Nagehan Gül Asiltürk, 1 Kasım’a sayılı günler kala, gündemi ve Türk siyasetini iç ve dış dinamitler çerçevesinde değerlendirdi. Türkiye’nin siyasi yol haritası ve dünyadaki gelişmeler paralelinde ilginç bir söyleşi.
Soru: Nagehan Gül Asiltürk kimdir?
Nagehan Gül Asiltürk: 1971 Çorum Alacalı doğumluyum. Aslen Yozgatlıyım. Babam Yasin Hatiboğlu’nun 1973 senesinde milletvekili seçilmesi sebebiyle çocukluğum Ankara’da geçti. İlk, orta, lise ve üniversite eğitimim Ankara’da geçti. Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih Cografya Fakültesi mezunuyum. Babamın görevleri sebebiyle Milli Görüş’ün rahmetli lideri Prof. Dr. Necmettin Erbakan’a yakın bir yaşantımız oldu. Erbakan hocamız, bir Anadolu evladı olarak, inançlı insanlara dayatılmaya çalışılan şeylere itiraz etmeyi öğretti. Şöyle ki; Cumhuriyet tarihi boyunca Müslüman kimliğe sahip insanlara bir rol verilmiş, o insan da o rölü oynamak zorunda bırakılmıştı. Rahmetli hocamız, Müslüman kimliğe sahip insanlara "Sana biçilen o rolü oynamayacaksın. Gerekirse mücadele edecek ve kendi kimliğini göstereceksin. Layık olduğun hayata mücadeleyle cihatla ulaşabilirsin” demişti. Erbakan hocamız, mücadelenin adresi olarak da sivil toplum kuruluşlarını ve siyasi partileri göstermişti. Siyasette hakikaten güçlüyseniz, siyaseten bişey yapabiliyorsanız, haklarınızı alabilirsiniz. Dünyaya hakkın hakim olması, iyiliğin-güzelliğin hakim olması, çirkine-yanlışa karşı mücedele verilebilmesi için Milli Görüş partileri kuruldu. Kısaca Erbakan Hocamızın liderliğinde Milli Görüş hareketi sahaya inmiş oldu. Benim de tarih olarak bu işe girmem, üniversite yıllarımda Milli Gençlik Vakfı aracılığıyla oldu. Milli Gençlik Vakfı’nın İlk Kadın Kolları’nın kurucularından biriyim. Siyasi mücadelemize ilk orada başladık ve bugüne kadar da çok güzel çalışmalara imza attık. Evlilik sebebiyle 1993 yılında İstanbul’a geldim. Aynı yıl, Refah Partisi İl Yönetim Kurulu Üyeliği için davet edildim. Bir müddet İl Yönetim Kurulu üyesi olarak Refah Partisi’nde çalışma imkanı da buldum. Türkiye demokrasisinin en çok sıkıntı çeken siyasi hareketi olan Milli Görüş’ün Refah Partisi maalesef kapatıldı. Haksız sebeplerle kapatılan Refah Partisi’nin ardından Fazilet Partisi kuruldu. Partimizin Teşkilatlanmadan Sorumlu İl Başkan Yardımcısı olarak, çalışmalarımıza yeniden başladık. Bu konudaki başarımızla birlikte 1999 yılında bizzat Erbakan Hocamız tarafından İl Kadın Kolları Başkanlığına getirildik. Bu görevimiz Saadet Partisi’nde de devam ediyor.
"BU KADAR BÜYÜK BİR HUKUKSUZLUK YAPILAMAYACAĞINI DA ÜMİT EDİYORDUK”
Soru: Refah Partisi’nin kapatılma ve Fazilet Partisi’nin kuruluş sürecini anlatır mısınız?
Nagehan Gül Asiltürk: Refah Partisi’nin kapatılmasıyla ilgili süreç başladığı anda diğer yandan Fazilet Partisi’nin de kuruluş çalışmaları da yapıldı. Refah Partisi’ne yapılan haksızlıkları biliyor, kapatılma konusunda bir meyilin olduğunu görüyorduk. Yine de bu kadar büyük bir hukuksuzluk yapılamayacağını da ümit ediyorduk. Son noktaya kadar Refah Partisi çalışmalarını yürüttük. Diğer yandan da Fazilet Partisi’nin kurulma çalışmaları başladı. Genel Merkezimizin verdiği talimatlar doğrultusunda yeni partimizin kurulması için çalıştık. Nitekim haksızlıklarla kapatılan Refah Partisi’nin yerine kurduğumuz Fazilet Partisi ile siyasi çalışmalarımız devam etmiş oldu.
"MİLLİ GÖRÜŞ, MECLİSTE MUTLAKA BULUNMALI Kİ SİYASET, ESKİ NEZAKETİNE VE ZARAFATİNE KAVUŞSUN”
Soru: Babanız Milli Görüş Siyasi Hareketi’nin önemli isimlerinden Yasin Hatiboğlu ve rahmetli Erbakan’ı nazarı dikkate alarak, günümüz siyasetçileri mukayese edebilir misiniz?
Nagehan Gül Asiltürk: Sizin ve bütün kamuoyunun önünde cereyan eden siyasi hareketlere bir bakın. Önceki siyasetçilerdeki, nezakati, zarafeti ve birbirlerine olan tahammülü gözümüzün önüne getirince günümüzdeki siyasetçileri hiç hoş görmüyorum. Siyasetle alakalı sadece benim değil, tüm toplumun en büyük sıkıntısı budur bence. Yani eskiden siyasette güler yüz görür ve rahatlardık. Çok iyi hatırlıyorum Erbakan hocamızı herhangi bir demecinde sinirli ve asık suratlı olarak görmemişimdir. Babamı da hatırlıyorum. Türkiye Büyük Millet Meclisi’ni yönetirken, yanlış yaptığını gördüğü milletvekilini nükteyle uyarırdı. Şimdi ise Meclis öyle bir duruma geldi ki milletvekillerinin birbirleriyle selamlaşmasını veya tokalaşmayı değil de yumruklaştıklarını görüyoruz. İşte biz buna itiraz ediyoruz. Biz bir kardeşler topluluğuyuz. Türkiye’nin neresinde olursak olalım sokağımızda, apartmanımızda biz kardeşiz. Yaptığımız işlerde işyerlerinde ve Meclisimizde biz kardeşiz. Meclis, bu milletin temel taşıdır. 76 milyon insanın vekâleti vardır orada. 550 milletvekili, bu toplumun özüdür. Bu özün, 76 milyonu kaynaştırması gerekirken, ayrıştırmasına katlanamıyorum. Meclis’teki bu karamsar tablo sebebiyle toplumun tamamının suratı asıktır. Biz onun için, "Saadet Partisi mutlaka Meclis’te bulunmalı” diyoruz. Milli Görüş, Mecliste mutlaka bulunmalı ki siyaset, eski nezaketine ve zarafatine kavuşsun. Siyasetin içine tekrar ahlak otursun. Bakın Meclis Televizyonu artık yayın yapmıyor. Çünkü insanlar oradaki olumsuzlukları görmesini istemiyorlar. Olumsuzluğun olduğunu, kavganın gürültünün olduğunu ve yapılan yanlışları, alınan yanlış kararları halktan gizlemek istiyorlar.
"ÖYLE BİR SİYASET YAPACAKSINIZ Kİ 76 MİLYONUN MUTLULUĞUNU TESİS EDECEKSİNİZ”
Soru: Sayın Asıltürk, Saadet Partisi’nin kamuoyunda görünen yüzlerinin başında geliyorsunuz. Nedir sizi böylesine büyük bir enerjiyle çalışmaya teşvik eden?
Nagehan Gül Asiltürk: faydasına olacak her şeyde mutlaka Mili Görüş vardır. Erbakan hocamız, bundan 46 yıl önce önümüze bir hedef koydu. Bu camianın insanlarının şu anda yürüttüğü bütün siyasi çalışmalar bu hedef doğrultusundadır. Burada sadece 3 cümleyle hedefi anlatacağım. Yaşanabilir bir Türkiye. Yeniden büyük Türkiye. Yeni bir dünya. İşte Erbakan hocamızın hedefi buydu. Bu çerçevede öyle bir siyaset yapacaksınız ki 76 milyonun mutluluğunu tesis edeceksiniz. Mutlu insanlarla bu vatan kalkınabilir. Refaha ulaşmış insanlarla kalkınma sağlanabilir. Bizim asli görevimiz 76 milyonun saadetidir. Bu saadet inanç özgürlügünü kapsıyorsa, Saadet Partisi mutlaka inanç özgürlüğünün yanındadır. Bu saadet ulaşımda kadının rahatlığını kapsıyorsa, Saadet Partisi "Pembe otobüs-metrobüs projesi”yle oradadır. Bu saadet, zalim karşısına dikilmeyi gerektiriyorsa Saadet Partisi oradadır. Nerede bir sıkıntı varsa Saadet Partili kadınlar oradadır. Bizim önümüzdeki hedef 76 milyon vatan evledının huzuru ve mutluluğudur. Yeter mi? Yetmez. Öyle bir coğrafyada yaşıyoruz ki kan, gözyaşı hiç dinmiyor.Bölgemizde ve 1 buçuk milyarlık İslam Alemi’nin mutluluğunu hedefleriz. Çünkü kardeşiniz acı çekerken siz mutlu olamazsınız. Bu aynen şuna benzer: Evinizde oturup ailenizle yemek yemeye başladığınız sırada komşunuzun evinden gelen çığlığa kayıtsız kalamazsınız. Türkiye sınırları içinde yaşarken, Suriye’nin çığlıklarını duyarsanız bütün huzurunuz kaçar. Aksi takdirde insanlıktan nasibinizi almamışsınız demektir. Maalesef Ortadoğu tarihinin her döneminde herkesin hedefinde olmuş bir coğrafyadır. Yer altı ve yer üstü zengilikleriyle İslam cografyası bütün okların hedefi olmuştur. Yeniden büyük Türkiye, yaşanabilir bir Türkiye demek, İslam coğrafyasında huzur ve istikrar demektir.
Avrupa Birliği kapılarında, "Bizi aranıza alın. İstediğiniz herşeyi yapacağız” demekle izzetli duruş olmaz. Şahsiyetli dış politikayla olur. Bölgenin abisi olduğunuz zaman, ayağa kaltığınız anda bütün olumsuzluklar biter. Aynı Osmanlı’da olduğu gibi. Dünyanın değişik yerlerinde hergün 10 binlerce bebek hayatını kaybediyor. Kimisi savaşladan, kimisi açlıktan kimisi de ilaçsızlıktan hayatını kaybediyor. Bunun hesabını kim soracak? Biz bunun hesabını soracak Türkiye için çalışıyoruz. Biz onun için "Yaşanabilir bir Türkiye, Yeniden büyük Türkiye, yeni bir dünya ve adil bir dünya” diyoruz. İdealimiz işte budur. Saadet Partisi, Filistin için, Arakanlı Müslümanlar için ve Suriye’deki kardeşlerimiz için çalışıyor çalışmaya devam edecek. Burada bizim de bir katkımız varsa ne mutlu bizlere.
"MAALESEF TÜRKİYE’NİN MİLLİ EĞİTİMİNİN SADECE İSMİ MİLLİDİR”
Soru: Türkiye’nin eğitimle ilgili sorunlarını yakinen bilen birisiniz. Dolayısıyla Türk eğitim sisteminde 13 yıllı AK Parti yönetimini nasıl değerlendirmek istersiniz?
Nagehan Gül Asiltürk: Türkiye Cumhuriyetinin son 13 yılına damgasını vuran AKP hükümetleri, maalesef eğitim sistemini iyi yönetememiştir. 5 bakan değişmiş her değişikliğin ardından sistem baştan sona yenilenmiştir. Eğitim, Türkiye’nin en büyük proplemlerinden biridir. Aslında ekonomiyi de önemliler sıralamasında başa koyabiliriz ancak eğitimle ilgili sıkıntıları gidermedikten sonra ekonomiyi zaten düzeltemezsiniz. Ekonominin, ahlaki yapının ve teknolojinin gelişmesinin yolu eğitimden geçiyor. Bütün bunların yolunda olması için eğitimin yolunda gitmesi gerekiyor. Devletler onun için eğitime sahip çıkıyorlar. Batı ülkelerine bakıyorsunuz eğitim en çok bütçe harcanan konudur. İnsana yatırım yaparsanız geleceği inşa edebilirsiniz. Onun dışında hiçbir şansınız yoktur. Maalesef Türkiye’nin milli eğitiminin sadece ismi millidir. Bizi aslında en çok rahatsız eden de budur. Okullarda müfredat öyle bir müfredat ki, Avrupa Birliği çerçevesinde bizim müfredatımızı Avrupa Birliği’nden gelenler komisyonlar oluşturuyor. Böyle milli eğitim olmaz. Buna en başından itiraz etmeliyiz. Kendi müfredatımızı kendi inanç sistemimize kendi medeniyetimize tarihimize, kendi kökümüze dayalı olarak yani milli olarak yapmalıyız.
Bizim en büyük yatırım aracımız en büyük sermayemiz genç nüfusumuzdur. Bundan 30 sene sonra artık o genç nüfus da kalmayacak. Hâlbuki biz bu genç nüfusu üretime çevirsek üretime yönlendirsek inanın ki Türkiye’ye büyük bir ivme kazandırırız. Üniversiteyi bitiren gencimiz, ülke dışına kaçmayı hesaplıyor. Burada gelecek görmüyor kendisine. Okul sayısının çoğatılmasıyla iş bitmiyor. Hükümet, imam hatip okullarını açmak ve okulların sayılarını çoğaltmakla övünüyor. Doğru bir şey değil ki. Buradaki mesele eğitimin kalitesini yükseltmektir. Üniversite sınavına giren öğrencilerin bilmem kaç yüzbini sıfır çekiyor. Demek ki bir yanlışlık var. Öğrenciye ve öğretmene yatırım yapan bir mili eğitim politikasının olması gerekiyor. Burada öğretmenin önemine vurgu yapmadan geçmek istemem. Şu an Türkiye’de eğer biri iş bulamamışsa, öğretmenlik yapıp kendini garantiye almak gibi bir şeye yönlendirdi. Yani öğretmenlik o kadar değişik bir noktaya geldi ki, eğer bir üniversite okuduysanız ve iş bulamıyorsanız "Bari öğretmenlik yapayım” deniliyor. Böyle olmaz. Türkiye’ye yapılabilecek en büyük kötülüktür bu. Öğretmenlere öyle bir statü kazandırmalısınız ki "Öğretmen geliyor” denilince herkes ayağa kalkmalıdır. "Bana bir haf öğretenin 40 yıl kölesi olurum” düsturunu duyduk ecdadımızdan. Biz öyle bir anlayıştan geliyoruz. Önce öğretmene itibar kazandırmalıyız. İlk önce öğretmeni doyacak. Kendi donanımımıyla, kendi bilgi birikimiyle etrafına ışık saçacak. Sonra maddi manada öğretmeni o kadar iyi bir noktaya getireceksiniz ki geçim derdi yaşamayacak. Öğretmenin eline verdiğiniz çocukları daha ileri nasıl götürebileceğinin hesaplarıyla uğraşacak, başka bir şey değil.
"TÜRKİYE’NİN YARISINDAN FAZLASI AÇLIK SINIRININ ALTINDA”
Soru: Ekonomiyle ilgili düşüncelerinizi de almak isteriz.
Nagehan Gül Asiltürk: Biz öyle bir siyasi partiyiz ki, seçimden seçime çalışan diğer siyasi partilere benzemeyiz. Sadece seçimden seçime 2 ay önce 3 ay önce araziye inen teşkilatlardan değiliz. 1 Kasım’da seçim olacak. 2 Kasım’da "Hadi bakalım bundan sonra ne yapıyoruz?” diyerek toplantılarımıza başlarız. 3 Kasım Salı günü mutlaka ilçe başkanlarıyla toplantımız var. 39 ilçemizle oturucağız, seçmin değerlendirmesini yapacağız. Eksikliklerimizi bularak, neleri güzel yaptğımızı tespit edeceğiz. Sistemli organizeli kararlı azimli hepsinden önemlisi inançlı bir topluluğuz. Biz herşeyden öte kulluk görevimizi yerine getiriyoruz. Allah-u Teala’nın "İyiliği emredip kötülükten sakındırcaksın” diye buyurduğu, hayırlı topluluk olmaya çalışıyoruz. Bizim kamuoyu araştımalarına ihtiyacımız yok. Biz toplumun nabzını zaten tutuyoruz. Her dönem ev sohbetleri yapyoruz, çay sohbetlerinde bulunuyoruz. İnanın kimin kapısını çalsak hepsinin özelikle vurgu yaptığı bir nokta var. İşçisi memuru hepsi "Allah razı olsun Erbakan’dan. Eğer işçiye, memura o dönemde yüzde 150’lik zam yapmasaydı biz bugün sıfır noktasındaydık” diyorlar. 1997’de 1996’da bu zammı millete vereceksiniz. Bu millet halen o zammı yiyecek. Ondan sonra yapılan bütün zamlar yüzde 3, yüzde 5 hele de bu son 13 yılda 3 artı 3 veya 2 artı 2 zamları görüyoruz. Erbakan hocam, 26 Haziran’da işbaşına geldiğinde 1 Temmuz’da maaş zamları konuşulacaktı. İşveren sendikaları ciddi bir hazırlıkla geldiler. O zaman yüzde 20 isteyen sendikalar ya da memurun hakkını koruyacak kurumlar var Erbakan hocamın karşısında. Hocama "Yüzde 20 istiyoruz” dediklerinde "Siz bunu mu layık görüyorsunuz çalışınınıza?” diyor hocam. Biz "Yüzde 50 veriyoruz” diye de ekliyor. Şimdiki sendikalar bırakın yüzde 20 istemeyi, yüzde 2 buçuk arası alıyorlar. Toplum öyle bir noktaya getirilmiş ki, hak koruma diye bir şey kalmamış. Hükümet 2 buçuk isteyebilir. Memurun işçinin temsilcisi orada masaya yumruğunu vuracak noktada olmalıdır. Son olarak 3 artı 5 veya 6 çıkıyor. Başbakan, 7 Haziran seçimlerinde önce dedi ki "Emeklimizi rahatlatacağız.” Rahatlatmanın ne olduğunu sonradan gördük. Meğer bin lira seviyesindeki emekliyi bin 100 lira seviyesine çıkaracaklarmış. Türkiye’de şu anda açlık sınırı, bin 350 lira civarındadır. Türkiye’de 2 milyon emekli, 5 milyon asgari ücretli, her birinin evinde kendilerinden başta 3 kişi varsa, hesaba göre Türkiye’nin yarısından fazlası açlık sınırının altında demektir. Bu da 28 milyon insan demektir. Şu an Türkiye’de resmi olarak 28 milyon insan açlık sınırının altında yaşıyor. Milletimizin çok ciddi bir oranını bu açlık ve sefalet sınırının altında bırakacaksınız sonra da çıkıp seçim beyannamenizde "Asgari ücreti 1300 liraya çıkaracağız” diyeceksiniz. Biz de o zaman söyleriz işte, "Sayın Başbakan bu yapılabilir bir şeydi de elinizi kolunuz bağlayan mı vardı?” Niye beklediniz bu vakte kadar? Biz asgari ücreti 1500 lira yapacağız. Bu asgari ücretin mutlaka refah seviyesine çekilmesi gerekiyor. Refah seviyesi açlık sınırının üstü demektir. Asgari ücretten vergiyi de kaldıracağız. Bu vaadimiz hiçbir partinin beyannamesinde yoktur. Zengin ile fakirin aynı oranda vergi ödediği bir başka ülke yoktur. Ekonominin düzelmesi için baş şart adil bir ekonomik sisteminin kurulmasıdır. Bize dayatılan "capital system”, faizci sistemle ancak sömürü düzeni olur. Öyle bir noktaya geliyorsunuz ki tamamen üretimden çıkmış tüketime yönetilmiş toplum çıkıyor karşınıza. Biz faizsiz ekonomik sistemi oluşturmak istiyoruz. Üretime dayalı bu sistemin altını kırmızıçizgilerle çiziyoruz.
"ŞU ANKİ BORÇLANMA ESİR BORÇLANMASIDIR”
Soru: Ak Parti’nin "2023 vizyonu” şeklinde bir sloganı var. Bu sloganla Türkiye’nin 100. Yılına işaret ettiklerini söylüyorlar. Ancak detay verilmiyor. Sizin bu slogandan anladığınız nedir?
Nagehan Gül Asiltürk: Tabii bununla ilgili söylenen çok şey var. Artık Lozan’ın süresinin dolmasıyla alakalı olduğu dillendiriliyor. Büyük Ortadoğu Projesi denilen projenin de sonlandırılacağı tarihmiş gibi geliyor bizlere. Biz bunu Büyük İsrail’i kurma projesi olarak görüyoruz. Adım adım uygulamaya konulduğu tarihi Erbakan Hocam bize ders olarak anlatırdı. Ben defalarca dinledim kendisinden. Lozan’da topla tüfekle yıkamadıkları bu millete bir hahamın tavsiyesiyle Haim Nahum denilen bir hahamın tavsiyesiyle bir ara verildi. O haham, "Bunlarda bu iman gücü varken, sizde ne kadar top-tüfek olsa da siz bunları yenemezsiniz. Gelin sözümü dinleyin bunları önce aç bırakın. İşsiz bırakın. Borca esir edin ve dinlerinden uzaklaştırın. Bölüp parçalayın bitirin. Anca bunları böyle yıkarsınız” demiştir. Bakın Türkiye Cumhuriyeti tarihinde Türkiye’nin borcu hiç bitmemiştir. Borca esir edilmiş, emir alma pozisyonunda olmak için Türkiye işsizleştirilmiştir. İşsizlik noktasında gelinen noktaya bakın. Sistem tamamen fakiri ezme, zengini zengin yapma sistemidir. Eğer daha müreffeh olma, daha refaha kavuşma için borçlanacaksak, bu millet seve seve borçlanır. Hatta aç kalır. Mesela biz desek "Ağır sanayi hamlesi başlatıyoruz. Ey milletim çıkar bakalım bütün tasarruflarını” yemin ediyorum bu millet bir tanesini geride bırakmaz. Vatanı, milleti için ortaya herşeyini koyar. Şu anki borçlanma o borçlanma değil. Şu anki borçlanma esir borçlanmasıdır. Bunun altını çizmek lazım. Gelinen noktada insanları evsiz ve işsiz bıraktılar. Bu milleti aç bıraktılar. Biraz once yuvarlak hesap yaptık 30 milyon asgari ücretlisini, memurunu, katıp 4 kişilk bir aile açlık sınırının altında yaşıyor demiştik. İşte o ülke aç yaşıyor demektir. İşsiz bırakıldı. Dinden uzaklaştırıldı. Artık ahlaki noktada çok büyük yozlaşma var.
Büyük Ortadoğu Projesi denilen nokta aslında Margarit Teacher’in 1990’da NATO’da yaptığı konuşmada var. Diyor ki Teacher, "Artık Sovyetler Birliği yıkıldı. Artık bizim NATO’nun mücadele edeceği bir güç kalmadı. Bir zihniyet, eğer düşmanı varsa hayatta kalabilir. Onun için bizim kendimize yeni bir düşman seçmemiz lazım. O da İslam olmalı.” Dikkat edin 90’dan itibaren baktığınızda Büyük Ortadoğu Projesi adı altında bir proje koydu ortaya. Artık ülkelerin sınırları değişebilir. Adım adım ilerliyorlar. Son nokta tarihini bilmiyoruz. Allah bilir, Büyük İsrail’in kurulmasına kadar götürülebilir olay. Şunu çok açık ifade edelim, evet onların bir oyunu olabilir ama "Allah-u Teala’nın oyunu öyle büyüktür ki onun önünde hiçbir şey duramaz. Onun için biz mücadeleyi yapıyoruz. Onların oyunu var ama burada Hakk’ın tarafında olanların da mücadelesi var. Biz bunu ortaya koyuyoruz. Onun için Irak işgaline itiraz ediyoruz. Bakın çok enterasan, dış gelişmeleri kimse önemsemedi. Şu 10 senedeki gelinen nokta Irak, Libya, Yemen ve Mısır’da yaşananlar, Suriye’dekiler ve şimdi de Türkiye’nin doğusu ve güneydoğusunda yaşananların hepsi bir planın parçasıdır. Bu bir oyundur. Aktörleri var. Maalesef aktörlerden biri de bu ülkenin başbakanı şimdiki Cumhurbaşkanıdır. Kendi ifadesiyle açıkça Büyük Ortadoğu Projesi’nin Eş Başkanı’dır. Çok açık ortadadır. Biz istifa ettiğini veya görevi verdiğini duymadık. Mesela İspanya Devlet Başkanı, Büyük Ortadoğu Projesi’nin eş başkanlarından biriydi. Görevini bıraktığını ifade etti. Ama Tayyip Erdoğan, halen Büyük Ortadoğu Projesi’nin eş başkanıdır. İktidara ilk geldiklerinde bizzat beyanında diyordu ki "Diyarbakır’ı Büyük Ortadoğu Projesi’nin başkenti yapacağız.” Bunlar önemli açıklamalardır.