Büyük bir çoğunluğumuzun elini kolunu bağlayan, hayat enerjisini dibe çeken durumlar yaşıyoruz.
Hiç yalnız ve haksız da maalesef değilsiniz.
Rahat kafayla çalışmamız gereken iş yerlerinde, bir insan için sığınak sayılan evlerimizde her adımda, sokakta, bir mekanda ‘Deprem olursa ne olur?' düşüncesine kapılan aklımızı durdurup, başka yöne zar zor kanalize etmeye çalışıyoruz. Güvende miyiz, ya çocuklarımız, ya diğer sevdiklerimiz her görüşmemizde ‘Bu son mu? Ya bir daha birbirimizi göremezsek?' endişesi beynimizi kemiriyor. Güçlükle yüzümüze yerleştirmeye çalıştığımız tebessüm, bir iki kelamın ardından askıda donup kalıyor.
Onlarca yazı yağıyor mail kutuma… Depremle baş etmenin bin bir yolunu anlatıyor uzmanlar… Bir tarafımız deli gibi normalleşmek, diğeri bunu asla istemiyor, içine sindiremiyor, hayatına hiçbir şey olmamış gibi devam etmeye direniyor.
Böyle yaşanır mı?
Yaşanmaz haklısınız…
Dünyaya geldiğimiz andan itibaren hayatımızın bir gün sona ereceği gerçeği, sarsılmaz bir biçimde ortadayken, ölümden kaçışın mümkün olmağı da öyle. Göz göre göre hayatlarımızı hiçe sayalım demiyorum ama olduğu kadarını da iyi değerlendirmek gerektiğini hatırlayalım.
Aslında bu yazıyı daha çok size değil, kendime bazı şeyleri anlatmak için yazıyorum.
Sevdiğimiz insanlar ve şeylerin düşünmenin, kurduğumuz renkli hayallerin yerini alan “Şu an deprem olursa?” endişesini hayata tutunmak için daha güçlü motivasyonlar ile artık ikamet etme vakti geldi.
Yasımızı tuttuk, acımızı çektik, hiç tanımadığımız insanlar için ailemizden birini kaybetmiş gibi hüzünlenip gözyaşları döktük. Kaybettiklerimiz için de, hayata döndürülenler için bile ağladık.
11 ilde yıkıntılar ile tozu dumanı birbirine katan yıkımın gözümüzden akıttığı yaş ile ruhumuzu temizlemiş olmasını ümit ederek, kolları sıvayıp hayata tırnaklarımızı geçirme zamanı.
Bunu yitip giden canlarımıza bir ihanet gibi görmeyin. Geride bıraktıklarına sahip çıkmak için görev olarak düşünün.
Ülkemiz ve vatandaşları olarak üretmeye ve çalışmaya devam ettiğimiz sürece aldığımız yaraların sarılması mümkün olur. Bunun için hayata dönmemiz şart. Yaşadıklarımızı unutarak değil, gerekli dersleri çıkararak herkes kendi alanı ve hayatı ile ilgili daha verimli ve faydalı olarak.
Hep üretmek ve çalışmaktan söz ediyoruz ama insan sevgi ve sevdikleri ile, mutlulukla beslenir, öyle var olabilir. Hayat gayesine kendinizi kaptırırken sakın ola ki sevgiye ve sevdiklerinize zaman ayırmayı unutmayın.
İnsanların en büyük pişmanlıkları yaptıkları dev bile olsa hayatlarındaki hatalar değil, yapamadıkları şeyler olurmuş. Yapmak istediklerinizi mümkün mertebe ertelemeyin. “Hayat bir gün o da bugün” sözünü sevdikleriniz ile ilgili düşünce ve planlarınızda muhakkak hesaba katın. İşler beklese de olur!
Sevgi ve umutla kalan hayatlarımıza, sevdiklerimiz, sahip olduğumuz değerler ve işlerimize sarılma vakti… Haydi silkelenelim…