1976 yılında Londra dönüşü MİLLİYET gazetesinde çalışmaya başlamıştım. Avusturya Lisesi'nden olmam bana Almanca, İngilizce ve Latince öğrendiğim için de İtalyan konsolosluğunun “Centro dı Studı İtalıanı” de bir buçuk yıl İtalyanca okumamı sağlamıştı. Kendimi idare ediyordum işte .
Ne zaman İstanbul'a bir yabancı sporcu gelse veya bir yetkili “koş Ferhan” diyorlardı. Gece gündüz çalışıyordum.
O zamanlar kulüp muhabiri ve yazarı olmak çok zordu. Hele hele MİLLİYET gibi bir gazetede neredeyse imkânsızdı. Ama Beşiktaş'a Mılutınoviç gibi bir hoca gelmişti. Son derece kibar ve saygılıydı. Ben de Beşiktaş'a koşturmaya başladım.
O aralar Milli takım Avusturya'da Avusturya mili takımı ile oynayacaktı. 1978 dünya kupası eleme grup maçıydı. Avusturya Schachner'lı Prohaska'lı Bruno Pezzey'lı kadrosuyla bayağı tehlike saçıyordu. Maçtan bir gün önce sabah kahvaltıya indim. Milli takım oyuncularıyla aynı otelde kalıyorduk. Ümit milli takımının maçı vardı. A milli takım bir gün sonra oynayacaktı. Ümit milliler bir asker disiplini içinde kahvaltı ediyorlardı. Başlarında Doğan Andaç hoca vardı. O da eski bir Albaydı. İçlerinde biri dikkatimi çekti. Uzun saçlı ve saçları kafasına “tas” gibi oturtulmuştu. Kim bu dedim. “İskenderun'dan Samet” diye yanıt verdiler.
İşte o tıfıl ve sessiz Samet sonra Beşiktaş'a transfer oldu. Beşiktaş'a kaptan oldu. Hoca oldu. Başarılı hoca oldu. Oldu da oldu. Şimdi yeni yönetimin bütün futbol işlerinin anahtar teslim ettiği bir yönetici.
Yapar mı yapar. Benim inancım yüksek.
Gelelim Feyyaz'a.
Feyyaz Beşiktaş'ta oynamaya başladığında Metin ve Ali Gültiken'de oradaydı. Müthiş bir üçlü oldular. Feyyaz atığı gollerle milli takıma adını yazdırdı. Ama sonra başkan Süleyman Seba ile aralarına kara kedi girdi.
Beşiktaş'la bayağı bozuşmuştu. Sanıyorum bir çek meselesi vardı. Çeki ödenmeyince yazdırmıştı. Seba buna çok içerlemişti. Bir daha kapının önünden geçemez diyordu. Ama o Feyyaz bunları unutturdu. Seba'cıların kendine kızmasına rağmen asıl duruşu ile Beşiktaş'tan içeri girdi. Şimdi hem basın sözcüsü hem futbol şube sorumlusu. O da Samet gibi Rıza hocanın değerli arkadaşı.
Hoca Rıza Çalımbay'a gelirsek.
1990 yılıydı. Doğu Alman milli takımı daha ortadaydı. Milli takımın başında Mustafa Denizli vardı. İstanbul'da Doğu Almanya ile oynayacaktık. Sadece bir gazeteci gelmişti. Denizli rica etti. “Ferhan takımı tanımıyorum. Bana bilgi toplar mısın?” dedi.
O gazeteciyi aldığım gibi Kumkapı'ya götürdüm. Bilgileri aldım. Hocaya verdim. Maç günü soyunma odalarında etrafında iken hoca beni gördü. Soyuma odasına çağırdı. “Ferhan sol açıkları kim öğrenir misin?” dedi.
Hemen o Doğu Alman gazeteciye koştum.” Sol açık kim?” diye sorunca “Vogel” yanıtı aldım. Sonra bizim Milli takım soyunma odasına daldım. Mustafa hocaya “Vogel” deyince “O zaman Rıza'yı oynatacağım sağ bekte. Onu ancak Rıza durdurur” demişti.
İşte böyle bir oyuncuydu. Disiplinli çalışkan başarılı.
Rıza hoca şimdi Beşiktaş'ın başında.
Maçlar gelip geçecek. Ama Beşiktaş bu yeni muhteşem üçlüsüyle başarılı olacak görüntüsü veriyor.
Biz de Beşiktaş'a başarılar dileyelim. Çünkü her Galatasaraylının kalbinde mutlaka Beşiktaş'tan “sevgi kırıntıları” vardır.
Hoşça kalın…