BAKİ ÇİFTÇİ

Baharda isyan, kumda bir çiçek

Bir haftadır ülke isyan yeriydi. Gençler sokaklarda, caddelerde, meydanlarda direniyordu. Barikatlar, gözaltılar, biber gazlı, plastik mermili şiddet… Yandaş televizyon kanalları hâlâ eğlence programları yayınlarken, hayat sokakta bambaşka bir ritimde akıyordu. Bizler, yaşını almış olanlar, sahile vuran dalgalar gibi izliyorduk olanları.
Dört yaşındaki erkek ve beş yaşındaki kız torunlarım, kumların çekiciliğiyle Sumru kuşlarının sesine karışan neşeli çığlıklar atıyorlardı. O gün sahilde yürürken kumların üzerinde, imkânsız bir yerde, hayata tutunan inatçı bir güzellik… Telefonumu çıkarıp fotoğrafını çektim ve sosyal medyada paylaştım. Altına sadece şunu yazdım: “Kumda hayata tutunmuş, en olmayacak ortamlarda bile yaşamın kıymetini en güzel çiçekleriyle ‘baharı' müjdeleyen bir can… Umut aşılıyor insana! Bundan daha güzel direniş mi olur?”
Birkaç saat sonra dostlarımdan bildirimler gelmeye başladı. Yıllardır görmediğim ama hep varlığını hissettiklerimden… Gebetto Usta yazmıştı. Birlikte çalıştığımız yıllardan beri siyasi olarak ayrı düşsek de emeğe duyduğumuz saygı hep ortaktı. O sağcıydı, ben solcu. Ama ikimiz de işçiydik.
“Bu çiçek ya cemrenin çiçeğidir ya da komünisttir”diye yazdı.Gülümsedim. O eski espri anlayışı hâlâ aynıydı. Yanıt verdim: “Gebetto Ustam, değerli dost, yapacağını yaptın! Serçeşme'nin gözünden yürüdün. Teşekkür ederim.”
“O çiçeğe bakarken birden kendimi gördüm. Yazın denize gitmek istediğimde hep kenar köşe arıyorum, yalnız olunca daha özgür, daha ferah hissediyorum. Bu çiçekte biraz komünistlik var, çünkü tek başına mücadele ediyor”diye cevap verdi Usta.
Şaşırmıştım. Acaba Gebetto Usta kendi devrimini mi yapmıştı da çiçekle kendisi arasında bir "komünistlik" bağı kurmuştu? Komünizm, sınırsız ve sınıfsız bir dünyanın küresel adıydı oysa! Yoksa sadece bir ironi mi yapıyordu?
Tam da burada, hayatın anlamını bir kez daha düşündüm. Egemen güçler insanları renklerine, dillerine, dinlerine göre ayırıyordu. Duvarlar örülüyor, sınırlar çiziliyor, dostlar düşman ediliyordu. Ama sahildeki o inatçı çiçek, toprağın hiçbir insana ait olmadığını hatırlatıyordu.
“Değerli dost, yeryüzünü zimmetine geçirmiş, yoksulun ekmeğini çalan, doğayı yağmalayan emperyal güçler; insanları renklerine, dinlerine, etnik kimliklerine, coğrafi ve iklimsel kültürlerine, cinsiyetlerine göre tasnif edip sınırlar çizerek birbirine düşman ediyor, herkesi birbirine kırdırıyor. Bu zulüm düzenine boyun eğmeyenlerin "sınırsız ve sınıfsız" bir yeryüzü düşü kurması, bize kalan en kıymetli hak ve adalet mirasıdır.
En zor zaman ve mekânlarda yaşama, güzel günlere, barışa ve kardeşliğe tutunmak; yeryüzünün nimetlerini "duvarsız, sınırsız bir kardeş sofrası" için paylaşmak... O tuzlu kumun üstünde baharın çiçekleriyle yaşama umut olan "can" gibi… Yazın sıcaklarında sahillere koşanların ayakları altında ezilip koparılacak, ama sonraki baharda inadına çiçeklerini açıp güneşe yine "merhaba" diyecek.
Bizler UMUT taşıyıcılarıyız. Yükümüz ağır, kökümüz ana toprak, başımız yüce dağlar gibi dik, yüreğimiz denizler kadar engin. Adaletsizlik var oldukça, bizim gibiler de hep var olacak. Çiçekler yeniden açacak.”
Dalga sesleri arasında kumların üstüne düşen akşam güneşi, günlerdir içimizde biriken yorgunluğu usulca okşuyordu. Bir haftadır ülke ayaktaydı. İnsanlar sokaklarda, gaz bulutları içinde direniyordu. Her geçen gün yeni tutuklama haberleri geliyordu.
O çiçek gençlikti. Şimdi sokaklarda ezilmeye çalışılan, üzerine tazyikli su sıkılan, tutuklanan, ama yılmayan gençler gibi… Bizim ayaklarımız altında değil ama devletin postalları altında ezilmeye çalışılan umut!
Geceden kalma ayak izleri rüzgârla silinmiş, denizin kıyıya savurduğu yosunlar sabah güneşinde kuruyup renk değiştirmişti. Dalgalar çekildiğinde geride bıraktığı ıslak kumun tam ortasında, tuzlu kuma inat açmış mor çiçekler ince gövdeleriyle yere yakın, ama kararlılıkla güneşe uzanıyorlardı.
Bana gelince, O“milli iradeyi” özgürlük sanan bir sağcıydı; ben, adaletin özgürlüğün, paylaşımın evrenselliğindenbeslenen bir solcu. Ama ikimiz de işçiydik, sömürülmüş emeği iliklerimize kadar yaşamıştık. Fabrikanın beton duvarları arasından denize bakmayı düşlemiş, gece vardiyasının çıkışında ilk vapura binip İstanbul'un iskelelerini dinlemiş, sigara molalarında aynı umutsuzluğa küfretmiştik. Şimdi, yıllar sonra sosyal medyada buluşmuş, bir çiçeğin fotoğrafında ortak bir anlam arıyorduk. Ama ülke artık eskisi gibi değildi.
Bir haftadır meydanlar“hak, hukuk, adalet” diye çınlıyordu. Gençler, kadınlar, meydanları dolduruyor, adalet istiyor, özgürlük istiyor, geçmişin yaralarını sarmak için haykırıyordu. Her gece birkaçı daha kayboluyor, sabah olduğunda tutuklandıkları haberleri geliyordu. Bu sabah yine kalabalık bir gözaltı listesi yayınlanmıştı. ” Her şey çok güzel olacak” diyen çocuk dahil. Aralarından birinin, üzeri kanlı bir gömlekle polis aracına bindirilirken çekilmiş fotoğrafı düşmüştü önüme.Ve ben, burada, deniz kenarında, kumun içinden fışkırmış küçücük mor bir çiçeğe bakıyordum.
"Ben de kendimi bu çiçekte gördüm," diye yazdı Gebetto Usta. "Yalnızken daha özgürüm, daha ferah... Ama bir çiçekte biraz komünistlik var. Tek başına mücadele ediyor çünkü."
Kelimeleri içime oturdu. Onunla 35 yıl önce aynı bantta çalışırken, "tek başına mücadele" diye bir şeyin olmadığını öğrenmiştik oysa. Hayat, birbirimizin elini tutmaktan ibaretti. Zulüm karşısında hakkımızı ararken sırtımızı birbirimize yaslamıştık. Ama şimdi, yaşlılık yalnızlığa mı mahkûm ediyordu bizi? Ülkenin dört bir yanında meydanlarda yükselen “kurtuluş yok tek başına...” coşkusu, Newrozun isyan ateşiyle kötülüğün süpürüleceği zamanın yakın olduğunu müjdeliyordu.
Cevap vermedim. Kumda açan çiçeğin üzerine basan çıplak bir ayağı düşündüm. Sonra, ezilip koparıldıktan sonra, rüzgârın onun tohumlarını taşıyıp yeniden filizlendireceği baharı...Torunlarım eve gitmek üzere bana doğru koşarken içine umut doldu. Deniz kuşlarının sahil boyunca sürüler halinde geçit töreni gibi gün batımına doğru uçarken, torunlarımın neşe dolu kahkahaları güneşin yeniden doğacağını müjdeliyordu.
"Biz, umut taşıyıcılarıyız, Gebetto Usta," diye yazdım. "Çiçekler yeniden açacak."
Selam olsun, dostum.

YORUM YAP