1976 meslek hayatıma giriş tarihimdi. İngiltere'den dönmüştüm ve Milliyet'e alınmıştım. Girişimde rahmetli Abdi İpekçi olmak üzere Reha Erus (Babası FAO'da ''Dünya Gıda Örgütü Türkiye ateşesi- Roma'da yaşıyordu) ve Kasım Yargıcı'nın (Modacı Neslihan Yargıcı'nın babası) etkisi olmuştu.
Söz ettiğim dönemlerde İstanbul'da böyle gazetelere girmek, çalışmak ve başarılı olmak kolay bir iş değildi. Zaten Türkiye'de sadece iki büyük gazete vardı.
Biri Abdi İpekçi'nin genel yayın yönetmenliğini yaptığı MİLLİYET diğeri ise Erol Simavi'nin Hürriyet'i.
MİLLİYET gazetesinde ilk zamanlarımda yabancı dergileri tercüme eder ve oradan konular çıkarırdım.
Aradan iki-üç sene geçti ve yavaş yavaş Beşiktaş muhabiri oldum. Zaten yeni başladığım zamanlarda da Fenerbahçe, Beşiktaş ve Galatasaray'ın başındaki hoca yabancıysa o kulübün muhabiri ile gider hocaya tercümanlık yapardım.
Başlarda Beşiktaş'a karşı bir sempatim vardı...
Belki de futbol şube sorumlusunun Süleyman Seba olmasından kaynaklanıyordu. Ona karşı sıcak bir sevgim vardı. Beşiktaş muhabirleri de Seba ile yatar Seba ile kalkarlardı. Onu bir lafı hemen manşetlere taşınırdı.
Çünkü özü-sözü çok doğru bir insandı. Otoritesini bir silah olarak kullanmaz asla karşısındakini küçük düşürecek tavırlar içine girmezdi.
Beşiktaş o zamanlar büyük maddi sıkıntılar içindeydi.
''Kibrit Çak'' kampanyaları yapılıyor ve Beşiktaşlı zengin iş adamlarından para toplanıyordu.
1980 yılından sonra Süleyman Seba kulübe başkan oldu. Beşiktaş adeta ''füze'' gibi uçtu. Metin -Ali- Feyyaz üçlüsünden tutun da Rıza'lar Recep'ler, Gökhan'lar ve daha niceleri.
Beşiktaş ve ekip ile başkan Süleyman Seba bir efsane gibi doğup Türkiye'nin övünç armadası olarak tarihe geçtiler.
BİR FRANSIZ'IN SİHİRLİ ELİ
Aradan uzun yıllar geçti. Fikret Orman'la başlayan tırmanış ve ardından gelen Sergen Yalçın ile alınan şampiyonluk Beşiktaş'ı zirveye taşımıştı. Ancak bu sene önce Sergen'de bir sıkıntı başladı. Çünkü Beşiktaş yönetiminde Sergenciler ve karşıtları adeta birbirini yiyordu.
Sergen bastı gitti.
Oraya genç bir hocayı getirdiler. Önder Karaveli gençlerden sorumluydu.
Ama büyük takım hocalığı başka bir şeydi. Futbolu bilmeniz gerekirdi. Yetmezdi.
Mentörlükten anlardınız yetmezdi.
Fizik-kondüsyondan haberiniz olurdu. Yetmezdi.
Önce sağlam kişilik. Sonra taktik yaratıcılığı. Falan -filan. Öyle geçmiş başarılar pek önemsenmezdi.
Şimdiki hoca Valerien İsmael gibi
Bayern Münih döneminden tanırdım.
İnanılmaz hırslı, inatçı ve boyuna rağmen çabuk bir oyucuydu.
Şimdi Beşiktaş'a sihirli bir el değdi. O Sergen Yalçın dönemi ortaya çıktı. Sabah Ümraniye'de 05.30'da kalk. Takımı koştur, Sonra kahvaltı. Takımı antrenmana çıkar. Sonra yine koştur.
Ama Valerien şimdi bunları yapmıyor. 3-5-2 sisteminden vazgeçmiyor. Rosıer sanki kılık değiştirdi. Ghezzal ha keza. Gedsonn Rize'de ömrünü tamamlamaya çalışıyor. Beşiktaş için çok önemli bir transfer. Sanıyorum Beşiktaş önümüzdeki sezona hazır ilk takım olarak ortaya çıkıyor.
Hoşça kalın…