Adem, Havva ile karşılaştığı anda önündeki hareketlenmeyi görünce, ‘Kaç Havva kaç nerede duracağını bilmiyorum' demiş…
Futboldaki yabancı kuralı da böyle…
Oynadıkça büyüyor…
Kulüpler Birliği pat diye tavsiye etmiş federasyon da şak diye sayıyı 16'ya çıkarmış.
Durmak yok yabancılaşmaya devam…
Hagi'yi anlatmaya gerek yoktur sanırım.
Ülkemize gelen en iyi yabancılardan biriydi. Bakın ne demiş, ‘Oğlum İanis Avrupa Ligi elemelerinde Galatasaray'a karşı çok iyi bir oyun ortaya koydu ve sezon içinde iyi işler yapabileceğini gösterdi. Ayrıca o akşam sahada İstanbul doğumlu olan tek futbolculdu!!!'
Başka söze gerek var mı?
Futboldaki bir başka tartışma konusu istatistiki veriler.
Çağdaş Alan ve Mesut Bakkal kaybettikleri maçlardan sonra topla oynama yüzdeleri üzerinden Erol Bulut'a eleştirilerde bulundular.
Bu veriler kimileri için ölçü, mazeret, teselli olabilir ama konuyla alakalı topla oynama yüzdelerini futbolun felsefecileri tartışsın, ‘Ben topla ne yaptığına bakarım' diyen Morinho da yanılıyor olamaz herhalde…
Büyük İskender kusurları konusunda kendisini uyarmayan vezirine bir gün, ‘Artık sana ihtiyacım kalmadı' diyor. Vezir, ‘Neden hükümdarım' diye sorunca, Büyük İskender, ‘Çünkü ben bir beşerim ve şaşarım, sen bu süre zarfında benim tek bir kusurumu bile görmediysen cahil, görüp te söylemediysen de hainsin' demiş…
Neyse ki Silivrispor haftalar sonra 3 puan aldı da herkes derin bir nefes aldı.
Futbol oryantal gibi tek kişilik veya dans gibi iki kişilik bir oyun değil.
Halay gibi bir ekip oyunudur.
Kol kola, omuz omuza olmak gerekir ekibin iyi olmak zorundadır.
Kaleci Cihan'ın uzatma dakikalarında karşı karşıya kaldığı iki pozisyonu kurtardıktan sonra son dakikada oyun akarken rakip ceza sahasına girerek kafayla attığı golle beraberliği yakaladığımız maçtaki direnci, ruhu, coşkuyu yakalayabilirsek her şey mümkündür…