Ahmet Yücegök

Ayrımcılık

Düne kadar, adı terörle anılan bölge idi… O nedenle…
Her gün konuşulan bir bölge…
Aynı bölgemiz, yine en çok konuşuldu hafta boyunca…
Bu defa konu terör değildi…
Deprem… Hem kış… Hem de…
Bölgeden gelen cenazelerin arttığı bir zamanda… Evet…
Van için Doğu’nun Paris’i derler…
Hiç gitmedim… Ama…
Güzel bir kent…
Gitmek kısmet olmadı…
Ama gelişen teknoloji sayesinde gitmesem de orada yaşamış biri kadar olmasam bile epey bir bilgi sahibi oldum…
 Çocukluğumda…
İlkokul öğretmenim, Van’dan bahsederken “ Edirne’den Van’a”   diye başlayan bir şiir mutlaka okurdu…
En çok hissedilen ilçe ERCİŞ…
En fazla ölümlerin orada olduğu söyleniyor…
Olay duyulur duyulmaz…
Toplum başka her şeyi unutup Van’a odaklandı… Müthiş bir duyarlılık…
Kocaeli Depremi kadar geniş bir alanda değil… Gayet tabii ki…
Tahribat da, o kadar değil…
Lakin doğal şartlar…
 Kocaeli Depreminden çok, çok kötü…
O nedenle…
Bölgeden, en fazla çadır ve battaniye talebi geliyor…
Yiyecek ve içecekten daha çok çadır isteniyor… Dediğim gibi…
Belki de terörün tırmandığı günlere rastladığı için, olay duyulur duyulmaz,  herkes başka programlarını iptal edip dayanışmayla ilgili programlara odaklandı… İlgi çok fazla…
Ölüm ve yaralıların açısı hariç, diğer yaraların çabuk sarılacağını inanıyorum…
Bu arada “Deprem” dedemiz Mete Işıkara Hocamızın  “Deprem değil binalar öldürür sözünü” hatırladık tekrar…
 Görüntülere bakınca, yedi katlı bina tek kata düşmüş…
Amaaa…Bir görüntü var ki…
O görüntü insanın tüylerini diken, diken ediyor… Vatandaş yıkılan evlerin yanı başında perişan halde…
Devlet’in Vali’si, oradaki seçimle gelmiş, yerel yöneticilerini devre dışı bırakmak istiyor…
Gelen yardımların dağıtımına ortak etmek istemiyor… En azından saha içine sokmuyor… Efendim “başka bir partidenmişler.”  Yurdun her tarafından gönderilen yardımlar var…
Yurt dışından gelen yardımlar var…
Tamamının oradaki ihtiyaç sahiplerine ulaştırılması lazım…
Deprem olalı bir haftayı geçmiş…
Yardımlardan haberi olmayan birçok köyün olduğunu televizyonlardan izliyoruz… İnsanlar çok zor şartlar altında…
O zor hava şartlar altında,  “Devletin şefkatli yüzünü”  bekliyor…
Oysa birçok yerleşim alanına henüz ulaşılamamış… Bu ne demektir?
Burada eksiklik var... Eksiklik… Belli…
Yardımlar, Yerel yönetimlerle işbirliği içinde yapılmamış… Yapılmıyor.
Van İlinin, bilmem ne köyünü, Ankara’dan yeni gelmiş vali bilmez…
Oradaki sayın vali, çok iyi niyetli olsa bile yeni gelmiştir. Belki, Valisi olduğu İl’in henüz ilçelerini bile dolaşmamıştır… Olabilir… Keza, Kaymakam… Hatta…
Kızılay görevlisi, Garnizon komutanı da bilmeyebilir her tarafı… Hatta hatta…
İlçeyi, köyü bilse bile, o ilçeye, o köye en kısa yoldan nasıl ulaşılır. Onu bilmez…
O nedenle…
Belediye Başkanı, Belediye Meclis üyeleri, İl genel Meclisi üyeleri, Muhtarlar ile mutlaka işbirliği yapılmalı…
Yapılmalıydı…  
Böyle bir günde, orada ki, yerel yönetimlerin başka bir partiden diye dışlanması çok kötü bir durum. Böyle bir günde ayrımcılık olmaz…
Olmamalı… Neyse…
Ölenlere rahmet… Yaralananlara şifa…
Yakınlarına sabır diliyorum.  
Hepimizin başı sağ olsun…

ANA ARTERLER /
ARA YOLLAR
Yasa 2004 Yılında çıkmış olmasına rağmen, o günden bu güne Silivri Belediyesi’nin hala bağımsız olduğunu zannedenler var.  İ.B.B.’nin sınırı ile Silivri Belediyesi’nin sınırını ayıramayan olduğunu görüyoruz.
İSKİ Kazıyor…
Vatandaş Silivri Belediyesi’ni arıyor… Oysa…
İSKİ İstanbul Büyük Şehir Belediyesi’nin bir kuruluşu…
Cenazesi oluyor Silivri Belediyesi’ni arıyor… Oysa…
Cenaze işleri de İstanbul Büyük Şehir Belediyesi bünyesinde…
Keza İtfaiye öyle…
İstanbul Büyük Şehir Belediyesi’nin alanına giren ana arterlerde yapılan bir çalışma, İ.B.B. tabelası olsa bile okumadan suç Silivri Belediyesi üzerine atılıyor…
Gerçi…
Vatandaş için, önemli olan o işin yapılmış olması, kimde olduğu önemsiz. Âmâ iş o kadar kolay değil… Yetki meselesi…
Silivri Çarşısında herkesin gördüğü İ.B.B’ye bağlı elemanları para topluyor…
Demem… Otopark meselesi de öyle… Oysa…
“Neresi Ana Arter” meselesi henüz açıklığa kavuşmamış. İlçe Belediyesi ile İstanbul Büyük Şehir Belediye  “Ana arter neresi”  henüz uzlaşmış değil…
Diyeceksiniz ki, “bundan vatandaşa ne?”
Haklısınız… Da…
Buraya almaktaki amacım, vatandaş ilk suçlayacağı kurumu bilmesi… Bir de…
Kısa yolu göstermek…

CUMHURİYET BİLİNCİ  
Peş peşe gelen şehit cenazeleri…
Ardından…Van depremi…
İktidar… Cumhuriyet Bayramı kutlamalarının çok önemli bölümlerini tüm yurtta iptal etti… Sanki fırsat kolluyormuş gibi…
Nice bayramlara…

BİRAZ DA NOSTALJİ
“Radyolu Bizim Arabalar”…
Silivri-İstanbul Seferi yapan arabalar bunlar…
Özelliği radyolu olması…
O zamana göre büyük konfor “radyo” …daha öncekilerde yoktu. Başka arabalarda da yok…
Semih ve Nemci… Semih öldü. Nemci Sağ. Ziya Sarıbaşak…
Emin Altınçapa…
Bu günün Arçelik bayii. Bir zamanların terzisi… Dayı bey...
Ve artık Silivri’nin ortasında kalmış olan Un ve Yem fabrikasının sahibi rahmetli Hasan Özvarnalı… İlk Mercedes arabayı onda görmüştü Silivri… Sürat meraklısıydı. O nedenle o zamanın en süratli arabası Mercedes’ti onun için almıştı... Yolda kimsenin kendisini geçmesinden hoşlanmaz. Mutlaka geçer. Geçtikten sonra uzun süre önde gidemeyecekse şayet, arabasını bir kenara çeker beklermiş. O kadar da hırslıydı…
Fabrikasına sendika sokmak istememişti… Epey direndi. İşçiler sendikaya üye olunca sonunda pes etti…Toplu sözleşme görüşmesine “ ben fabrikama ortak kabul etmem” diye oturmadı fakat baktı olacak gibi değil.. Sendika ile sözleşme imzaladı…

SOKAK SATICILARI
Alibey Camii…
Hafta içinde cenaze dolayısıyla oradaydık…
Yol boyunca, sokak satıcılarıyla karşılaştık. Sokak aralarında. Onlarla toplantı yapıp nerelerin dışında satış yapmayacaklarının sözünü almış olan Yılmaz Kandemir’le birlikte…
Dediğim gibi…
Daha iki hafta önce…
Silivri Belediye Meclisi salonunda nahoş bir olay yaşandı. Ayni gün Basın Mensupları ile birlikte daha önce anlaştıkları yere gidip nerede satmaları gerektiğini kendilerine tekrar göstermişti. Başka yerde satarlarsa “zabıtanın keseceği cezaya” razı olmuşlardı… Yapılacak bir şey yok. Tekrar uyarı yapıldı…
Belediye Meclis salonunda etrafa bakıp bağırıp çağıran o insanı ilk önce haklı bir tepki gibi görüp yönetimi suçlayanlar oldu o gün… Oysa olayın kendisinden çok, Zabıtadan sorumlu Başkan Yardımcısı Yılmaz Kandemir’e tepki koyan o bayanın sözleri çok önemliydi. Bayan “gösterilen yere değil de kendi istediğim yerde satarım, sana ne?” diyordu. Kentte yaşadığının farkında değil sanki… Ve yalnız o değil çoğu sokak satıcısı öyle…
Yanı başındaki dükkânların kira, ruhsat ve vergi…
Ve, hijyen…
Onun için bir şey ifade etmi-yordu… Oysa…
Herkesin ihtiyacı var…
Herkes bir birine saygı göstermek zorunda… Umarım sona erer…

Haberin devamı 31.10.2011 tarihli Hürhaber Gazetesi’nde…


YORUM YAP