SİAD'ın konuğu olarak Silivri'ye gelen Dr. Oytun Erbaş'ın verdiği bir örnek aklıma kazındı. “Çocuğunuzu iki gün bale, iki gün resme, iki gün tenise gönderirseniz hiç birinde çok iyi olamaz her alanda ortalama beceriye sahip olur…” demişti. Bir işte ortalamanın üstüne çıkmak için “10 bin saat” kuralını ileri sürerek tezini destekledi.
Bundan önceki yerel yönetim döneminde “Silivri'de yaşamak güzel” sloganı sonrasında “Marka kent Silivri”, “İstanbul'un mutluluk konumu” gibi iddiaları savunuyoruz ama tatil için, güzel zaman geçirmek adına hala şehir dışı planları kuruyoruz pek çoğumuz.
Belediyecilik çok kompleks bir iş; son süreçte yükü iyice ağırlaştı. Bir yandan alt yapı ile uğraşırken marka kenti geliştirmek çok zor; yürümeyi bilmeyen çocuğun hangi sahada şampiyonluğa koşmasını konuşmak gibi bir şey. Tabi ki bir hedef koymak lazım ama bir yerde yanlış yapıyoruz, enerjimiz boşa akıyor gibi hissediyorum nedense.
Tüm yetkinin ilçe belediyesinde olmaması, çeşitli kamu kurumları, İBB'si, ayrı tellerden çalan İSKİ'si, BEDAŞ'ı, Türk Telekom'u vs derken gel şimdi bunları ortak bir hareket planında buluştur. Çok zor oluyor… Yavaş, çok da iyi bir şey yerine şöyle böyle sonuçlar çıkıyor ortaya ne kadar gayret ederseniz edin…
Bizim şansımız mı, şansızlığımız mı yaşadığımız kentin o kadar çok fırsatı var ki hepsinin peşinde koştururken hiç birinin tam olarak hakkını veremiyoruz.
Tarım ve deniz diyorum, sonra tarihi dokuyu da bir yana itemeyeceğimizi hatırlıyorum… Sanayiyi nasıl göz ardı edebilirsiniz peki?! Sanayinin yoğunlaştığı bölgede toprağı, doğa ve denizi korumak ne kadar mümkün. Alt yapının tamamlanmadığı yerde sağlıklı işleyiş de aksıyor tabi…
Bir yerde çok çeşitliliğimiz tek şeyde çok gelişemememiz, ortalamanın üstüne çıkamamamıza sebep oluyor.
“Silivri'de her şey var” demek, “Ne iş olsa yaparım abi” gibi bir anlam çağrıştırıyor bende. Başka yerde olmayan, olsa bile bizde bunun çok çok üstü olan neyimiz var?
Eleştiri olsun diye değil, bu kadar emek ve gayret yerini daha iyi bulsun istediğim için paylaştım… İster bir şehrin geleceği ister çocuğunuzunki; atalarımız da söylemiş “bir koltukta iki karpuz taşınmaz”… Bununla ilgili ısrar beyhude. Böyle de bir gerçek var sanki!
***
Dönem dönem radyo-tv-sosyal medya üzerinde canlı yayınlar, kitap, dergi hazırlamak ile ilgili teklifler, öneriler gelir… Hiç ısınamadığım düşünceler… Çünkü her biri ne kadar şu anda yaptığım işle bağlantılı ve benzer gibi görünürse görünsün önemli bir kısmı ile çok farklı. Bir işte çok iyi olmak gerçekten ciddi bir odaklanma ve emek gerektiriyor. “Ben bu işi gözüm kapalı yaparım artık hadi yanına başka şeyler ekleyeyim” deyip farklı alana girdiğinizde; çok iyi olduğunuz uğraşın yanında bir de acemisi olduğunuz diğer alanda boy göstermeye başlıyorsunuz. İnsan egosu ustalığı öne sürüp, çıraklığı ikinci plana itme eğilimindedir; işte bu noktadan sonra hatlar karışır. Bir işi çok iyi yaptığınız onun yanına eklediğiniz her yeni işin altından aynı performansla kalkabileceğinizin ispatı değil hatta aksinin kanıtı bence!
Cuma için fazla mı ağır oldu sanki : )