Günümüz dünyası, insanlık tarihinin belki de en kritik dönemlerinden birini yaşıyor. Çevre, her geçen gün artan bir hızla kirleniyor; doğa, insanların kendi elleriyle yok ettiği bir geleceğe doğru sürükleniyor. Bütün bu felaketler, yalnızca görsel bir çirkinlik değil, aynı zamanda insan sağlığını tehdit eden, yerleşik hayatın her alanına sirayet eden bir kirlilik halini almış durumda.
Sanayi devrimiyle hız kazanan bu tahribat, ilk başta küçücük gibi görünen bir sorundu. Zamanla, dünya üzerindeki havayı, suyu, toprağı, kısacası her canlıyı etkileyen devasa bir problem haline geldi. Fabrikalardan yükselen dumanlar, motorlu taşıtlardan çıkan egzoz gazları, tarım alanlarında kullanılan kimyasal maddeler, hepsi doğanın bağışlayamayacağı türden bir yaraya dönüşüyor. Doğa, her bir kirletici unsura, her bir tahribata zamanla karşılık vermeye başladı. Ancak karşılık verdiği her yeni felaket, insanı daha fazla acıya sürüklüyor.
Hava, su, toprak… Her biri, yaşamın temel dayanakları. Her biri, insanın varlık sebebinin derinliklerinde gizli. Her biri, kirleniyor. Hava kirliliği, solunum yollarına etki ederek insanların sağlığını çürütüyor; su kirliliği ise yaşamın en temel ihtiyacını kirletiyor. Toprağın kirlenmesiyle birlikte, ürünler zehirleniyor, doğa yavaş yavaş bozuluyor. İnsanlar, bu kirli çevrelerde hayatta kalabilmek için savaşıyor, ancak her geçen gün daha da zorlaşıyor bu savaş.
Bu karanlık tabloyu tersine çevirebilmek imkânsız değil. İnsan, yalnızca doğayı değil, kendisini de koruyabilmek için harekete geçmeli. Geri dönüşüm, atıkların doğru bir şekilde yönetilmesi, enerji tasarrufu, temiz enerji kaynaklarının kullanılması gibi küçük ama etkili adımlar, bu karanlık yolculuğun aydınlığa kavuşması için atılacak en büyük adımlardır. Her birey, bu sürecin bir parçası olabilir. Doğayı korumak, bir lüks değil, her canlının hakkıdır.
Çevreyi korumak, belki de insanlığın en büyük sorumluluğudur. İnsan, doğaya saygı gösterdiği ölçüde, hem kendi geleceğini hem de dünyanın geleceğini garanti altına alabilir. Her bir plastik şişe, her bir kağıt parçası, her bir atık, aslında bir yaşamın ya da bir neslin kaderini şekillendiriyor. Doğanın ve insanın geleceği, birbirinden ayrılmaz bir şekilde bağlıdır; birinin yok olması, diğerini de yok eder.
Belki de bu, insanın yapabileceği en büyük değişimdir: Kendi doğasına sahip çıkmak. Hem kendisini hem de dünyayı koruyarak, bu kirlenmiş dünyayı temizlemek, her bireyin sahip olduğu en büyük gücü kullanması anlamına gelir. Gelecek, hâlâ umut taşıyor. Yeter ki doğayı anlamayı, ona saygı göstermeyi ve her bir adımda doğanın dengesini gözetmeyi unutmamalıyız.