Hava soğuk, tenhadırdiye düşünüp akşamüzeri gittim salı pazarına, yürüyüş olsun diye de arabayı azıcık uzağa park ettim.
Tam buğday ekmeği siparişi var!
Tam buğday ekmeği, sütlü ekmek, sarı ekmek, tam tahıl ekmeği, kepek ekmeği, çavdar ekmeği…
Eskiden; " gelirken ekmek al" derlerdi, 300 gram ekmeği sıkıştırır koltuğunun altına gelirdin, kimse ağzını açmaz, oturulurdu sofraya…
Fırınlarda ekmeği poşetin içine sokmadan önce mutlaka soruyorlar; " dilimlensin mi?"
Tembellikten mi bilmem; " evet" deyiveriyor insan. Koparılacak ucu kalmıyor mübareğin.
Ekmek dilimleme makinesi kimin aklına geldiyse güzel para kazandı adam!
Yanılmışım kalabalık!
Yarım kilo mantar alsam mı, almasam mı diye düşünürken, tonajı aşmış pazar arabasının tekerlekleri geçiyor ayağımın üzerinden…
Söylenmeye hazırlanırken pazar arabasını çeken kadın ile göz göze geliyorum. Şişmaaan! Gözler kanlı. Zor iliklemiş pardösüsünün düğmelerini, bir tanesi kopacak alnımın orta yerine vuracak gibi duruyor.
Geçmiş tecrübelerimden kiminle kavga edilip, kiminle edilmeyeceğini iyi biliyorum!
Kadına ağzımı açıp bir şey diyecek olsam, pazar Müge Anlı programına dönecek…
Olur böyle şeylerder gibi gülümsüyorum, aman nasıl bir kafa çevirmek öyle!
İçimden içimden ardından sesleniyorum; Allah enişteye sabır versin…
Mantar dört lira.
Aylak zamanlarda vardı öyle bir projemiz, kömürlükte mantar yetiştirip satacaktık
Bayağı da niyetine girmiştik, büyük tahta bir sandık, kuzu gübresi…
Geçmiş gün net hatırlayamayacağım şimdi, kokuyu hesap etmemişiz!
Yönetici ile kavga mı etmiştik, bir şeyler olmuştu…
Pazarın en havalısı, en ensesi kalını; 'limon' ağabey.
Sanki, ağacı ile kökü ile satıyorlar; beş tanesi beş lira!
Salataya, çorbaya sıkmaya kıyamaz insan, bu paraya alır bulunsun diye kızının çeyizine koyar.
Zamanında limon bile alabiliyorduuk,damat bey mercimek çorbasına sıkar, şifa niyetine ekşi ekşi içer diye sakladık, çekirdekleri atmayın, bir saksının içine ekin, balkonda dursun, yılda iki kere meyve verdimi başka hiçbir şey lazım değil, kabuklarını kaynatıp için posasını yiyin, ziyan olmasın!
" Limon neden bu kadar pahalı?"
" Ne bileyim ben be agacım, bize de pahalı satıyorlar, ne ucuz ki beya, ateş pahası olmuş er şey…"
Benden dertli o!
Eskiden orta kademe, yerine ısınmaya çalışan, hafif panik müdür muhabbetlerinde olurdu;
" Müdürüm; kendimi çok halsiz hissediyorum, öğleden sonra izin alabilir miyim?"
" Ben de kendimi halsiz hissediyorum ama görüyorsun işimin başındayım!"
" Müdürüm; kullandığım şirket aracı çok arıza yapmaya başladı, kilometre de 250 bin oldu, başka bölgelerde araçları değiştirmeye başlamışlar, bir konuşsanız?"
" Benim araba da 300 bin, bak ben sesimi çıkarıyor muyum?"
" Müdürüm; maaşlar çok düşük geçinemiyoruz."
" Ben sanki geçiniyorum!"
Sonradan sonraya kültür oldu bu. Sohbetlere yansıdı, kimi savunma mekanizması haline getirdi, kiminin baştan savma yöntemi oldu, kimi de ardına sığındı…
" Beş liraya altı limon olmaz mı?"
Mersedesle gel, limon pazarlığı yap!
Cevap vermeye tenezzül bile etmedi agacım, parayı uzattım limonları aldım.