İlk gün kurban derisi toplama yüzünden çıkan tartışmalara, ikinci gün yaralamalı kavgalar eklenince Emniyet bayram mesaisini kurban satış noktasında geçirmiş olmalı.
Türk Hava Kurumu yetkililerini kurban derilerine sahip çıkmaları konusunda tebrik etmek gerekir.
Belediyede arife günü gerçekleştirilen bayramlaşmayı, Öğretmenevi, şehit aileleri, Gaziler derneği, Jandarma ve Emniyettekiler takip etti.
Havanın güzel olması kuşkusuz son bayramdaki tatsızlıkların unutulmasına destek oldu.
Bayramlar geçim derdinden, siyasi, iş ve kariyer meşguliyetlerini az biraz arka plana çekmekte. Biraz soluklanmamıza ortam hazırlamakta. Nefes almak önümüzdeki yoğun gündem düşünülünce iyi oldu.
Kısa bir zaman sonra da yılbaşı heyecanı yaşanır, o da hayatımızı rutinden çıkartıp yeni umutlara yer açmamıza neden olur.
Bayramın yarısını Halep'te yarısını Silivri'de geçirdim. Ve de ülkemizin, ilçemizin güzelliğinin hiç bir şeye değişmeyeceğine bir kez daha emin oldum.
Biz galiba hayata olumsuz yönlerinden bakmaya, şikâyet etmeye, eleştiride bulunmaya fazla alışmışız. Ne hayatımızdaki ne de yaşadığımız yerin güzellikleriyle yaşama bakmayı unutmuşuz. Sağlımızın kıymetini hasta olduğumuz zaman bilmek gibi. Silivri'nin ülkemizin kıymetini bilelim. Başkalarını eleştireceğiz, şikâyet edeceğiz diye en başta kendimize eziyet etmekten vazgeçelim. Üç günlük ömrümüzde yaşadığımız güzelliklerden yanımıza kar kalacak başka bir şey yok.
Hayatımızda, kalbimizde güzelliklere, yer açmakla kalmayalım üstünlük verelim. Doyumsuzluğumuzun, hoşnutsuzluğumuzun bize vereceği hiçbir şey olamaz. Aksine sahip olduklarımızı da zehir eder.
Benim ve ailemin Kurban Bayramı'nı kutlayan herkese buradan teşekkür etmek istiyorum, yoldayken birçoğunuza dönemedim… Hayatınız bundan sonra hep bayram havasında geçsin!
AFFETMENİN HAFİFLİĞİ
Bir lise öğretmeni bir gün derste öğrencilerine bir teklifte bulunur:
"Bir hayat deneyimine katılmak ister misiniz?"
Öğrenciler çok sevdikleri hocalarının bu teklifini tereddütsüz kabul ederler. "O zaman" der öğretmen.
"Bundan sonra ne dersem yapacağınıza da söz verin"
Öğrenciler bunu da yaparlar.
"Şimdi yarınki ödevinize hazır olun. Yarın hepiniz birer plastik torba ve beşer kilo patates getireceksiniz!"
Öğrenciler, bu işten pek bir şey anlamamışlardır. Ama ertesi sabah hepsinin sıralarını üzerinde patatesler ve torbalar hazırdır. Kendisine meraklı gözlerle bakan öğrencilerine şöyle der öğretmen:
"Şimdi, bugüne dek affetmeyi reddettiğiniz her kişi için bir patates alın, o kişinin adını o patatesin üzerine yazıp torbanın içine koyun."
Bazı öğrenciler torbalarına üçer-beşer tane patates koyarken, bazılarının torbası neredeyse ağzına kadar dolmuştur. Öğretmen, kendisine "Peki şimdi ne olacak?" der gibi bakan öğrencilerine ikinci açıklamasını yapar:
"Bir hafta boyunca nereye giderseniz gidin, bu torbaları yanınızda taşıyacaksınız. Yattığınız yatakta, bindiğiniz otobüste, okuldayken sıranızın üstünde? hep yanınızda olacaklar."
Aradan bir hafta geçmiştir. Hocaları sınıfa girer girmez, denileni yapmış olan öğrenciler şikayete başlarlar:
"Hocam, bu kadar ağır torbayı her yere taşımak çok zor."
"Hocam, patatesler kokmaya başladı. Vallahi, insanlar tuhaf bakıyorlar bana artık."
"Hem sıkıldık, hem yorulduk?"
Öğretmen gülümseyerek öğrencilerine şu dersi verir:
"Görüyorsunuz ki, affetmeyerek asıl kendimizi cezalandırıyoruz. Kendimizi ruhumuzda ağır yükler taşımaya mahkûm ediyoruz. Affetmeyi karşımızdaki kişiye bir ihsan olarak düşünüyoruz, hâlbuki affetmek en başta kendimize yaptığımız bir iyiliktir.