Biz yaklaşık 2 saatlik bölümünü izleyebiliyoruz ama derbiler öncesi sonrasıyla günlerce süren bazen bir sezonu etkileyen bir nevi psikolojik savaştır.
İki devreli değil çok devrelidir.
Maç biter derbi bitmez.
Onun için Fenerbahçe-Galatasaray maçları dünya derbilerinden biri olarak kabul edilir.
Maçı izledik, açıklamaları, yorumcuları dinledik, oyunun akışı, oyuncu tercihleri, hakem kararları vs konuşulmayan bir şey kalmadı. Her şey didik didik edildi. Ben farklı bir yönüne dikkat çekmek istiyorum.
Fatih Terim'in sahadan atılmasına ne diyorsunuz?
Ya Alpaslan'ın maç sonu saldırganlığına, Berke'yle, Mesut'un açıklamalarına dikkat ettiniz mi?
Bu kadar kariyerli tecrübeli idol, sembol olmuş 70 yaşındaki birinin kırmızı kartla sahadan atılması pek anlaşılır bir durum olmayabilir. Maçta oynamayan ama derbi havasını yaşayan Alpaslan'ın saldırganlığı kabul edilmeyebilir ama o derbi ortamı insanları bu hale getirebiliyor.
Moskova maçında hakem iki sarı kartlı oyuncuyu atmadı, bu kadar tepki görmedi. Çünkü Galatasaray kültürü ile büyümüş, gelişmiş herhangi biri için bile Fenerbahçe mağlubiyeti isyan sebebidir.
Yeniden UEFA Şampiyonluğu mu, Fenerbahçe galibiyeti mi diye sorsanız hepsi Fenerbahçe galibiyetini tercih eder. Bu durum Fenerbahçeliler içinde aynen geçerli…
Bakınız. Futbol hayatının ilk derbisinde çokta iyi oynamayan 21 yaşındaki kaleci Berke maçtan sonra hüngür hüngür ağlayarak “20 yıldır derbileri izlerim ve hepsinde kalede duruyordum” dedi. İlginç değil mi?
Mesut'un açıklaması ise müthiş. Adam dünya yıldızı, inanılmaz bir kariyer ve “Ben Fenerbahçe'mle büyüdüm. Bu maçları televizyondan izlerdim. Burada oynamak ve kazanmak çocukluk hayalimdi. Kısmet oldu çubukluyla bu mutluluğu yaşadım, gol de attım çok mutluyum, takımıma teşekkür ederim” diyor…
Aidiyet duygusu böyledir.
Bastırılmış duygular, kışkırtılmış egolar hayaller, özlemler, öfkeler derbilerde bir anda ortaya çıkabilir.
Dolayısıyla derbilere sadece 90 dakikalık maç olarak bakmamak öncesi ve sonrasında ortaya çıkabilecek gerilimlere fazla kızmamak lazım. Zira kahramanları genellikle yerli hocalar, bizim çocuklar oluyor. Yıldız diye yutturulan yabancılar kulaklığını takıp dım tıs, dım tıs eğlenerek uzaklaşıyor. Bizimkilerin atışmalarını didişmelerini çıkartacak olursanız derbilerin neyi kalır ki?
Peki, Başakşehir'i nasıl görüyorsunuz?
Abdullah Avcı'nın kurulu düzeniyle şampiyon olan takım bir sezon sonra son haftada kümede kaldı, bu sezonda da freni patlamış kamyon gibi dibe doğru gidiyordu ki grafik bir den yukarı döndü.
Çalışma şartları, imkânları birkaç değişiklik dışında kadrosu da yaklaşık aynı olduğuna göre bu gidişatı yukarı yönlendiren en önemli faktör nedir acaba?
Oyunculuk kariyeri ve antrenörlük başarılarına laf yok ama Okan Buruk bir değişim süreci başlattı tutmadı.
Aykut Kocaman takım üzerinde bazı tasarruflarda bulundu olmadı.
Oyunculuk kariyeri tartışılmaz ama antrenörlük deneyimi sınırlı henüz yolun başında olan Emre Belezoğlu geldi, Başakşehir durdurulamıyor.
Emre, Okan hocayla Aykut hocanın beceremediği neyi düzeltmiş olabilir?
Doğru olmayabilir etkisi rolü tartışılabilir ama bence dünyada başka ülkelerde örneği olmayan Abilik faktörü bazı durumlarda tüm planlardan, programlardan, sistemlerden, analizlerden, istatistiklerden daha değerlidir.
Emre öncekilerin bir takım ilimsel, bilimsel verilere bakarak değiştirdikleri pazılın parçalarını doğru yerlere koydu ve tablo düzeldi.
Futbol aslında çok basit bir oyun onu zorlaştıran bizleriz!!...