Memleketİmİz uzun bir süredir karanlık bir zihniyet tarafından tehdit ediliyor. Bu zihniyetin varlığı benim hatta babamın bile doğumunun öncesine dayanıyor. Bu zihniyetin mensupları her gün ülkemize, cumhuriyetimize, demokrasimize, ilkelerimize var güçleriyle saldırıyorlar.
Yarın 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı. Gençliğin bu karanlık zihniyete karşı seslerini yükseltmesi için son derece doğru bir gün. Ee, gençler fikirlerini söylediler diye, eleştiri yaptılar diye gözaltına falan alınacak değiller ya?
Hiç olur mu öyle şey : )
Bu karanlık zihniyetin mensupları ise maalesef her yerdeler. Hadi, biraz onlardan konuşalım... Aslında o kadar bariz ki her yede oldukları. Onların sizlerden, bizlerden fazla olmaları ihtimali de bir hayli ürkünç doğrusu. Ama aslında tarihteki örneklere de şöyle bir göz attığımızda onların yeni gelmediklerini, maalesef uzunca bir süredir kalp niyetine göğüslerinde taşıdıkları taş parçaları ile birlikte, aramızda olduklarını görüyoruz…
Madımak Oteli'nin önünde de onlar vardı! Bir yandan pis ağızlarından akan salyalarla sloganlar atıyorlar, diğer yandan oteli ve içindekileri, çoluk çocuk demeden ateşe veriyorlardı. O gün ülkemizde insanlığı öldürmeyi ne yazık ki başardılar…
Sonra bir otobüste yolculuk eden yaşlı Kürt kadınları taşlarken görmüştük onları… Resmen kudurmuşlardı! Kan içinde kalan kadıncağızları gördükçe daha da coşuyorlardı!
Cumhuriyet Gazetesi'nin önünde ellerinde taşlarla linç yeminleri edip, gazetecilik gibi önemli bir mesleği ayaklar altına alma çabasında olan yine onlardı…
“Namus davası” adı altında kocasından boşanan kadını linç edenlerin elleri de onlara ait değil miydi peki?
Gezi olayları sırasında hedef gözeterek insanların kafasına gözüne gaz fişeği sıkanlar, Tophane'de ellerinde sopalarla, palalarla gençlere saldıranlar, 16 yaşından canından olmuş bir fidanın, Berkin'in annesini meydanlarda yuhalayanlar aynı zihniyetin mahsulleri değil midir sizce?
Bir bakıyoruz Samsun'da yolunu şaşırıp şehre inen yaban domuzunu linç ediyorlar…
Bir bakıyoruz Allah ve din adına bombalar patlatan, kelleler kesenlere sessiz kalıyorlar.
Onlar ağaca kıyarlar, kadınları döverler, hapishanelerde, karakollarda işkence yaparlar!
Onlar üçer kadınla evlenip ahlak dersi verirler…
Onlar ki ördeğe, tavuğa, eşeğe, kediye, köpeğe, kız ve erkek çocuklarına ve hatta bildiğimiz su damacanasına tecavüz etmekte bir bahis görmezler!
Küçücük kızların başlarını örten ancak külotlarını çıkaran, onlarla “evlenip” koyunlarına alma fantezisi kuracak kadar hasta zihniyetli olan da yine onlardır…
Gözlerimizi her kapatıp açtığımızda maalesef onları biraz daha kalabalık, kendimizi biraz daha eksilmiş görüyoruz. Suruç'ta eksildik, Ankara'da eksildik, Beşiktaş'ta eksildik, İzmir'de eksildik, Reina'da eksildik!
Eksildikçe, eksiliyoruz…
Artanlar kim peki? Dikkat edin, dikkatli bakın… O durmadan artanları siz çok iyi tanıyorsunuz. Ya kapı komşunuzdurlar, ya bakkalınız. Belki iş belki de okul arkadaşınızdırlar… Belki mahallenizdeki karakolda polistirler belki de polisten çooook daha yetkili biridirler kim bilir : )
Onlar otobüste metrobüste, vapurda, dolmuşta bağırıp çağırır, artistlik taslarlar ama şöyle sıkış tıkış bir yolculukta bir kadının arkasına denk geldiklerinden kan ter içinde kalıp zevkten kendilerinden geçerler.
Değil yanındakini, kendini bile mutlu etmeyi beceremeyen apolitik, akültürel, asosyal, toplumda iki kelime edemeyen hatta bırakın iki kelime etmeyi yolda tökezlemeden artarda iki adım dahi atmayı beceremeyen, düşünemeyen, üretemeyen, haybeye yaşayan, hem kendine hem çevresine zarar vermekten başka hiçbir işlevi olmayan bu insan suretindeki varlıkları iyi tanıyın.
Ülkemizde bu kadar kötü hadise art arda geliyorken, olaysız değil ay, hafta bile geçmiyorken, sorumluları uzaklarda aramak nedendir soruyorum size? İşte burada sorumluları, içimizde, güzel memleketimizin her tarafında! Sorumluları bir dinin, siyasi görüşün, ırkın mensubu değil, zihniyetin mensubudur. Tüm bu saydıklarımda yanlış bir taraf görmeyenler, göremeyenler, işte felaketlerin gerçek sorumluları sizsiniz!
Bunları yazarken biraz tedirgin olmuyor değilim açıkçası. Ancak doğru bildiğim şeyleri sizlere de aktarmanın önemine inanıyorum ve değer veriyorum. Bazen hüzünleniyorum. Ben 22 yaşındayım, benim çocukluğumda bile eleştirme kültürümüz vardı, muhafazakâr insanlar dahi “Olacak O Kadar” izlerler, gülerlerdi. Haksızlıklar yok muydu? Terör yok muydu? Vardı var olmasına da en azından 5 dakika sonra ölme, gözaltına alınma hatta vatan haini ilan edilme durumumuz yoktu. İnsanlar nispeten saygılıydı diye hatırlıyorum. Önceki paragraflarda da söz ettiğim, ülkemiz üzerinde hâkimiyet kuran o karanlık zihniyetin, Türkiye'ye verdiği en büyük zararlardan biri de zannımca eleştiri kültürünü yok etmesi, ileri demokrasi diyerek demokrasiyi uzak diyarlara sürmesi, değer yargılarımızı altüst etmesidir. Din, vicdan özgürlüğü ortan kalkmış, sistematik bir şekilde mahalle baskısı oluşturulmaya başlamıştır, yazık bu ülkeye…
Hepsini geçtim bir de atamıza, Atatürk'ümüze, ülkemizin kurucusuna, kurtarıcımıza, ilk cumhurbaşkanımıza hakaret, küfür ve benzeri söylemlerde bulunan ve bulunmayı marifet sanan insan suretindeki bazı varlıklar son zamanlarda (artık kimlerden yüz buluyorlarsa) fazlasıyla türediler. Onlara buradan aynı onların üslubuyla ağzıma geleni söyleyerek kızdırmayı, bir nevi had bildirmeyi inanın ben de çok isterdim ancak kendimi frenliyorum. Ha, yanlış anlamayın, onlara olan saygımdan değil frenlemem, onlara zere saygım yok.
Kendimi frenliyorum çünkü hem o tarz varoş davranışları kendime yakıştırmıyorum hem de beni mahkemeye verme zevkini onlara tattırmak istemiyorum : )
Güzel Türkiye'm için çok mu geçtir? Umarım ki değildir… Neyse ki güzide ilçemizde bu tür zihniyete sahip insanımsılara çok rastlanmıyor, en azından bu taraflarda o denli “baskın” değiller, umarım bu durum asla değişmez. Şüphesiz ki Trakya insanı da bir başkadır. Pek geçit vermez o zihniyete buralarda…
Ben de isterdim bayrama bir kala karşınıza şöyle iç ferahlatıcı, çiçekten, böcekten, kuşlardan bahseden cıvıl, cıvıl bir köşe yazısıyla çıkmayı.
Ancak şartlar böyleyken Polyannacılık oynamanın da bir âlemi olmadığını düşünüyorum. Umarım bir sonraki köşemde bahsedecek daha güzel şeyler bulabilirim.
Her şeye rağmen güzel ve keyifli bir bayram geçirebilmeniz dileğiyle.
Şen ve esen kalın kalabildiğinizce…