Ali Gülcü

Bütün kaşıklar kaşıktır...

Kİmsenin duymadığını duyan, kimsenin görmediğini gören insanlar nasıl gülümsüyor bilmiyorum ama dalgakıranın hemen yan tarafında bulunan koydan denize girince gülümsedim. Olanın bitenin farkındaymışım gibi geldi.
Masmavi bir serinlik, denizkestaneleri, lapinler, sarı sarpalar, rüzgârın getirdiği eski bir Levent Yüksel şarkısı, “Sana söz yine baharlar gelecek, sana söz ışık sönmeyecek”, Tuana.
Yazdığımızı mı yaşıyoruz?
Yaşadığımızı mı yazıyoruz?
Her ikisi de eski hikayelerden birinde, sanıyorum kar yağdığı bir gece, denizin kenarında uyuya kalmak istiyorum diye yazmışım sonra yazdığım gibi çakıl taşlarının üzerinde uyuya kaldım. Bunda Süleyman ağabeyden aldığım biraların da etkisi var tabi. Aylardan Haziran'dı güneşin altında o kadar saat uyuyunca ıstakoz gibi olmuştum.
Mana aramakla geçiyor ömrümüz, yılda bilmem kaç tane kitap okumanın, geceler boyu yazmanın, balık tutuyorum ayağına denizin kenarında neredeyse günler geçirmenin, terk edilmiş bankların yerlerini hatta müdavimlerinin kim olduğunu ezbere bilmenin sebebi bu, anlam!
Ağzımızda geçici de olsa bir tat kalsın.
Belki hayat nedir sorusunun cevabı da bu, ağzımızda kalan tatlar.
Her şey birbiri ile ilintili, Makri'de durup dururken denizden beyaz çakıl taşları toplamaya başladım, Gökçeada'da Yıldız koyunda bir resim atölyesine tesadüf ettik, bir de baktık beyaz çakıl taşlarını boyuyorlar, bir akşam işten geldim Işık evde çakıl taşlarını boyuyor.
Işık Makri'de “Baba bu çakıl taşlarını ne yapacağız” diye sormuştu oysa. Bilmiyordum henüz!
Bir hafta sonu evde canın sıkılıyor dışarıya çıkıyor, barda biri ile tanışıyor evleniyorsun.
Bir hafta sonu evde canın sıkılıyor, dışarıya çıkıyor, ölüyorsun.
Hafta sonu evde oturduğunu ve canının sıkılmadığını düşünsene!
Bu yıl ilk leyleği Keşan'ın Büyük Doğanca köyünde gördüm, arabanın üzerine doğru pike yaptı.
İlk kırlangıcı İbrice'de Sığınakta.
Bu yıl ilk defa denize yine İbrice'de girdim, hani şu çakıl taşlarının üzerinde uyuya kaldığım gün.
Bu yıl ilk deniz kestanesi parmağıma Makri'de battı, Kefaloz'da çıkardım.
Bu yıl hayatımda ilk defa bir gece yarısı Paris'teydim, filmdeki gibi.
Bu yıl hayatımda ilk defa sabaha karşı Seine nehrinin kenarına oturdum Jean Valjean'ı gördüm, selamlaştık öyle, “Aslında siz sefilsiniz” dedi, gülüştük!
Bu yıl hayatımda ilk defa bir teknede iki gece uyudum, gün doğmadan uyandım, bülbül seslerini dinledim, güneşin doğuşunu izledim. Nasıl oluyor bilmiyorum ama kulaklarımda Evanthia Reboutsika'nın Carousel'i çalıyordu, unutmam mümkün değil...
Belki hayat yaşınız kaç olursa olsun ilk defa yaptıklarınızdır, belki bize büyük görünenler küçük, küçük görünenler büyüktür.
Görmek ve mesafe arasındaki bağlantıyı da unutmamak lazım, ne kadar yaklaşırsanız o kadar büyüyor her şey, büyümek kiminin üzerinde hoş bir elbise gibi duruyor, kimine yakışmıyor!
Büyütmeyelim yani…
Çernişevski'nin dediği gibi; “Yani bütün kaşıklar kaşıktır ama herkes çorbasını yalnızca kendi elinde tuttuğu kaşıkla içer, dolayısıyla da önemli olan bu kaşıktır.”

 

YORUM YAP