Hava kapalı...
İşçiler öğle paydosunda, yemekler yenmiş, yaşının diğerlerinden küçük olduğunu tahmin ettiğim delikanlı, çay servisi yapıyor, tam paletlerin üzerine oturacakken beni görüyor...
“ Ağbi çay içer misin?”
“ İçerim...”
Çok geçmeden, sıcak plastik bardağı elime tutuşturuyor...
&&&
Çay bitince ofise dönüyorum, müşterinin koltuğu boş... Beklerken, vakit geçirmek için sağı solu aranırken, masanın üzerindeki dergi dikkatimi çekiyor; ‘Semerkand-Aylık Tasavvufi Dergi’
Ahmet Alemdar’ın kaleme aldığı; ‘Anlam Arayışında İnsan’ başlıklı yazıyı okumaya başlıyorum...
&&&
Tuğla kalınlığında, koltuğumun altından eksik etmediğim bir... ‘Ajanda’ diyeceğim değil!
Mavi kaplı, kareli bir defterim var...
Senede bir defa değiştiriyor, her yılın ilk günü de, beğendiğim, hiç aklımda yokken, tesadüfen okuduğum da beni motive edecek bir cümleyi ilk sayfasına yazıyorum...
2011 yılının mavi kaplı defterinde şöyle yazıyor; “ İnanç görünmeyene inanmaktır, görünmeyene inanırsanız, başkalarının göremediklerini görürsünüz”
Kimin, nerede ve ne zaman söylediğini bilmiyorum...
Bu yılın geride kalan dokuz ayını, görünmeyene inanarak ve başkalarının göremediklerini görmeye çalışarak geçirdim velhasıl...
Başarılı oldum mu?
Hedefi koyan bensem, değerlendirmeyi yapmak da bana kalıyor mecburen...
Soruya; ‘kısmen’ cevabını verip, konuyu kapatayım!
Bu soruların arkası kesilmez çünkü!
Hangi görünmeyene inandın?
Başkalarının göremediği ne gördün?
Haberin devamı 30.09.2011 tarihli Hürhaber Gazetesi’nde…