Şapkası, şalı, paltosu ile yaşlı bir amca oturuyor kasada, elektrik sobasının kör gözü ile ısınmaya çalışıyor...
Raflar, soğutucular, sigara stantları boş, köşede birkaç paket makarna, kapakları tozlu konserveler, yarısına kadar dolu ekmek dolabı, sakız, çikolata, bisküvi kutuları...
Amcanın ayaklarının dibinde, kafasını kaldırıp gelenin kim olduğuna bakmaya bile mecali olmayan, bıkkın, cinsini kestiremediğim tüylü bir kedi...
Küf kokusu!
Trakya’nın merkeze yakın nüfusu neredeyse beş bin olan beldelerinden birindeyim...
Sokaklarda incin top oynuyor...
Hava buz gibi, ince ince kar atıyor, ellerinde sigaraları ile erkekler kahvehanelerin önüne çıkarttıkları iskemlelerde efkâr dağıtıyor...
“ Hayırlı işler amca!”
Yüzüne sardığı şal nedeniyle sadece gözleri görünen amca, önce şapkayı, ardından şalı çıkartıp sağ elini, kulağının arkasına götürüyor;
“ Anlamadım!”
“ Hayırlı işler dedim!”
“ İş yok ki hayırlısı olsun be çocuğum... Te görüyorsun dükkânın halini... Ne satıyorsun sen?”
“ Gazoz!”
“ Amma yaptın ha! Millet yemeğe ekmek bulamıyor, gazoz içer mi bu havada?”
Gülüyor, boş meşrubat kasalarından birini ters çevirip oturuyorum...