabayı satmış, bankalara da dünya kadar borcu varmış, gece, gündüz içiyormuş…
Hava güzel olunca denizin kenarına serpiştirilmiş banklardan birine oturdum. Dalgaların okşamasıyla titreyen kayıklara, havaya atılan simit parçalarını kapmak için birbirleriyle yarışan martılara, palmiye ağacının gölgesine kıvrılmış, yorgun gözlerle geleni geçeni izleyen sokak köpeğine takıldım bir süre…Denizi, rüzgarı dinledim biliyorum onlar da beni dinledi.
Dalgakıranın ucunda elleri cebinde yüzünü seçemediğim adamın kim olabileceğini tahmin etmeye çalıştım, yan bankta oturan iki teyzenin komşularını çekiştirmelerini dinledim… Biri; "Kadının yüzünü görünce ısırasım geliyor" deyince başımı öbür tarafa çevirip güldüm de sonra küçük kız geldi aklıma.
Şimdi nerdeydi?Üniversite okumuş muydu? Evlenmiş miydi? Çocukları var mıydı? Nihayetinde nasıl bir anne olmuştu, babasının durumunu biliyor muydu?
Büyüklerin karneleri de kırıklarla doluydu işte!
Bazılarının kırıkları bütün hayatını kaplayabiliyordu ve koca koca insanlar o kırıkların altında kalıp kayboluyordu…
Yıllar öncesine o karne gününe döndüm tekrar.
Saçları beyazlamış yaşlı adam köşeye sinmiş ağlıyordu.
Genç bir kadın, kendini savunmaktan aciz, yaptıklarının sonuçlarını bilen yaşlı adama bağırıyordu;
"Baba bu hayatının hali ne?!"
O anda içeriye girmiştim.
"Daha sonra gelirim" deyip çıktım dükkandan.