İnsan hep bekler…
Doğmayı bekler, ölmek için.
Ölmeyi bekler, yeniden doğmak için.
Uyumayı bekler, uyanmak için. Zamanı bekler, gitmek için.
Kendini artık bekletme.
Kendine gelmek için...
İnsan, kendini keşfetmek için geldiği bu alemde, hep bekler birisi gelsin de onu keşfetsin diye. Yeteneklerinin ne olduğunu bulup açığa çıkarsın diye. Kimileri bir başkasının ne kadar yetenekli olduğu ile ilgilenirken, kimileri de kendi yetenekleriyle ilgilendiğinde, kendini geliştirerek bir adım daha öteye gidebilirler.
Artık bekleme. Bir kurtarıcı, bir kahraman.
Ve iyileştirecek yeni bir kurban. ‘Kurban da beklenir mi?' dediğini duyar gibiyim. Evet, bekler ve beklediği de gelir. Kurtarıcı rolünü üstlendiyse kişi, kurtarılacak kişilerin etrafında çokça olması da kaçınılmazdır. Tıpkı bir doktorun etrafındaki hastalar gibi. Ya da bir öğretmenin etrafında ki öğrenciler gibi. Manada sen ne olmak istiyorsun? Etrafında kimleri biriktiriyorsun bir daha bakmanı öneririm.
Hepimiz bu hayat okulunda ömür boyu talebeyiz. Unutma talep eden talebedir, talebe ise talip olandır bir şeylere. Sen kendini tanımayı talep edince, kâinat sana öğretmen olur.
Çiçek ‘gelip beni kokla' demez, sen çiçeğe gideceksin. Elma ‘beni al ye' demez, sen koparıp yiyeceksin. Birinin elmayı daldan koparıp yedirmesini bekleme. Kendi emeğinle yetiştirip yediğin elmanın lezzeti dahi başka. Tıpkı bunun gibi kendi üzerine çalışıp emek harcayıp kendini besleyip büyütmenin lezzeti de bambaşka.
Başkalarını beklerken de hep kendine geç kalır insan!
Çünkü başkalarını beklerken aslında kendini bekletmiş olur.
Peki insan neden bekler?
Madem beklemek diye bir şey var, Allah neden vermiş beklemeyi?
Beklemek, yaşamın doğal bir parçasıdır ve insanın sabrını, değerini açığa çıkarmasını, olgunlaşmasını ve hazır olmasını sağlar.
Bir ağacın büyüyüp meyve vermesi için bir zaman gerekir. Fıtrat, kanunudur bu. Ya da bir bebeğin anne karnında oluşması ve açığa çıkması için gerekli olan zamandır. Ne yaparsan yap 2 günde ağaç büyümez. Elinden geleni yapıp süreçte ne gerekiyorsa şahitlik yapıp beklemek gerekir. Tabi bu süreyi nasıl geçirdiğimiz de önemlidir. Şikayetle mi, şükürle mi?
Her gün biz farkında olmasak da arka planda hala olgunlaşmaya devam ediyoruz dünya karnında. Sonra ahirete doğmak için devam ediyoruz yaşamaya. Süreç olan bekleyiş ile erteleme olan beklemeyi de birbirinden ayırmak gerekir.
Beklentileri Allah'tan olmadığında başkasından beklemeye başlar kişi. Rızkı vereni patronu sanar, rızık bekler. Sevgiyi vereni başkası sanar sevilmeyi bekler.
Mutlu olmak için bekler, fırsat olsun diye bekler, yeterli olmayı bekler, onaylanmayı bekler, mucize olsun diye bekler, zamanı gelsin diye bekler, parası olsun diye bekler, bekler de bekler kendini gerçekleştirmek için. Oysa ki sana bir sen lazımsın. Bir de seni yaradan. Bir de bulabilirsen bir ayna buldun mu bu alemde seni sana yansıtan. Cennet olur sana dünyada ki yaşam.
Her ne istiyorsan verecek olan Allah bunu da sakın unutma. İstediklerin, verdiklerinin yanında ne ki?
Can vermiş, ruh vermiş, akıl vermiş.
Göz vermiş gör diye, gözün için sonsuz güzellikler vermiş.
Akıl vermiş aklet diye. Aklın için sonsuz tefekkür malzemesi vermiş. Kalp vermiş sev diye. Kalbin için sevecek sonsuz güzellikler vermiş. Ama hepsi perde. Perdenin de ötesine geç. Kalbin ötesine geç kalbi vereni gör. Aklın ötesine geç aklı vereni gör. Ruhun ötesine geç ruhun sahibini gör. Kendini farket kendinde ki hakkı hakikati gör.
Artık değerini fark et ve harekete geç.
Kurtarıcı beklemeyip sen kendi yolculuğunu başlattığın an yoldaşın da gelecektir hayatına.
Sen kendini sevince seni senden daha çok sevecek olan gelecektir yaşamına.
Sen kendi değerini bilince, senden daha çok değer verecek olan hiç kuşkusuz gelecektir yanına.
Artık bir şeyleri ertelemeden, bekletmeden kendi yolculuğunu başlatmaya karar verdiysen bir niyet et ve sonra da niyetini takip et.
Kendimi tanımaya, yolculuğumu başlatmaya, yaşam amacımla buluşmaya niyet ediyorum. Kolaylıkla, keyifle, güzellikle ve sevgiyle…