Erişti nev-bahar eyyamı, açıldı gül-i gülşen
Çeragan vakti geldi lalezarın didesi ruşen
Çemenler döndü ruy-i yare, reng-i lale vü gülden
Çeragan vakti geldi lalezarın didesi ruşen
Açıldı dilberin ruhsarı gibi, laleler, güller
Yakıştı zülf-i huban veş zemine saç-ı sümbüller
Neva-saz olmada bin şevk ile, aşufte bülbüller
Çerağan vakti geldi, lalezarın didesi ruşen...
Neden bilmiyorum Nedim'in bu şiirini bir haftadır söyleyip duruyorum. Arif Sami Toker'in Nihavent Şarkısı... Evet bu meşhur şiiri Arif Sami Toker; Nihavent makamında bestelemiştir. Nihavent makamı da çok güzeldir zaten. Ama, bahara uygun bir beste olmuş. Efendim Emirgan korusuna Lale bayramına gittim geçen pazar. Asıl onu anlatacağım, zaten bu bir haftalık Nedim şiiri terennümü de oradan kaldı. Binlerce laleyi bir arada görünce birden aklıma bu şiir geldi. Tabi sonra, şarkısı haydi... Bir haftadır, “erişti nev-bahar eyyamı” deyip duruyorum. Dilime pelesenk oldu bu şarkı. Türk müziği sevenler bilirler bu şarkıyı.
Emirgan korusunu gidip görmelisiniz, harika bahçeler... Binlerce lale sümbül sizi bekliyor... Boğazın güzel görüntüsü, İstinye tepelerinden esen rüzgârlar... Sümbül kokuları... Harika bir pazar; güzel bir hafta sonu geçirmek ister misiniz? O zaman Emirgan Korusuna, Lale bahçelerine yolunuz düşsün. Lale mevsimini geçirmeyin ama, bilenler çoktur pek nazlı olur lale. Ve bir demi olur; sonra çabuk kaybolur. Tüm güzel şeyler gibi.
Lale ile ilgili bakmayın Hollanda'nın anıldığına, aslında işin aslı öyle değil. Hollanda'ya laleler Anadolu'dan gitmiştir. 16'ncı yüzyılda Kanuni Sultan Süleyman tarafından Hollanda Kralı'na gönderilen laleler, ilk başta Hollandalıları ve kısa zaman içerisinde tüm Avrupalıları hayranlık içinde bırakmıştır. Bilinenin aksine doğu mitolojisinde yeri büyük olan bu güzel çiçeği Türkler, Anadolu'ya gelirken Hindikuş'tan, Tanrı Dağlarından getirmişlerdir. Pers mitolojisinde lale ile ilgili meşhur bir söylence bile vardır. Güya bir lale yaprağın üstündeki bir çiğ tanesine yıldırım düşmemiş mi, eyvah... Böylece çiğ tanesi ve yaprak alev almış. Daha sonra bu çiğ tanesi ve yaprak ateşle birlikte donmasın mı ve lale meydana gelmiş. Bu hikâyeden yola çıkarak, lale çiçeğinin ortasındaki koyuluğun bu yanma işleminin sonucu olduğuna da inanılır. Çeşit çeşit türleri olan lalelerin en güzeli, en meşhuru bence İstanbul'dakilerdir. Bir tarihi döneme de adını veren bu çiçek; şarkı, türkü, eğlence çağrıştırsa da şairler tarafından şu yanma olayından dolayı hazin bir şekilde tasvir edilmesi de muhakkak...
Lale bahçeleri insanı şair yapıyor. Ben dahi başladık şiir yazmaya...
Lalezarda bir bahar günü, bu gök kubbede, çocuk kahkahaları ile, bir hoş seda bıraka bıraka devam ettik yolculuğa...
İstanbul'da her şeyin bir zamanı var. İstanbul'da doğmuş, büyümüş, okumuş bir insan olarak söylüyorum. Bu güzel şehrin her dem, her mevsim türlü türlü meşgaleleri olur. İşte nisanda Emirgan'a doyum olmaz. Yazın Adalar serindir. Kışın tiyatrolar, konserler... İstanbul her dem, hem mevsim derindir ve güzeldir.
Hoşça Kalın.