16 Nisan Referandum sonuçlarını yorumlayan Silivri Belediye Başkanı Özcan Işıklar, yüzde 51,4'lük Evet ile yüzde 48,6'lık Hayır'ların anlamını değerlendirdi. Işıklar, “Ayrışmamızı önlememiz gerekiyor. Birbirine yaklaşan oranlar, demokrasinin sigortasıdır. Demokrasinin kaskosu değişebilir olmaktır” dedi.
Referandumun Türkiye, CHP, İstanbul ve Silivri sonuçlarını Hürhaber okuyucuları için değerlendiren Işıklar, ülkemizin bundan sonra izleyeceği yolu rol model oluşturduğu coğrafyalar açısından yorumladı. Türkiye'nin çok stratejik bir bölgede, aydınlık, çağdaş, dünyadaki dengeleri değiştirebilecek, güçlü, büyük ve ilk 5'e girecek bir potansiyele sahipken uğraştığı konulara üzüldüğünü belirten Işıklar, “Bizim sıkıntılarımız karşısında el ovuşturan, timsah göz yaşları döken dünyaya karşı çok daha akıllı olmamız lazım” dedi.
“SONUÇLARI İTİBARİYLE ÇOK DAHA DERİN ETKİLER YARATILACAK”
Sevginar SALİ: Türkiye açısından Referandum sonucunu yorumlar mısınız?
Özcan IŞIKLAR: Türkiye genelinde dönüm noktası sayılabilecek bir Referandum süreci yaşadık. 18 Maddelik bir Anayasa değişikliği gibi görünse de çok daha kapsamlı bir içeriğe sahip olduğunu iki gündür süren tartışmalardan daha iyi anlıyoruz. 7 Bin'den fazla kanun ve yönetmelik düzenlenmesiyle ilgili süreç başlayacak.
Geride bıraktığımız halk oylamasının en sevinilecek tarafı demokratik bir olgunlukla sandığa gidilmiş olması. Olumsuz bir olay yaşanmadı. Büyük bir katılımın olmasıyla halkın Türkiye'yi nasıl sahiplendiğini net bir şekilde gördük. Yüzde 86'nın üzerinde katılım, tarihi bir rekordur. Dünya genelinde böyle bir katılımın olmadığını görüyoruz. İddia edildiği gibi Türk milleti duyarsız değil.
Sonuçların sadece ülkemizin kaderini etkilediği düşünülse de bana göre Ortadoğu, Asya, Avrupa, Afrika'nın diyalog içinde olduğumuz ülkelerin tamamı etkilenecek. Sonuçları itibariyle çok daha derin etki yaratacağını hep birlikte göreceğiz.
“KATILIMCI BİR ANAYASA VEYÖNETİM ANLAYIŞIYLA DAHA İYİ BİR MODEL OLUŞTURULACAK"
Cumhurbaşkanlığı Hükümet Sistemi diye tabir ediliyor ama Başkanlık Sistemini tarif ediyor. Her ne olursa olsun şu anda meşru bir zemini var. Yüzde 51.4 ile sandıktan çıkmış görünüyor. Yüksek Seçim Kurulu kararları 9-10 gün içinde kesinleştikten sonra da işleyiş başlayacak. Hayırlı olmasını temenni ediyoruz. Daha aydınlık, çağdaş, modern, bu coğrafyada özellikle Afrika, Ortadoğu, Orta Asya ve Rusya'nın Türki Cumhuriyetlerine örnek olacak modern, katılımcı bir anayasa ve yönetim anlayışı çok daha iyi model olabilecekti. Bu sistem buraya götürecek mi? Yaşayarak göreceğiz. Yeni sistemin şu an için çok anlaşıldığını söyleyemem. Biz maddeleri okumaya, içeriğine vakıf olmaya çalıştık. Ona rağmen maddeler arasında o kadar fark etmediğimiz, belki de uygulamada çıkacak olan yorumlar görmemiz muhtemel. Yazılı maddelerin uygulamada değiştiğini zaman zaman hep yaşadık.
Birçok dönüm noktaları oldu. Şimdi bunlarla yine karşılaşma ihtimalimiz yüksek. Derin bir yasa değişimi söz konusu. Siyasi Parti Yasa Kanunu, Seçim Kanunu, Bütçe Kanunu bunlar yeniden düzenlenecek.
“OHAL DIŞINDA, DAHA KATILIMCI BİR ORTAMDA BU SÜRECİN TARTIŞILMASINI DİLERDİM”
OHAL dışında, daha katılımcı bir ortamda bu sürecin tartışılmasını dilerdim. İki gündür yapılan tartışmalarda duyduğumuz anayasa maddelerini çok şaşırtıcı geldi. Bu da çok doğal çünkü seçim kampanyaları sürecinde anayasa gerektiği gibi konuşulmadı. Maddeler arasında çok temel, siyasi olan, sloganik maddeler tartışıldı. Milletvekili seçilme yaşı gündemdeydi. 50 Tane milletvekili kaç para alacak? Bunlar anayasanın ne kadar sığ tartışılarak halkın önüne sunulduğunu gösteriyor.
“TÜRKİYE BİLMEDEN OYLADI”
Sevginar SALİ: Yüzde 51 neye Evet dedi sizce?
Özcan IŞIKLAR: Anayasanın içeriğini anlayarak, ne getirdiğini görerek Evet denildiğine inanmıyorum çünkü kamuoyunda çok net tartışılmadı. Hatta daha dün akşam açık oturumda ‘Maddelerde bu da varmış' gibi hayretler içerisinde kalacak izlenimlere şahit oldum. Bun etkisini de sonucunu da uygulamada göreceğiz. Tartışamadığımız, kabul etmediğimiz, birbirleriyle uyumlu olmadıklarını gördüğümüz, alt kanuni düzenlemelerle nelere yol açacağını gerçekten Türkiye bilmeden oyladı.
“ÜLKENİN MUTABAKATININ KONUŞULMASI GEREKİYORDU”
Evet bloğu, genelde köprülerin yapıldığını, ülke ekonomisinin daha iyi edileceğini, yolların yapıldığını, emeklilerin ve muhtarların maaşlarının düzenlendiği, istihdamın artacağı gibi verilen genel seçim havası vaatlerine kapıldı. Olması gereken bu değildi. Sistem, rejim, geleceğe dönük ülkenin bir mutabakatının konuşulması gerekiyordu. Hangi şartlarda, koşullarda nerelerde hatalar olabilir, tıkanabilir? Maddeler arasında sıkıntı var mı? Bunlar tartışılmadı.
Büyük sıkıntı yaratacak maddelerin olmamasını temenni ederim. Sonuç olarak Türkiye %51 ile Anayasa değişikliğini kabul etti, Hayır bloğu da %48.6 ile reddetti.
“HAYIR DİYENLER ÜLKENİN ÜRETİMİNİN GAYRİ SAFİ GELİRİNİN HASILASININ %90'INI OLUŞTURAN BÖLGELER”
Sevginar SALİ: Yüzde 48.6 oranında Hayır diyenler kimlerdi sizce?
Özcan IŞIKLAR: Hayır diyenlerin haritasına bakarsanız Ege, Akdeniz, Marmara buralar ülkenin üretiminin gayri safi gelirinin hasılasının %90'ını oluşturan bölgeler. Evet'ler Güneydoğu, Doğu ve İç Anadolu'da… Buraya bakıyorsunuz, maaşını alan, üretim ve istihdamda katma değerin düşük olduğu bölge. Oraya sadece devlet bakıyor. Bu bir tezat oluşturuyor. Toplumun değer yaratan, bilgi ve teknoloji üreten, eğitim ve entelektüel seviyesi yüksek olan kesimlerin tercihleri Hayır olurken, daha az üreten, devletin desteğine ihtiyaç duyan, sanayileşmesini ve kentleşmesini tamamlayamamış, hemşeri bilincini yükseltememiş olan bölgelerin ise Evet oldu. Bu ‘İki Türkiye mi var?' sorusunu akla getiriyor. Hatta üç ayrı Türkiye görüntüsü ortaya çıkıyor.
“BİRBİRİNE YAKLAŞAN ORANLAR, DEMOKRASİNİN
SİGORTASIDIR”
Bu kadar kesin hatlarla ayrışmasını önlememiz gerekiyor. Birbirine yaklaşan oranlar, demokrasinin sigortasıdır. Demokrasinin kaskosu değişebilir olmaktır.
“TÜRKİYE'NİN BÜYÜK BİR MUTABAKATA İHTİYACI VAR”
Sevginar SALİ: Bunun anlamı şu mu? İyileştirme ve geliştirmeye ihtiyacımız var. Sadece siyasi alanda değil eğitimde, üretimde…
Özcan IŞIKLAR: En çok da eğitim ve üretimde aslında. Zaten üreten insan, katma değer yaratan bir toplum, ‘Temsil varsa, vergi var' derler, özgür ve etkilidir. Türkiye'de gördüğümüz dağılımın büyük bir uzlaşmaya, bölgeler arası farklılıkların giderilmesi, bir bütün halinde bakılmasına ihtiyacının olduğu bir tercihtir. Bu kadar derin farklılaşmalar sağlıklı işaretler değil. İkisinin de uçlarda gezinmesini doğru bulmuyorum. Uzlaşmacı bir tavır bizi daha sağlıklı sonuca götürür. Türkiye'nin büyük bir mutabakata ihtiyacı var.
“KAYBEDEN VE KAZANAN YOK”
Türk milleti olarak çok daha hoşgörü içinde tartışmacı, birbirleriyle diyalog içinde, çok sesliliği, renkliliği seven ve içselleştirmiş bir milletiz. Bu özelliklerimizi baskılayan bir döneme girersek, sanki birileri zafer kazanmış, diğerleri kaybetmiş gibi, ‘Evet çıktı ama bitmedi savaş yeni başladı' tarzında anlayış çok korkunç. Ki burada kaybeden ve kazananın olduğunu düşünmüyorum.
Yüzde 1.5-2 gibi bir oy farkı 55 milyon seçmende 1 milyon seçmen gibi bir fark olmuşsa bunu çok dikkatli okumak gerek.
“AKILLI OLMAMIZ LAZIM”
Çok stratejik bir bölgede, aydınlık, çağdaş, dünyadaki dengeleri değiştirebilecek, güçlü ve büyük, ilk 20 ekonominin içerisinde gösterilen ama bence ilk 5'e girecek
bir potansiyeli olan ülkemizin nelerle uğraştığı düşününce üzülüyorum. Bizim sıkıntılarımız karşısında el ovuşturan, timsah göz yaşları döken dünyaya karşı çok daha akıllı olmamız lazım.
En büyük güç, önce birlik, beraberlik, kültür, sanattır. Bu millet kendi kimliği ile zenginleşebilir. Bir kaynağı üretirsiniz ama bütün bu coğrafyaya dalga dalga yayacak bir sinerji de edinmemiz mümkün. Bunu 1923 yılında yaptık.
İçe kapalı, kendi demokrasisini tartıştıran, baskıcı bir dönem izlenimi veren, yönetim tarzlarından kesinlikle kaçınmamız lazım.
“ÇOK DAHA SORUMLU DAVRANMALIYIZ”
Ortadoğu'ya, Afrika'ya, Orta Asya'ya bakın, onların içindeki totaliter anlayıştan biz Cumhuriyet doğurmamız gerekir ki onlara model olsun. Onların rahat olmadığı coğrafyada biz huzur bulamayız. Oralarda demokrasi ve Cumhuriyeti, özgürlükçü bir ortamı üreten ve ithal eden bir ülke olmamız gerekir ki biz de huzur içinde olalım. Kendini patlatmaya hazır insanların yetiştiği bu coğrafyaları da kurtarmamız lazım. 16 ülke bizden çıktı. 600 sene bizim yanımızdaydılar. Onun için bu görev bizde. Amerika ve Rusya'da değil bu görev. Onların böyle bir deri yok ama bizim var, olmalı.
Bu Anayasa değişikliğinin bundan sonra getireceklerinden etkilenecek onlarca devlet var. Çok daha sorumlu davranmalıyız. Ürettiklerimizi hangi coğrafyaya satacağız? Sadece Avrupa'ya bağımlı kalmakla yaşanır mı? Bu coğrafyaya yol göstermeliyiz ki huzur bulalım. Dünyada hiçbir ülke kendini tek başına var edemez.
“DÜNYANIN GİDİŞATI TEMSİLDEN KATILIMA GEÇİYOR”
En önemli göstergemiz çevremize demokrasiyi, çağdaş bir yaşam anlayışını yaymaktan ibaret. Artık dünya temsilden katılımcılığa geçerken bizim tek adamlığa geçmemiz gerekiyor. Şimdi bu düzenlemeler katılımı ne kadar zorlayacak, ne kadar birleştirecek yaşayarak göreceğiz.
Kanunlar çıktıkça nerelerde sıkıntı yaşayacağımızı şu anda kestirmek çok güç.”
Devam edecek…