Sevginar Sali

Başkan aday adaylık süreci 3

CHP’nin 2014 aday adaylarıyla ilgili değerlendirmemizle devam edelim 2013 analizlerine…
Hüseyin Şahin – CHP’nin bu dönem için sürpriz adayı oldu diyebiliriz. İdealleri ve hedefleri doğrultusunda ilerlemekten ziyade biraz inatlaşma seziliyor son çıkışında; "Siz beni kaile almadınız ben aday olayım da görün.” Şahin’in hızlı zamanları geride kaldı. Dinlediğim kadarıyla eskilerden epey belirleyici ve güçlü bir etkisi vardı CHP ve sol çevrelerde ama vakit artık o vakit değil. Güçlüden yana olmaktansa kendi güç ve potansiyelini ölçme eğiliminin neticesi ortada. Aday adaylık sunumunu ölçülü bir şekilde tamamladı, kamuoyu karşısına çıkışlarında da talip olduğu görev konusunda kişiden kişiye değişiklik arz edecek bir nitelemeyle de olsa gerektiği gibi durdu. Bilet almadan büyük ikramiyenin kendisine çıkmasını beklememiş oldu en azından. Milyonda bir ihtimal de olsa bilet aldıktan sonra büyük ikramiyeden pay almak, olmadı amorti veya küçük de olsa bir kazançla bu işten çıkma olasılığı artan düzeyde var.

Yavuz Çengel- 2009 neyse de bu defa neden aday adayı olduğunu gerçekten anlamakta güçlük çekenlere hak veriyorum. Kendini yeniden anlatma ve tanıtma ihtiyacı hissetmedi ama yeniden aday adayı olmaya ihtiyaç duydu demek ki. Aradaki çelişki geçmiş dönem ve bugünkü konumu arasındaki farkı belirliyor. O zaman güçlü bir aday adayıydı (bu yorum sadece bana ait de olabilir, kabulümdür) bu dönem ‘anlaşılmaz’ oldu. Çalışmaya ihtiyaç duymayacak bir aday adaylığının sonunda adaylık gelme ihtimaline tutunmak çok zor.

Abdullah Yıldırım -  2009 yerel seçimleri öncesinde Özcan Işıklar’ın aday adaylığı için verdiği mücadeleyi yakından bilen biri olarak o zaman kendisine de söylediğim bir şey vardı; "Başkası için (Özcan Işıklar’ı tanımıyordum dolayısıyla yapabileceklerine dair de pek bir fikrim yoktu) bu kadar uğraşacağına, kendin aday ol!” CHP’nin kazanacağına dair inancı demek ki büyük ölçüde Özcan Işıklar’ın aday olma durumuna dayanıyordu. "CHP’nin adayı kim olursa olsun kazanacak” gözüyle bakılsa Yıldırım’ın aday olması önündeki engeller çok azdı, ortam da aşılmalarına müsait bir konumdaydı. Yıldırım’ın adaylığı da Şahin’inkine benzer biçimde ‘inatlaşma’ belki daha çok ‘hesaplaşma’ çıkışı. Yıllardır CHP’ye hizmet etmek ve inanmanın karşılığını alma yaklaşımı da yadırganamaz pek tabi. "Devrimler önce kendi çocuklarını yer” lafı vardır Fransız ihtilali analizlerinde kullanılır. Bizim iktidar süreçlerinin kısmı etkisi de buna benzetilebilir; CHP’yi iktidara getirmek için verilen uğraşın ardından en büyük payı var gibi bakılanların sürecin dışına itilmesi; Abdullah Yıldırım, Yılmaz Kandemir vs.
Selami Değirmenci – Tek canlı bir yapıdan söz etmek mümkün olmadığı için daha kaç canı olduğunu kestirmek çok zor. Bitti derken, küllerinden kaç kez doğdu sayamadım. Nasıl bir güç hissediyor ki içinde ne seçimi olursa olsun yerel/genel o aday olmaya hazır ve nazır. Sürekli adaylık modunda gezmek iktidar olmak kadar yıpratıcıdır. İktidarın getirisi var Değirmenci konumu girdilerden yoksun çıktılara mahkûm. Eskiden eser, gürlerdi eleştirenlerin elini güçlendirir, vicdani rahatsızlığını dengelerdi. Kendi adıma söyleyeyim "Haksızlık mı ediyorum ben bu adama ve çabasına, insanlığına” diye aklımı mesele çok meşgul ediyor. Ama yazacaklarım, yazdıklarımın tekrarı olmaktan öteye gitmiyor. Azmine hayran kalmamak, mücadelesine saygı duymamak mümkün değil. Başarılı olacağına inanmak çok güç sadece. Geçmiş dönemlere nazaran kayıpların dengelediği, dizginlediği, daha insanca bakışı geliştirdiği bir Değirmenci var karşımızda. Çevresinde toplanan insanlar arasında bir kesim her zamankinden çok daha seviyesiz ne yazık ki. Aslında onların derdi Değirmenci’nin başarısı değil, başkalarından intikam almak. Değirmenci de buna gönüllü paravan. İnsani açıdan iyi olmasını en çok istediğim ve önemsediğim ancak, siyasi istikbaline ayın ölçülerde güvenemediğim bir isim. Herkesin hakkında beklediği, duymak istediği cümleleri yazmayı arzu ederim ama emin olun ki böyle bir durumun gerçekleşmesi imkânsız. Olursa da o zaman ne siz ne ben biz oluruz!

Özcan Işıklar – Anlaşılması ile ilgili güçlük tamamen aşılmadı. Ne yapacağı, nasıl davranacağı konusunda öngörülebilirlik zayıf. Ama zeki ve şanslı; hem de öyle böyle değil. Silivri’de yaptıklarını ancak kendi bakış açımız çerçevesinde değerlendirebiliriz. Hepsini görme ihtimalimiz zayıf. Işıklar’ın ne yaptığını geniş bir perspektifte analiz etmek de güç. Bir tablo düşünün ne kadar yaklaşırsanız o kadar ayrıntıyı görürsünüz ama resmedilen şeyin de o denli küçük bir parçası olur gözünüzün önünde. Biz beş yıldır bu adamın Silivri’ye ve Silivri’de ne yaptığını tartışıyoruz ama kendi bireysel bakış açımız ve görebildiklerimizle. Silivri’nin içinde konuşulanları, yapılan değerlendirmeleri biliyoruz ama bu kaynaktaki görüşler 180 derece fark edebiliyor. Birinin çok güzel dediği çalışmayı bir başkası yerin dibine sokabiliyor eleştirirken. Muhalif kesimden, parti içi değil başka siyasi görüşteki insanların, Silivri’ye dışarıdan ziyade bağımsız bakabilen insanların "İyi şeyler yapıldı, güzel bir değişim var” söylemi beni etkiliyor. "Davulun sesi uzaktan hoş gelir” mantığı değil… Davulun dibinde durmak istemediğimiz gerçeğini düşünün.
Işıklar’ın aday olması için gerekçeler tartışılabilir ama olmamasını düşünenlerin öne sürdüğü zayıf argümanlar ortada. Işıklar, siyaseten de doğru hamleler yaptı, yerel yönetim açısından da Silivri’nin hassasiyetlerine cevap verdi. Olabildiğince dik durmaya çalıştı (bu konuda sapmaları olmuş olabilir), kararlı ve azimli yol aldı. Yoluna birçok zorluk çıktı; bunlar siyasi değil o koltuğa kim otursa işi kolay olmaz zaten. Daha iyi bir belediye başkanı performansı sergileyebilir inancından hareketle ikinci şansı hak ettiğine inanıyorum açıkçası. Bu şansın ona ne Silivri halkı ne de partisi tarafından lütfedilişine inanmıyorum, böyle olması gerektiğini de düşünmüyorum. İnsan ne yaparsa yapsın hakkının mimarı bir başkası olamaz. Işıklar da ikinci dönem şansını hak etti! Hakkı yenir mi, tarafına teslim mi edilir 15 Ocak’ta göreceğiz.
Adayların ne istediği malum, odaklandıkları mesele de aşikâr. Ama insan saygınlığı ve yaşadığı çevrenin takdirini illa bir koltuk sahibi veya Silivri’ye belediye başkanı olarak kazanacak diye bir sınırlama yok. Aday olamamak dünyanın sonu değil, seçilmek de başı değil! Belki de çok kötü bir şeyden kurtuluş belki de daha güzel şeyleri yaşamanıza olanak. Sizin adınıza neyin hayır neyin şer olduğunu önceden bilemezsiniz bu sebepten üzülmek için de sevinmek için de acele etmeyin; sadece hayatın size sunduklarına şükredin! İktidar koltuğu gibi somut bir güç simgesi karşısında soyut söylemler gibi yaklaşmayın; kendinizi düşünün canınızın sağlığından daha önemli ne olabilir ki bu yalan dünyada.

YORUM YAP