Sevginar Sali

Bayram muhasebesi

19 Mayıs Atatürk’ü Anma Gençlik ve Spor Bayramı’na ilginin azlığı vardı törenleri takip eden, katılanların dilinde… Birilerinin unutturmaya çalışmasına; ‘tamamen’, yoramayacağım mevzuyu… Çünkü toplumlarda tehlikeye giren değerlere karşı korumacılık ve sahip çıkışın artışı söz konusu olur genelde… Birinin unutturmaya çalışması onu bağlar da biz halk olarak niye unutmaya bu kadar hevesliyiz bunun sorumluluğunu dışarıda aramak; gerçeklerden kaçıştır.
Protokol ve siyasiler genel seçimin de etkisinde eksiksiz meydanlardaydı; haklarını, gayretlerini, emeklerini teslim edelim… Vatandaş zorunluluk ortadan kalkınca bayramda yapacak başka daha önemli ve anlamlı faaliyetler buluyorsa söylenecek ne kaldı ki geriye!
Şahsen Atatürk’e sevgi ve bağlılığımı senenin belli günlerinde, kalıplaşmış tutumlar, davranışlar içine dahil olarak ifade etmeyi hiç benimsemedim. Bunun biraz da şekilcilik ve esastan uzaklaşmak, soğumak olduğunu düşünüyorum açıkçası.
Atatürk’ü iyi anlamakla kalmayıp, günümüzde yaşananları doğru tahlil etmek için kendimizi geliştirmeliyiz. Kimsenin ve hiçbir şeyin körü körüne güdümüne girerek bir yol izlememeliyiz. Toplumumuz ve koşullarımız açısından kabul gören genel doğrular var; kendimizce yorumlama hakkını muhafaza ederek, bilim ve rasyonel aklın belirleyiciliğinde, manevi duygulara saygılı bir şekilde geleceğimizi kurmalıyız.
37 yıllık hayatım süresine ne salt kötü, ne de salt iyi bir şey görmedim. Nereden baktığınız, karşı tarafınızda veya yanınızda yer alanların ne düşünüp, hissettiği de çok önemli. Asla aynı olamayız! İkizimizle bile görsellikten öteye geçmeyen bir benzerlik durumu olur ancak; düşünün gerisini...
Gündemimizde genel seçim var... Partiler ve liderler gündemin önemli bir kısmını kapsıyor. Hiç birinin kusursuz iyi veya su katılmamış kötü olduğunu düşünmüyorum. Ama benim düşüncelerime yakın olana sempati duyuyor, bir katkım mümkünse ki seçmen olarak pek çoğumuz seçmekle ilgili vatandaşlık sorumluluğumuzu yerine getireceğiz, yönünü bu anlayışla tayin ediyorum. Niye benim doğrularımdan farklı bir yön çizen birine kızayım ki!? Sadece kendi gerçeğini tam olarak fark edememesi nedeniyle onun adına kaygılanıp, üzülebilirim. Belki benim doğru bildiğim şey zaman içinde yanlış çıkacak!? Bilemeyiz ki!
Hayat veya yaşam hiç de o kadar keskin sınırlara sahip bir şey değil… İnsanlar da öyle… Değişimin, değişmeyen tek gerçek olduğu gerçeği olduğuna dair söylemleri işitmişsinizdir muhakkak…
Gün gelir kendinize yakın görüp dostum dedikleriniz, zaman içinde siyaseten size çok uzak ve tuzak görünen yapıların içinde yer alır… Dostunuzdan mı, inandıklarınızdan mı vazgeçersiniz!? Yaşananlara saygı göstermek bizi birçok yükten ve yoran kararsızlıktan kurtarır… Bu hayatta sadece kendi yaptıklarımızdan sorumlu tutulmalıyız!
Bir kişiye güvendiniz o da sizi yanılttı mı? Hatanın büyüğü ve başı ‘yanıltan’da değil ‘yanılan’dadır Güvenin dozunu ayarlayamamış demektir!
Siz sahip olduğunuz koşullarda işiniz ve hayatınızı olabildiğince hatasız/eksiksiz sürdürmeye gayret ederken birileri sizi büyük bir yanlışın içinde mi göstermek ve çekmek için çaba içinde? Bulundukları ruh halinde veya durumda yalnızlık çekiyorlar demektir! Sizin gibi olma çabalarındaki başarısızlık insanları çoğu zaman; sizi kendilerine benzetme yoluna sevk eder…
***

"Kusur bulmak için bakma birine, bulmak için bakarsan bulursun. Kusuru örtmeyi marifet edin! İşte o zaman kusursuz olursun."
*Hz. Mevlana Celaleddin-i Rumi

Cuma sohbeti gibi oldu... Hem de daha kaç gün varken... Bazen inandığınız ve düşündüklerinizi söylemek o kadar zor ki... Çünkü hayatı basit yaşamayı unuttuk. Bütün güzellikler sadelikte oysa ki... Akılımız ile kalbimiz arasındaki mesafe çok fazla açıldı... Farkı kapatamıyoruz... Kendi kendinize eziyet etmeyin, başkaları ile ilgili kısmı da takmamayı öğrenmek en önemli hayat dersi...
Hafta başından beri içimde sebepsiz bir yaşam sevinci var, Gençlik Bayramında bile ruhumun 80 yaşında hissetmesine mani değil ama geleceğe umutla ve mutlu bir şekilde bakmak paha biçilmez...
Hayır olsun inşallah : )))

YORUM YAP