Yağmur Ağrı

Ben neye geç kalıyorum?

Nasıl düştüm bu batağa bilmiyorum. Ya da doğduğum saniyeden itibaren batakta mıydım acaba? Yıllarımı hakimiyetine alan ve hâlâ peşimi bırakmayan bu algıya savaş açtım ilk başta. Fakat savaşı kendime açmışım meğer. Seneler boyunca içime öyle işlemiş ki; bataklık tüm bedenimi, benliğimi öyle yutmuş ki nefes bile alamıyormuşum. Bu yüzden de önce onu kabullenmek, sindirmek hatta belki de ilk başta tamamıyla teslim olmak gerekiyormuş. Çünkü insan bataklıkta debelenip durduğunda daha çok batarmış ve kendimize açtığımız savaşın bir kazananı yokmuş hiçbir zaman.
Kendimi rahat bırakmaya başladıktan sonra en azından kafamı dışarı çıkarabildiğimi gördüm ve bunun bir süreç olduğunu. Ama bu sefer de sürece geç kalıyorum düşüncesine kapıldım: ‘‘algıyı kırmaya geç kalıyorum''. Benliğim sürekli bir şeylere yetişmeye çalışıyor çoğu zaman. Acelem olmadığında bile hızlı hareket ediyorum mesela. Her şeyi ama her şeyi sıkıştırmaya çalışıyorum; arkadaşlarımla buluşmayı arka arkaya günlere alıyorum, tüm planlarımı/hedeflerimi bir anda yapmak için uğraşıyorum, durmadan yeni şeyler öğrenmek için adım atıp ‘‘diğerlerine'' yetişmek için efor sarf ediyorum. Tüm bunların ardından yorgun düşüyor, kısır döngüye giriyordum, geçmiş zamanla şimdiki zaman arasında bir yerlerde.
Daha sonra kafamın içinde gezindiğim günlerin birinde karşıma çıkan duvara tosladım ve dedim ki “Ben neye geç kalıyorum?” Bu acele niye? Kırklarımda ölecekmişim gibi hız yapıp bir yandan yarın ölme ihtimalimi tamamen gözden çıkarıp bazı şeylerin tadına varamıyorum. Neden?
Ardından kendi içimden çıkıp dışa döndüm, etrafıma baktım, sonra tekrar baktım ve bu durumdan muzdarip bireyler gördüm. Birçoğu içinde sıkışıp kaldıkları durumun farkında bile değildi, çok normaldi onlar için.
Peki neden her şeye zaman biçmeye çalışıyoruz. Denize gitmenin bile saati var. Nereden geliyor bu? Zaman, saat, gün dediğimiz şeyler bile insan icadı. Sürekli yolun sonuna odaklanıp yolu kaçırıyoruz. Biz nereye yetişmeye çalışıyoruz?

YORUM YAP