Bİr maİl gönderim hatası sebebi ile dünkü yazımızın tamamı yayınlanamadığından yazımın geri kalan kısmını bugün paylaşmak istiyorum sizlerle.
Çekim yasası ile ilgili düşüncelerimizi derinleştirdikçe Mevlana'nın yoldaşı Şems-i Tebrizi'nin; “Kainat yek vücut tek varlıktır. Herşey ve herkes görünmez iplerle birbirine bağlıdır. Sakın kimsenin ahını alma, bir başkasının, hele hele senden zayıf olanın canını yakma. Unutma ki dünyanın öteki ucundaki bir insanın kederi, tüm insanlığı mutsuz edebilir ve bir kişinin saadeti, herkesin yüzünü güldürebilir.” sözü geliyor akıllara.
Diğer yandan bilim insanı Albert Einsthein “İnsanoğlu ağzından çıkan cümlelerin, beyninden çıkan düşüncelerin bütün evreni dolaşıp, tekrar onlara döndüğünü bilse, çok daha dikkatli olurdu.” sözü evrendeki çekim yasasının varlığını bilimsel açıdan doğruluyor.
Bu söz de insanın düşünceleri, konuşmaları vasıtasıyla tüm evrenle bağlantı halinde olduğu ve evrene gönderdiği enerji frekansına uygun kişi ve olaylar olarak ona döneceğini anlatıyor kanaatimce. :)
Birçok insan için inanılması güç olabilir ama; çekim yasası için harika bir villa istemekle bir yiyecek istemek arasında hiçbir fark yok. Yasa için ikisi de sadece enerji titreşimine sahip birer madde. Çekim yasası isteğimizin iyi ya da kötü olmasına, maddi olarak büyük ya da küçük olmasına bakmaz.
Sadece düşüncelerimizin, konuştuğumuz kelimelerin yaydığı enerji frekansını esas alır. Yani önemli olan burada neyi düşündüğümüz, neyin frekansına uyumlandığımızdır.
Peki herşey bu kadar basitse neden istediğimiz şeyleri hayatımıza çekemiyoruz?
Çünkü isteğimizden çok, istemediğimizi, zihnimizdeki sınırlamaları, engelleri düşünüyoruz. “Nasıl olacak ki, param yok ki, şu an isteğimin gerçekleşmesi için şartlar uygun değil ki….” gibi uzar gider zihnimizdeki engeller. Dolayısıyla isteğimize şüphe enerjisini katmış oluyoruz. Koca bir kainatı yaratan yaradanın gücünü, zihnimizin sınırlamalarıyla göz ardı ediyoruz. Kainatın çekim yasası şüphe enerjisiyle değil, benzer enerji benzerini çeker mantığıyla çalışır. Siz isteğinizi, gerçekleştiğindeki yaşayacağınız olumlu duygu durumunu hissederek imgelediğinizde, bilinçaltınız harekete geçer, enerji frekansınız vasıtasıyla çekim yasasıyla bağlantı kurar ve tüm koşullar hayret verici bir şekilde gerçekleşir. Kısacası evren isteğinizi emir telakki eder ve “hay hay” diyerek isteğinizin iyi ya da kötü olmasına bakmaksızın yerine getirir.
Peki diğer taraftan, bilinçaltını en kolay nasıl harekete geçirebiliriz? Az önce değindiğim imgeleme çalışmasını beyin dalgalarının alfa boyutunda olduğu uyku öncesi ve sabah ilk uyandığımız anda uyguladığımızda auramızdaki enerji frekansını yükseltmiş ve bilinçaltını daha kolay harekete geçirmiş oluyoruz.
Her an düşüncelerimizi, duygularımızı ve konuşmalarımızı değiştirerek, olumsuzluklardan ziyade, pozitif olana, bizi daha iyi hissettiren konulara yönelerek, auramızdaki enerji frekansını yükseltmemiz mümkün.
Bunun için konuşmalarımızda, bolluk, bereket, tutku, heyecan,şans, sevgi, aşk, ödül, huzur, dua, şükür gibi pozitif enerjisi yüksek kelimelere yer verebiliriz.
Bunun aksine; rahatsızlık, hastalık, hayal kırıklığı, endişe, öfke, şikayet, korku, kıtlık, nefret, kıskançlık, keder, suç, ceza gibi negatif enerji taşıyan kelimeleri telaffuz ettiğimizde ise enerjimizi düşürerek olumsuzlukları, aksilikleri çekmiş oluyoruz hayatımıza. Bu kelimelerin bize hissettirdiği öfke, endişe, stres gibi olumsuz duygu durumlarını bir süre sonra kontrol edemez hale geliyoruz.
İşte hayatımızda işlerimizin ters gittiği, devamlı aksiliklerle karşılaştığımız, devamlı gergin hissettiğimiz noktada yapabileceğimiz ilk şey; zihnimize ve orada dönen düşüncelerimize, ağzımızdan çıkan sözlerimize ve söylerken ne hissettiğimize bakıp, olumsuz olanları olumlu olanlarla değiştirmeye çalışmaktır.
Eğer çözemiyor ve kendimizi git gide daha kötü hissediyorsak; mutlaka bu konuda uzman bir psikolog veya psikiyatrist desteğine başvurmalıyız.
Olumsuz duygu durumunu ileri düzeyde yaşamayan ancak; kendinde yine de değişmesi gereken bir şeyler olduğunu düşünenler için de bütünsel fiziksel ve ruhsal enerji dengelemesi seanslarımızla destek olabiliyoruz.
Bütünsel Fiziksel ve Ruhsal Enerji Dengelemesi seanslarımızdan kısaca bahsedecek olursak eğer;
Seanslarımızda kişide enerjetik denge amaçlı negatif enerji frekanslarını 0 ile 1.000.000 Hz. aralığında tarama yaparak, sistemin tespit ettiği noktada nötralize etmesini sağlayan bir çalışma uyguluyoruz. Akabinde elektronik homeopatiden de faydalanarak danışanımızın düşüncelerine yönelik seçeceği bach çiçeklerinin frekansını ileterek rahatlamasına, bedenini negatif enerjiden arındırmasına katkı sağlıyoruz.
Meditatif müzik eşliğinde uyguladığımız seansımızla, danışanımızda bir taraftan enerjetik yapının olumlu değişimini, diğer taraftan ise enerji dengesinin sağladığı rahatlamayla kendisinde gözlemlediği fiziksel şikayetlerinin de azalmasını amaçlıyoruz.
Haftada 1 uyguladığımız 4 seans çoğu kişide enerji dengelemesini sağlamada yeterli olabilirken, bazı kişilerde ek seans desteğine ihtiyaç duyulabiliyor.
Seanslar sonrasında kişiler kendilerinde, daha pozitif, daha sakin hissetme, olaylara ve çevrelerindeki kişilere karşı bakış açılarında olumlu değişim gözlemlediklerini belirtebiliyorlar.
Uyguladığımız bütünsel seanslarda tıbbi, kimyasal veya bitkisel herhangi bir müdahalede bulunmadığımızdan herhangi bir yan etkisi de bulunmuyor. Yalnızca hassasiyetleri dolayısıyla 7 yaş altı çocuklarda, hamilelerde ve kalp pili bulunan kişilerde uygulama yapmadığımızı belirterek bu haftaki yazımı sonlandırıyorum.
Tüm okurlarımıza pozitif enerjiyle geçirecekleri güzel bir hafta sonu dilerim.