Engin Akın

“Belediyeler spordan çekilseler ülkede spor biter” diyorlar...

Kulüplerin ve ilçe sporu nasıl güçlenir sorusuna cevap aramak çok zor olsa da imkansız değil. Bunu farklı açılardan ele almak gerekir: Birincisi, çeşitli gelir kaynaklarının araştırılmasıdır.

Kulüp üyelerinden gelecek aidatlarla bir kulübü yönetmek imkânsızdır.
Bunu herkes bilsin! Bir kenara yazsın.

İkincisi ise; herkesin söylediği ve kolay olacağı sanılan sponsorların kapıda hazır beklediklerinin düşünülmesidir. Bu da kolay bir yol değildir ve sponsorların beklentileri de çok farklıdır.

Kulüp derken daha çok sportif amaçlarla kurulmuş olanlarından söz ediyorum, Kanarya Sevenler Kulübü, vb. kesinlikle değil…

Sportif performans amaçlı kurulan spor kulüplerinin işleri son zamanlarda daha da zorlaştı. Rekabet arttıkça harcanan rakamların miktarı artıyor. Yalnızca sporculara verilen paralar değil, ulaşım, konaklama, sağlık ve hesapta olmayan ödemeler, kulüp bütçelerini altüst etmek için yeterli oluyor.

Çeşitli kuruluşların onlarca spor kulüpleri vardı.
Bir anda hepsi kayboldu gitti.
Ya da faaliyetlerini çok alt düzeylere indirdiler.
Özellikle kamudaki spor kulüpleri bu konuda çok kayıp verdiler.
Alarko, Simtel, Arçelik, Vestel, Çukobirlik, Türk Hava Yolları takımlarını bir çırpıda nasıl unuttuk?

Ne var ki, yerel yönetimler spora ve spor kulüpçülüğüne el attılar da durum biraz sakinleşti gibi.
Bu durumu eleştirenler de yok değil.
Belediyelerin spor kulüpçülüğü işinde haksız rekabetlerin yaratıldığı iddia ediliyor.
Onlardan beklenen hizmetler olarak tesis yapımı, malzeme desteği ve ulaşımdan söz ediliyor. Ama bir gerçek var ki, yerel yönetimler spora bir heyecan getirdiler…
Bazıları uluslararası düzeyde faaliyetleri başarı ile yapıyor.
Bazıları ise liglerde kıran kırana mücadele ediyor.
Bazıları ise yerlerde sürünüyor.

Bütün bunların yanında bir görüş var, “belediyeler spordan çekilseler ülkede spor biter” diyorlar…
Bu çok iddialı bir yaklaşım…
Yüzlerce spor kulübü var, belediyeler de spor kulübü kurabilirler. Yasal olarak bir sakıncası yok. Ama süreklilik, kalite, dürüst rekabet koşulları devreye girince durum farklı olabiliyor.

Buradan çıkarmamız gereken dersler bulunuyor.
Belediyeler, sportif bir kent sporu kimliğini işlemeliler. Yerel ama derinlikli sporlar ön plana alınmalıdır.

Kulüplerimizin başarısı sporumuzu geliştirecek, yüksek performansların sergileneceği bir arenada yerimizin olmasını sağlayacaktır. Teşkilatlarımız bu konuda yeniden bir yapılanma içine girmelidirler.

Antrenör eğitimi sil baştan değiştirilmelidir. Bugün bir Tıp eğitimi alıp bitiren kişi doktor olarak görev yapmaktadır ve eğitimi sorgulanmamaktadır. Hukuk Fakültesini bitiren ve Avukatlık yapan bir kişinin eğitimi sorgulanmamaktadır.

Ama kısa sureli bir kursa katılıp antrenör olan kişilerin eğitimleri, kaynakları, oluş biçimleri tartışılmaktadır. Bu duruma bir son vermek gerekir.

Antrenörlük bir meslek olarak görülmelidir. Antrenörlerin mutlaka bir yabancı dili konuşuyor ve yazıyor olması istenmelidir. En az 50 yıllık bir planlama yapılmalıdır. Giderek gençleşen nüfusumuzun içindeki yetenekli sporcularımızın keşfedilip, elit düzeyde sporcu olmaları için buna ihtiyaç vardır.

Kulüpler ve dolayısıyla sporumuzun gelişmesi için iç içe geçmiş bir halkalar topluluğu gündemdedir. Aile, Okul, Kulüp ve bunları birbirleriyle güçlü bir zincirle bağlayacak olan olay sporun bir sisteme çevrilmesinden geçmektedir. Sistem olmayınca yapılan hiçbir çalışmanın değeri olmayacaktır.

Uzmanlarımız, yetkililerimiz, eğer çalışıyorsa Üniversitelerimizin spor bölümleri bu konuya daha sıkı sarılmalıdırlar.

Spor ne bir antrenöre, ne de bir federasyona bağlı olmayacak kadar değerli bir hazinedir.

Spor için onlarca kurum ve kuruluş neredeyse eşdeğer düzeyde sorumluluk sahibidirler. Kimse, bu spor beni ilgilendirmez diyemez, dememelidir.

İşimiz çok ve meşakkatli…
Hastalıklarda olduğu gibi, doğru bir tanı, iyi ve başarılı bir tedaviyi getirecektir. Bazı zorluklar çıkabilecektir. Herkes şuna inanmalıdır: Zor'dur fakat imkânsız değildir…

YORUM YAP