Bu yazı son yerel seçimleri arifesinde özel olarak Silivri'de genel olarak Türkiye'deki AKP- MHP yönetim anlayışına ve uygulamalarına tepki olarak öne çıkarılan sözden de çok demokratik bir talepti. İçinde katılımcılığı, şeffaflığı, adaleti ve eşitliği barındırıyordu. “Birlikte Yönetmek” iddiası dünyanın her yerinde solun, sosyal demokratların tabi ki sosyalistlerin ortak bir gelecek vaat eden ideolojik bir hedef ve bakış açını ifade eder. Tabidir ki demokrasinin olmazsa olmazı olarak çok kıymetlidir. Lider diktatörlüklerinin panzehridir. Toplumlar liderin her yaptığına “vardır bir bildiği, bir hikmeti” köleci ruh hali kötülüğünden uzaklaşmanın alt yapısını kurar. Demokratik bir yönetim anlayışını ifade eder ve yerel yönetimlerin karar alma süreçlerine halkın aktif katılımını pratikte uygulamayı amaçlar.
Bu yaklaşımda belediye yönetimi, sadece belediye başkanları veya meclis üyelerinin karar verdiği bir yapı olmaktan çıkar; vatandaşlar, sivil toplum kuruluşları, meslek örgütleri ve diğer yerel paydaşlar da süreçlere dahil edilir. İşte biz buna özetle “Birlikte Yönetmek” diyoruz.
Birlikte yönetelim ama nasıl? İçini boşaltarak mi? Doldurarak mı? Bunu inceleyim ve görüşü olanlar varsa tartışmaya açalım isterim. Çünkü demokratik değer ve ilkelerin uygulamasında sözle uygulama birbiriyle örtüşmediğinde, bir hilekârlık, kandırmacayla birlikte seçilenlerin seçmeni değersizleştiren araca dönüştürüyor. Ne yapmalı? Nasıl olmalı sorusunu soralım? Tane tane anlatalım ki herkes anlasın ve verilen her oyun onuruna sahip çıksın!
1. Katılımcı Bütçe: Vatandaşlar, belediye bütçesinin belirlenmesinde ve nasıl harcanacağı konusunda söz sahibi olur. Bu, mahalle toplantıları ve dijital platformlar aracılığıyla gerçekleşebilir.
2. Halk Meclisleri: Yerel halkın bir araya gelip sorunları tartışabileceği ve çözüm önerileri geliştirebileceği halk meclisleri oluşturulur. Bu meclisler belediye yönetimi için rehberlik sağlar. Mesela Kent Konseyi'ni aktif, etken, özerk davranabilen ve katılımcılarından herkesi içine alacak şekilde genişleten ve proje üretebilen, denetim yapabilen bir konuma taşımak gibi.
3. Şeffaflık ve Hesap Verilebilirlik: Belediyenin tüm karar alma süreçleri şeffaf bir şekilde paylaşılır ve vatandaşlar, yöneticilerin harcamalarını ve faaliyetlerini takip edebilir. Düzenli raporlar ve bilgilendirme toplantıları yapılır.
4. Referandumlar ve Anketler: Önemli kararlar alınırken halkın fikrine başvurulabilir. Özellikle kentsel dönüşüm, büyük altyapı projeleri veya çevresel etkisi büyük olan yatırımlar öncesinde halkın onayı alınabilir. Büyük bağışlar ve gerekçeleri gibi.
5. Yerel Paydaşlarla İş Birliği: Meslek odaları, üniversiteler, mahalle dernekleri ve sivil toplum kuruluşlarıyla iş birliği yapılır, onların uzmanlıklarından faydalanılır. Doğrudan koordinasyon sağlanır.
Bu tür bir yönetim modelinin başarılı olması için belediye yönetiminde güçlü bir demokratik irade, halkın aktif katılımı ve yerel karar alma süreçlerine duyulan güvenin sağlanması gereklidir. Bu çok önemli, alaşılmamış ama demokratik bir ilkenin hayata geçirilişinde uyumdan ısrar edilmelidir. Bu ilkeleri daha da çoğaltabiliriz. Kadın, gençlik, çiftçi, sanat, işçi, işveren birlik ve kooperatifleri meclisleri gibi... “Eh canım bizim meclis toplantılarımız canlı yayınlarda herkese açık yapılıyor, daha ne olsun?” diyenler olabilir! Meclis toplantılarının canlı yayını bir şeydir ama birlikte yönetmeyi ifade etmez. Şekilde görüldüğü gibi!
Peki Birlikte Yönetim yada “Birlikte Yönetiyoruz” iddialarıyla örtüşmeyen, sadece sözde kalan, öncesinin tıpkısı “yola devam” durumu olursa ne olur? Elbette Silivri'de kalem oynatan, ilkeli duruşunda şüphemiz olmayan, şehrimize, ülkemize karşı görevleri, sözleri, yol gösterici demokratlığından kuşku duymadığımız aydın ve demokrasi sorumluğu taşıyan onlarca hemşerilerimiz var. Onların kıymetli görüşlerinden yararlanmak hepimizin yurttaşlık hakkıdır. Tabi onlar da bundan halkımızı mahrum etmezse!
Eskilerin deyimiyle “fikir ile zikir” faklı olursa!
Bu durum, demokratik temel ilkeler açısından incelendiğinde hem seçmen güvenini zedeleyen hem de seçim süreçlerinin sağlıklı işlemesini engelleyen bir tablo ortaya çıkar. Aşağıdaki açılardan değerlendirme yapılabiliriz. Siz ona kendi beklenti ve düşüncelerinizi ekleyebilirsiniz
1. Halkın İradesine Saygı Eksikliği: Birlikte yönetim, halkın iradesinin karar süreçlerine katılmasını gerektirir. Bir belediye "birlikte yönetmeyi" savunuyorsa ama halkın katılımını sağlayacak mekanizmaları oluşturmuyorsa (mahalle meclisleri, STK'lar, meslek odalarıyla iş birliği gibi), bu, halkın iradesine ve katılımına aslında saygı gösterilmediği anlamına gelir. Demokrasi, sadece seçimlerde oy kullanmakla değil, aynı zamanda sürekli katılımla gelişen bir süreçtir.
2. Şeffaflık ve Hesap Verebilirlik Sorunları: Belediyenin, lüks Mercedes gibi bağışları alması ve büyük sermaye gruplarıyla iş tuttuğu anlamına gelir ki; halktan aldığın oyu sermaye faydasına kullandığın algısını ortaya çıkarır. Halkın gözünde ‘bal tutan parmak yalar' kötücül meşruiyetini güçlendirir, birlikte yönetim, şeffaflık ve hesap verebilirlik ilkelerine aykırıdır. Halk, yöneticilerin hangi kaynaklarla, nasıl kararlar aldığını bilme hakkına sahiptir. Özel şirketlerden alınan lüks bağışlar, kamu kaynaklarının özel çıkarlar lehine kullanıldığı algısını pekiştirir, bu da demokrasiyi zayıflatır. Tabi bizim “demokrasi” diye bir derdimiz var ise?
3. Seçmen İradesinin Manipülasyonu: Belediyenin halkla ilişkileri kullanarak, "birlikte yönetim" gibi kavramları manipülatif bir şekilde sunması, seçmen iradesini yönlendirme çabası olarak görülür. Seçmenlerin oy verirken beklentileri, demokratik değerlerle uyumlu bir yönetim anlayışıdır. Ancak bu beklenti yerine getirilmediğinde, seçmen kandırılmış olur. Demokratik seçimler, seçmenin bilinçli ve gerçekçi bilgiyle oy kullanmasını gerektirir. Bu tür çelişkili uygulamalar, seçmen iradesinin manipüle edildiği bir ortam yaratır.
4. Adaletsizlik ve Eşitsizlik Algısı: Sağ siyaset ne kadar lider odaklıysa, sol, sosyal demokrasi iddiasında bulunanlar bir o kadar çoğulcu ve katılımcı olmak zorundadır. Toplumun alt kesimlerinin ihtiyaçlarına cevap vermek yerine, Sermaye gruplarından “itibardan tasarruf olmaz”mealinde lüks bağışlarla ilişkilendirilmesi, adaletsizlik ve eşitsizlik algısını pekiştirir. Bu durum, sosyal demokrat bir belediyenin, halkın çoğunluğunu temsil eden, özellikle dezavantajlı kesimlere duyarsız kaldığına dair bir eleştiriyi gündeme getirir. Halk, yönetime adil ve eşit bir katılım sağlayamadığında, seçimler de bu eşitsizlik ortamının devamı için bir araç haline gelir.
5. Seçmen Güvenini Yitirme: Seçmen, kendisine verilen vaatlerle gerçek uygulamaların çeliştiğini gördüğünde güvenini kaybeder. Demokrasi, seçmen ve yöneticiler arasında karşılıklı güven üzerine kurulur. Eğer seçmen, yöneticilerin şeffaf olmadığını ve vaatlerini yerine getirmediğini düşünürse, bir sonraki seçimde sandığa olan inancı sarsılır. Bu da demokratik süreçleri zayıflatır ve seçmen katılımını hiçleştirir. Öyle el sıkıp, poz poz sosyal medyada yayınlamak da kurtarmaz. Şekilde görüldüğü gibi.
Buna kimin hakkı var? Son olarak belediye bir hayır kurumu değil. Ülkeyi AKP- MHP rejiminde kurtaracak muhalefet partilerinin yerel badiyelerdeki performansı, adil ve adaletli, lükse, şatafata kaçmayan, dezavantajlı gruplardan yana uygulamaları değil mi? Hani o ağzınızda düşürmediğiniz “Cumhuriyet, kimsesizlerin kimsedir” sözüne uygun olarak!
Demokrasiden yana olanların özveriyle kazandıkları kazanımlar neden bu duruma düşürülür? Bunu sormak bu kazanımlarda payı olanların hakkı değil mi? Canım "Biz şeffaf bir şekilde meclis gündemine getirdik" demek yeterli mi? Bu ülkenin böyle bir lüksü var mı? Kim ne şekilde demokratik laik, sosyal hukuk ve adalet taleplerine, helal getirse karşısında olmalı, demokratik ilkeler çerçevesinde eleştirilmelidir. Çünkü kazanımlar sadece o koltuklarda oturanlara ait değildir. Diye öneririm. Eski iktidar, yeni muhalefet üyelerin “Biz yaparken bağırıyordunuz, aynısını siz yapıyorsunuz” mailinde dile düşmekte onur kırıcıdır ayrıca. Benim oyun kıymetli sizinkini bilmem!