Çocuğun can suyu: sevgi
Çocuk
Saftır her çocuk kır çiçeği tadında.
Al elmalar gibidir ağaçtaki dalında.
Kin ve nefret barınmaz onların yüreğinde.
Birer sevgi pınarı yurdumun her yerinde.
Her çocuk bir çiçektir, sözleri hep gerçektir.
Kıymetini bilelim, ülkeme gelecektir.
(Hüseyin ŞAHİN)
Değerli anne babalar, bu yazımda işleyeceğim “Çocuklarda Sevgi İhtiyacı” konusuna naçizane kendi yazmış olduğum “Çocuk” başlıklı şiirimle başlamak istedim. Sevgili çocuklarımız için ne yazsak, ne söylesek azdır. Çünkü onlar bizim için çok değerlidir. Çok şey söylemeli, çok şey yazmalı, çok şey yapmalıyız onlara dair. Yetiştirdiğimiz çocukların her biri annesinin ve babasının, ailesinin ve çevresinin hatta ait oldukları toplumun ve ülkenin birer aynasıdırlar. Onlara bakınca kendimizi görürüz.
İNSANIN İKİ BOYUTU
Yaşı, ırkı, cinsiyeti, vatanı ne olursa olsun, her insanın iki boyutu vardır. Birincisi fiziksel boyutu. Başka bir deyişle maddi (bedensel) yönü. İkincisi de duygusal ve sosyal boyutu. Günümüzde tıp bilimindeki gelişmeler sayesinde insanların fiziksel rahatsızlıklarının teşhisi ve tedavisi bazı istisnai hastalıkları saymazsak son derece hızlı ve kolay bir şekilde yapılabilmektedir.
Ancak insanın ikinci boyutu olan duygusal ve sosyal boyutunda yaşanan aksaklıklar, eksiklikler, hastalıklar ve sorunların çözümü o kadar kolay olamamakta, tedavisi daha uzun, karmaşık ve daha zorlu bir süreç gerekmektedir. Bu nedenledir ki çocuklarımızın duygusal sorunları ile yakından ilgilenilmeli, çocukta görülen duygusal sorunların ve sıkıntıların çözümü ihmal edilmemelidir. Ertelenerek ya da o an için görmezden gelinerek ötelenmemelidir. Aksi halde bu sorunlar zaman ilerledikçe derinleşecek ve belki de zamanla çözümsüz hale bile gelebilecektir.
Çocuklarda öz güven sorununu daha önce detaylı bir şekilde sizlere aktarmıştım. Bu bölümde ise çocuklarımızda sevgi ihtiyacını, bu ihtiyacın gerekliliğini, nasıl karşılanacağını ve karşılanmaması durumunda ne gibi sorunlarla karşılaşabileceğimizi anlatmaya, incelemeye çalışacağım.
“BU DÜNYADA SEVGİ BÜYÜK İHTİYAÇ,
“Bu dünyada sevgi büyük ihtiyaç,
Herkes sevmeye sevilmeye muhtaç.
Herkesle dost ol, herkesle arkadaş,
Ömrümüz geçiyor bak yavaş yavaş.”
Bizim kuşak, yukarıdaki dizelerin sıkça tekrarlandığı, Türkçe sözleri Ülkü Aker tarafından yazılan, “Mavi Boncuk” adlı şarkıyı ve aynı adı taşıyan sinema filmini iyi hatırlayacaktır. 1 Ocak 1975 tarihinde vizyona giren, Ertem Eğilmez'in yapımcılığını ve yönetmenliğini üstlendiği, Zeki Alasya ve Sadık Şendil ile birlikte senaryosunu yazdığı bu filmde sıkça tekrarlanan yukarıdaki sözler bir dönem ülkemizde tüm halkın diline pelesenk olmuş sözlerdi.
Önemli rollerini Tarık Akan, Emel Sayın, Zeki Alasya, Metin Akpınar, Kemal Sunal, Münir Özkul, Halit Akçatepe, Perran Kutman gibi Türk tiyatro ve sinema tarihinin o dönemdeki en ünlü oyuncu kadrosunun paylaştığı bu film bizlere sevmenin ve sevilmenin ne kadar önemli ve güzel bir duygu olduğunu bütün içtenliği ile anlatmıştı. “Bu dünyada sevgi büyük ihtiyaç/ Herkes sevmeye sevilmeye muhtaç...” Bugün halâ televizyon kanallarında rastladığımda mutlaka işimi gücümü bırakıp seyrederim bu filmi...
DİLİMİZE DOLANAN “SEVGİ” OLSUN!
Ne güzel bir şey ama değil mi nefret, intikam, kavga ve savaş söylemleri çağrıştıran dizeler ve şarkılar yerine sevginin önemi ve bir ihtiyaç olduğunu anlatan şarkıların, türkülerin ,şiirlerin dillerimize pelesenk olması! Bu tür şarkılar keşke milletçe dilimizden hiç düşmese!
Sevgi, evrendeki hiçbir canlının kayıtsız kalamayacağı çok önemli ve gerekli bir duygudur.
Değerli ebeveynler, sevgi, çocuklarımız için anne karnındaki süreç de dahil olmak üzere, yaşamının her evresinde gereksinim duyduğu hava, su, yemek kadar önemli ve mutlaka karşılanması gereken bir ihtiyaçtır.
ÇOCUĞUN CAN SUYU: SEVGİ
Çocuk sevgiyle büyür, sevgiyle gelişir ve serpilir, sevgiyle kişilik ve kimlik kazanır. Sevgi, toprakta kök salması ve hayata tutunabilmesi için yeni diktiğimiz bir fidanın dibine döktüğümüz can suyu gibidir. Çocuk sevgiyle yaşarsa mutlu olma şansı bulur bu hayatta. Çünkü “Bu dünyada sevgi büyük ihtiyaç/ Herkes sevmeye sevilmeye muhtaç.”
Maksim Gorki “Susuz çiçek olmaz, sevgisiz mutluluk olmaz.” sözünü laf olsun diye söylememiştir elbet.
“Şah bile sevgiye köledir, kuldur.” der Mevlâna Celâleddin-i Rûmi.
“Ben gelmedim kavga için, benim işim sevgi için.” diye seslenir asılar ötesinden Yunus Emre'miz.
KAŞ YAPARKEN GÖZ ÇIKARMAK
Ülkemizin geleneksel aile modelinde, çocuklara karşı en çok uygulanan disiplin şekli çocuğa karşı aşırı koruyucu ve kollayıcı tutum biçimidir.
Bu disiplin ve eğitim modelinde anne ve babalarımız çocuklarını sevgi ve şefkatle örülü ve başında sürekli nöbet tutulan bir kafeste (ki ben buna çoğu zaman kapağı sıkıca kapatılmış cam kavanozda da diyorum) yetiştirmeye gayret ederler. Tıpkı kafese kilitlenmiş bir kuştur çocuk. Dışarı çıkarılmaz, kendi kanatları ile uçmasına izin verilmez. Hürriyetinden yoksun yaşar kafesinde.
Çocuğun kişisel olarak kendisinin yerine getirmesi gereken bütün sorumluluk ve görevler ebeveynler tarafından üstlenilir. Çocuk için neyin doğru neyin yanlış olduğuna her durumda anne ve babalar karar verir.
Bu şekilde yetiştirilen çocukların kendilerine ne derece öz güven duyabileceklerini ve yaşam becerilerini ne ölçüde yerine getirebileceklerini tahmin etmemiz hiç de zor değildir. Bu tutum, olsa olsa “Kaş yaparken göz çıkarmak” deyiminin anlamına uygun bir tutumdur. Çocuğumuzu koruyup kollayalım derken farkında olmadan ve istemeden aslında çocuğumuzu daha baştan kaybederiz. Bu model çocuk yetiştirmede doğru ve olumlu sonuçlar veren bir disiplin modeli değildir.
Ailelerin çocuklarına karşı en önemli görev ve sorumluluklarından birisi de onları sosyal ve ruhsal açılardan sağlıklı bireyler olarak yetiştirip geleceğe hazırlamak ve sağlıklı bir kişilik oluşturmasına yardımcı olmaktır. “Karnını doyurdum, suyunu verdim, elbisesini ayakkabısını aldım, cebine harçlığını koydum, okula da gönderdim...” demekle bitmiyor çocuğun eğitimi.
Doğduğu andan itibaren çocuğumuzun tüm temel ihtiyaçlarını karşılarken onlara bir yandan da kendi ihtiyaçlarını karşılamayı, sorunlarıyla baş etmeyi ve hiç değilse bu sorunların bir bölümünü kendi kendine çözme becerisini de kazandırmamız gerekir. “Sen dur, ben yaparım!” yaklaşımıyla çocuğumuzu her işi başkaları tarafından görülen “hazırcı” ve “öz güvensiz-beceriksiz” bireyler olarak yetiştirme yanlışı içine düşmemeliyiz.
Ebeveynlerin çocukların fiziksel ve maddi ihtiyaçlarını karşılarken duygusal ve sosyal ihtiyaçlarını da karşılaması çok önemlidir. Bu ihtiyaçların en başında “sevme ve sevilme” ihtiyacı gelir. Sevgi, yaşı, cinsiyeti, ırkı, dili, dini, rengi ne olursa olsun şüphesiz her insanın hayatında önemli bir yer kaplar ve büyük öneme sahiptir.
HER ÇOCUĞUN SEVGİYE MUTLAK İHTİYACI VARDIR
Oscar Wilde, “İyi çocuklar yetiştirmenin yolu onları mutlu etmekten geçer.” diyor. Çocuğun mutluluğunda ve sağlıklı gelişmesinde sevgi en büyük paya sahip olan duygudur.
“Sevgisiz yaşam, yazsız yıla benzer.” der bir İsveç özdeyişi. Sevgi ihtiyacı giderilmemiş çocuk her zaman kendini eksik hissedecektir.
Her çocuğun sevgiye kesinlikle ihtiyacı vardır. Soyut bir kavram olan sevginin sınırlarını çizmek zordur, çünkü sevginin kesin bir sınırı da yoktur. Sevginin nasıl ifade edileceği de önemli bir noktadır. Bu bağlamda yetişkinlere kişisel gelişim alanı ile ilgili olarak Gary Chapman'ın “Beş Sevgi Dili” ve Eric Fromm'un “Sevme Sanatı” adlı kitaplarını okumalarını önerebilirim.
YOKSUN BIRAKILMAK VEYA SEVGİ OKYANUSUNDA BOĞULMAK
Çocuğumuza ne zaman, hangi durumda, nasıl ve ne kadar sevgi göstereceğiz? Verdiğimiz sevgi ona yeterli mi, yetersiz mi? Az mı gelir, çok mu gelir? Bu soruların yanıtını da bilmemiz ve iyi düşünmemiz gerekir.
Dostoyevski'nin “Sevginin bulunmadığı yerde, akıl da arama.” sözü insan için sevginin gerekliliğini ve önemini farklı bir açıdan ve ne de güzel anlatıyor!
Çocuğumuzu sevgiden “yoksun bırakma” büyük bir eksikliktir ancak onu “sevgi okyanusunda boğmak” da önemli bir hatadır. Bir hastaya gerekli olan serum, onunla ilgilenen doktoru ve hemşiresi tarafından ne ölçüde ayarlanıp veriliyorsa sevginin dozunun da bu şekilde çocuğun bünyesinin ihtiyacına göre ayarlanması gerekir. Yani ne az olacak, ne çok olacak! Peki ne kadar verilecek? İhtiyacı ne kadarsa o kadar...
SEVGİNİN DOZU
“Çocukları sevmek şımartmak değildir, çünkü mutluluğun ortamı sevgidir.” diyor
Thomas Gray.
Anne babalar, sevgiyi nasıl, ne zaman ve ne miktarda verecekleri konusunda zaman zaman sorun yaşamaktadır. Yaşamda her şeyin bir ölçüsü olduğu gibi sevginin de bir ölçüsü olmalıdır. Her şeyin azı da çoğu da bünyeye zarardır.
Sevginin de yerinde, zamanında ve kararında verilmesi çocuğun sağlıklı gelişmesinde ve kişilik oluşturmasında çok önemlidir. Sunulan sevgi çocuğun yaşına ve gelişim evrelerine uygun tarzda olmalıdır.
Örneğin ergenlik döneminde gösterilen sevgi ile ilkokula başlama çağı veya bebeklik çağında verilen sevginin sunum şekli aynı olamaz. Ergenlik evresindeki ya da yetişkin olmuş çocuğunuzu kucağınıza alıp “şapır şupur öperek” sevemezsiniz. Çocuğunuz zaten buna izin vermeyecektir.
Bazı anne ve babalar çocuklarına karşı sevgilerini nasıl ifade edeceklerini bilemedikleri zaman veya çocuğunun korku ve kaygılarının önüne geçip sakinleşmesini, normalleşmesini istediklerinde sevgi sunma adına gereğinden daha fazla ve abartılı ifadeler kullanma yoluna gidebilmektedir.
“EBEVEYNLERİM ARTIK BENİ SEVMİYOR!”
Sevgi ifadelerinin gereğinden fazla ve “abartılı” şekilde kullanılması hem çocuklarımız, hem de anne ve babalar açısından bazı olumsuz sonuçlar doğurabilir. Çocuk aşırı ilgi ve sevgi atında kimi zaman bunalıp ezilebilir.
Sevgi ifadelerinin ve davranışlarının arkası kesildiğinde ya da çocuk sevgi ortamından uzak kaldığında artık “ebeveynleri tarafından sevilmediği” duygusuna ve fikrine kapılabilir.
BEKLENTİLER KARŞILANAMADIĞINDA...
Aşırı ilgi ve sevgi dolu yaklaşımlara alışan çocuk bu yaklaşımlara bağımlı hale gelebilir ve hayatına giren, temasta olduğu herkesten bu yaklaşımı beklemeye başlar. Anneden, babadan, amcadan, teyzeden, konu komşudan, eve gelen misafirden, arkadaşlarından, okulda öğretmeninden... Herkesten, her zaman ve her durumda aşırı ilgi ve sevgi beklentisi içine girebilir.
Bu beklentileri karşılanmadığında ya da karşılanamadığında bu sefer sorun yaşamaya başlar. Ailesi, yakın çevresi ve arkadaşları ile olan olumlu ilişkileri de bozulmaya başlar. Sürekli sevgi beklentisi sürekli bir hayal kırıklığına dönüşebilir. Kendisini sevilmeyen, istenmeyen, beğenilmeyen yalnız bırakılmış bir çocuk olarak görmeye başlayabilir.
GERÇEK Mİ SAHTE Mİ?
İşin aslına bakarsanız çocuklarınız sevgi ifadesi veya davranışlarınızın hangilerinin abartılı ve yapmacık, hatta sahte; hangilerinin gerçek, samimi ve içten davranışlar olduğunu anlayabilir, hissedebilirler ve ayırt edebilirler.
Bazen de anne babalar “Çocuğum şımarır, yanlış davranışlara yönelir, saygısız ve sorumsuz, kural tanımaz bir birey olabilir.” kaygısı ve korkusuyla sevgilerini göstermekten, sevgi ifadelerini kullanmaktan bilerek ve isteyerek kaçınırlar. Hatta çocuklarına karşı bu ifadeleri bilerek veya bilmeyerek hiç kullanmayan “Biz, büyüklerimizden böyle gördük! diyen ebeveynler de vardır. Bu durumda çocukları da anne babalarının kendilerini “sevmediklerini”düşünebilirler.
Unutulmamalıdır ki dozu iyi ayarlanmış gerçek sevgi, çocuğunuzu şımartmaz, aksine sağlıklı bir kişilik kazanmasına yardımcı olur. Çünkü verdiğiniz sevgi, çocuğunuzun kendisini değerli hissetmesine katkı sağlayacaktır.
SEVGİYİ “KOZ” OLARAK KULLANMAK
Kimi zaman ebeveynler çocuklarının istenmedik davranışlarının önüne geçmek veya çocuğun yapmak istemediği bir işi yapmaya zorlamak için sevgiyi koz olarak kullanırlar. “Oyuncaklarını toplamazsan, yemeğini yemez veya bitirmezsen, akşam vaktinde yatmazsan... Artık seni sevmem. Baban da sevmez, kardeşlerin de sevmezler!”
Bu tür davranışlar sevgi duygusunun içini boşaltarak, çocukların zihninde olumsuz bir anlam kazanabilir. Böylesi güzel ve anlamlı bir duygu olan sevgi bir anda bir tehdit veya şantaj aracına dönüşebilir. Bu sefer anne babanın yaptığı yanlışı çocuk da aynı şekilde onlara yapmaya kalkışabilir. “Beni parka götürmezsen, bana oyuncak almazsan, bana erken yat derseniz size küserim bak! Sizi artık sevmem. Bana karışmayın!” noktasına gelebilir.
KÜÇÜK KRALLAR VE SOYTARILARI
Çocuğumuza yapması gereken ve yerine getirmesi zaten normal olan bir görev ve sorumluluğu yerine getirmesi için “Seni çok seviyorum, canım, ciğerim, bir tanem, kıymetlim, kralsın sen kral!” gibi ifadelerle yaklaşmak da doğru değildir. Mademki görevi, yapacak öyleyse! Sorumluluğunu yerine getiren bir çocuğa verilecek en güzel ödül “Aferin, teşekkür ederim.” gibi sade ve içten ifadeler olmalıdır. Evin dört bir yanına döküp saçtığı oyuncaklarını toplayan çocuğumuza abartılı övgü ifadeleri kullanarak kral ya da kraliçe muamelesi yapmanın, bir kahramanmış gibi yücelterek göklere çıkarmanın gereği yoktur. İlerleyen süreçte başınıza kral kesilebilecek olan çocuğunuz sizden “kralın soytarısı” gibi davranmanızı isterse o zaman ne yapacaksınız? Hiç düşündünüz mü?
EBEVEYNLERE KARŞI KURULMUŞ KÜÇÜK TUZAKLAR
Çocuk aile bireylerine istediği bir şeyi yapmaları için “Sizi çok seviyorum.” der. İsteğini karşılamadığınız anlarda da “Siz artık beni hiç sevmiyorsunuz!” diye sitem edebilir hatta bu duygusunu bazen ağlayarak da ifade edebilir. Bu tür söylemler ve davranışlar aslında ebeveynlere karşı bilinçli bir şekilde kurulmuş küçük tuzaklardır.
Çocukların bu tür tuzaklarına aldanmamalı, timsah gözyaşlarından fazlaca etkilenilmemelidir. Onunla uygun bir seviyede ve yine uygun, sakin bir ses tonuyla sohbet edilerek durum hakkında konuşulmalıdır. Yanlışları ve doğruları göstermek ve anlamasını sağlamak çocuklarımıza karşı sorumluluğumuzdur. O, mutlu olacak diye yarım yanlış işler yapmamalı doğru davranış neyse o davranışları ve tepkileri göstermeliyiz. Çocuk, her ağzına geleni söyleyemeyeceğini ve her aklına eseni elde edemeyeceğinin bilincine varmalıdır.
SEVGİ PAZARLIK VE ŞANTAJ KONUSU YAPILAMAZ
Sevgi hiçbir zaman şantaj ve pazarlık konusu yapılmaması gereken, her zaman saf tutulması, kirletilmemesi gereken bir duygudur.
Hiçbir anne ve baba çocuğunu güzel, yakışıklı, becerikli, çalışkan olduğu için değil, bilgili, hareketli, atılgan ve akıllı olduğu için değil kendisinden bir parça, kendi çocuğu olduğu için sever. Çocuklar da anne ve babalarını aynı şekilde...
Hem anne ve babanın çocuğuna, hem çocuğun anne ve babasına, kardeşlerine karşı olan sevgi duygusu manipülatif olmamalı, anne baba ve çocuk sevgisi koşulsuz ve şartsız olmalıdır. Koşula bağlanmış sevgi ilişkisinin, menfaate dayalı ticari bir ilişkiden farkı olabilir mi? Kalıcılığı ve güvenilirliği, inandırıcılığı olabilir mi? Böyle bir ilişkinin yarattığı duyguya da zaten “sevgi” diyemeyiz.
ANNE KARNINDAN YABANCI BİR DÜNYAYA
Çocuklarımızı yetiştirirken, doğduğu günden başlayıp yetişkin bir birey oluncaya kadar önemle üzerinde durmamız gereken iki önemli husus vardır:
Birincisi, her çocuğun kesin olarak ilgiye ve sevgiye ihtiyacı vardır. Her çocuk daima ve öncelikle anne ve babasının kendisiyle ilgilenmesini ve kendisine sevgi göstermesini bekler ve ister. Anne karnındayken sakin ve güvenli bir ortamda yaşayan çocuk doğduktan sonra karşılaştığı seslerin ve yüzlerin kendisine yabancı olduğu bir dünyaya adım atar.
Bu durum çocuk için zor, karşılaştığı her durum kendisi için yeni ve farklıdır. Karşılaştığı her durum onun biçin birer zorluk içerir.
YENİ HAYATA ADAPTASYON
Doğduktan sonra, yeni yaşamına alışma döneminde çocuğun en çok ihtiyaç duyduğu şey güven duygusudur. Yeni hayatına adaptasyon döneminde çocuk, neye güvenip neye güvenemeyeceğini öğrenmeye çalışır. Bu dönemde anne ve babanın çocuğa sevgi ve şefkatlerini hissettirmeleri yeni hayatına adaptasyonu açısından çok önemli ve gereklidir.
ÖNEMLİ OLAN SONSUZ VERİCİLİK DEĞİLDİR
İkincisi ise, çocukların sınırlara ve kurallara ihtiyaç duyduklarıdır. Çocuğun belirsizliğin içinde sınırlarını tanıması oldukça zordur. Neyi nereye kadar yapabileceğini bilmek çocuğun davranışlarını organize edebilmesi açısından önemlidir. Kimi zaman ebeveynler çocuklarına sınır koymanın onu herhangi bir şeyden mahrum etmek manasına geldiğini düşünebilirler. İmkânları öcüsünde çocuklarına her şeyi sunmaya çalışırlar. Fakat unutmamalıdır ki, çocuğun ihtiyacı olan şey sonsuz vericilik değil, verilenle neler yapabileceği becerisidir.
ÇOCUK SEVGİYLE BESLENMELİDİR
Ebeveynler çocuklarına olan sevgilerini ölçme kriteri olarak onlara ne kadar düşkün olduklarını ifade ederler. Oysa aşırı düşkün olmaktan ziyade çocuğun duygusal ve sosyal ihtiyaçlarının karşılanması daha öncelikli ve önemlidir. Karnı aç olduğunda yemekle beslenen çocuk, sevgiye aç ve muhtaç olduğunda sevgiyle beslenmelidir. Nasıl ki çocuğa ihtiyacından az veya çok yemek yedirmek yanlışsa sevgiyi de ne az ne de çok; duygu dünyasını doyuracak oranda vermemiz gerekir.
Anne ve babası için özel ve değerli olduğunu hissetmek çocuğun öz güvenini destekler. Fakat ebeveynlerin düşkünlüğü çocuğun bireysel alanının içine girmeye başlıyorsa, o zaman bu düşkünlük, özgüveni desteklemekten ziyade kösteklemeye başlar.
ÇOCUKLARA KARŞI FARKLI EBEVEYN TUTUMLARI
Okul çağına gelen çocuklar üzerinde yapılan araştırmalar, ebeveynlerin çocuk yetiştirirken temel olarak beş ayrı tutum sergilediklerini göstermektedir. Bu tutumları şöyle sıralayabiliriz:
- 1. Aşırı baskıya dayanan otoriter
2. Aşırı serbestliğe dayanan çocuk merkezli tutum.
3. Dengesiz, tutarsız ve sorumsuz tutum.
4. Aşırı koruyucu ve kollayıcı tutum.
5. Sevgiye dayalı, güven verici, hoşgörülü tutum.
GEÇ DÖRDÜNÜ, BİRİ KALSIN!
“Sevgisiz yaşam, yazsız yıla benzer.” der bir İsveç özdeyişi
Aşırı baskıya dayalı tutum ve aşırı koruyucu tutum ile büyüyen çocuklarda aileye bağımlılık, öz güven eksikliği, çekingenlik, cesaret eksikliği görülürken, dengesiz, tutarsız ve sorumsuz tutum içerisinde yetiştirilen çocuklarda dengesiz ve kendisine güvenilmez, çelişkili ve tutarsız davranışlar gösteren çocuklarla karşılaşırız.
Ancak aileleri tarafından sevgiye dayalı, güven verici, hoşgörülü bir tutum ile yetiştirilen çocuklar, sakin, öz güven kazanmış, kendisi ve çevresiyle barışık, güven veren, insanlara ve çevresine hoşgörülü davranan, seven ve sevilen, mutlu çocuklar olarak hayata atılırlar.
Bu beş tutum şeklinden ilk dördü sorunludur. Sağlıklı bireyler yetiştirmek istiyorsak sevgiye dayalı, güven verici ve hoşgörülü tutum, gösterilmesi gereken en doğru tutum şeklidir.
KANADI KIRIK BİR KUŞ
Ebeveynlerinin aşırı korumacı tutumu çocuğu sıkar. Nasıl oturup kalkacağından ne yiyeceğine, ne giyeceğinden nasıl yürüyeceğine, hangi oyuncaklarla oynayacağından yaptığı resmi hangi renk kalemle boyayacağına, saçını nasıl tarayacağına vb. her konuda ebeveynleri tarafından karar verilen, okul çağına geldiği halde halen anne ve babasının yemeğini ağzına kaşıkla vererek beslediği çocuk, okul döneminde ve ileriki dönemlerde ne kadar özgüvenli olabilir ve performansı ne ölçüde iyi olabilir? Bu şekilde yetiştirilen bir çocuk, tam anlamıyla aileye bağımlıdır ve özgür bir irade ortaya koyması beklenemez.
Ayakkabısı, çorapları, giysileri annesi tarafından giydirilen, hasta olmasın diye pencereden bakmasına, balkona ve sokağa çıkmasına izin verilmeyen, verilse de sokakta yalnız oynamasına müsaade edilmeyen, okul çağına geldiği halde halen ebeveynleri ile aynı yatakta yatan çocukların varlığı gerçektir.
Bu çocukların aileleri, böyle davranarak çocuklarına sevgi ve değer verdiklerini düşünür, onu koruduklarını sanırlar. Aslında çocuklarına zarar verdiklerinin, onu kendilerine bağımlı
ve öz güvensiz bir çocuk olarak yetiştirdiklerinin farkında bile değildirler.
AŞIRI KORUMACILIK ÇOCUKLARA ZARAR VERİR
Örneğin diğer çocuklarla beraber sokakta top oynamak isteyen bir çocuğu düşünelim. Çocuğuna “çok düşkün” olan anne çocuğun düşmesinden, zarar görmesinden, yaralanmasından kaygılanarak yalnız gitmesine izin vermez ve çocukla beraber top oynanacak alana gider. Diğer çocuklar tek başlarına özgürce koşup oynarken onu koruyan annesiyle birlikte çocuk bir türlü gruba tam olarak dahil olamaz. Çünkü yanında sürekli kendisine müdahale eden attığı her adıma karışan annesi vardır. Annenin bu tutumu diğer çocukları da rahatsız edebilir, özgürlüklerine sınırlama getirilmiş hisseden çocuklar bir süre sonra bu çocukla ilgilenmekten vaz geçip kendi aralarında oynamaya annesinin kanatları altından çıkamayan çocukla ilgilenmemeye başlarlar. Bu sefer çocukta “dışlanmışlık hissi” ortaya çıkar.
Çocukları gereğinden fazla korumacı olan davranışlar sevgi göstermek değildir, bu ebeveyn tutumu zamanla çocuğa zarar vermemeye başlar. Anne bu tutumuyla çocuğunun cesaretini kırar, sosyalleşmesine engel olur. Gruba katılmasını ve bireyselleşmesini de zorlaştırır.
ÇOCUĞA HAREKET ALANI BIRAKILMALI
Sevgi ve ilgiyi verirken çocuğumuza aynı zamanda özgürce davranabileceği hareket alanları da bırakmalıyız. Aksi takdirde çocuğumuzun bireyselleşmesine, kişilik kazanmasına engel olmuş oluruz.
NE YAPMALI, NASIL DAVRANMALI?
Çocuğa karşı aşırı korumacı olunmamalıdır.. Düşmesine, yuvarlanmasına izin verilmelidir. Çocuğun öğrenebilmesi için bazen düşmesi de gerekir. Bir çocuk düşecek ki kalkmasını da öğrenebilsin.
Çocuğa, bireyselleşmesine fırsat vermeye dönük olanaklar tanınmalıdır. Yerine getirebileceği görev ve sorumluluklar verilmeli, bu görevleri yerine getirirken sürekli müdahale edilmemeli, özgür bırakılmalıdır.
Yapmaya çalıştığı her şeye engel olup yapacağı işler onun adına yapılmaya çalışılmamalıdır.. Belki yapamayacak, belki kötü, yanlış veya eksik yapacak... Ama yapmaya çalışacak. Önemli olan da budur. Varsın hata yapsın. Hata yapmadan hatalarını görüp deneyim kazanması mümkün olabilir mi? Lütfen, çocuğunuza fırsat verin, şans tanıyın. Bırakın, sonucu olumlu da olsa olumsuz da olsa bazı şeyleri kendisinin yapmasına izin verin.
Çocuk, yanlış yaparsa hatasını görüp anlayacak, doğru yaparsa kendisiyle gurur duyacaktır. Bazen başarısızlık yaşamasına izin verin ki gerçek hayatla tanışmasını sağlamış olursunuz.
Arkadaşlarıyla bir sorun yaşadığında, hemen çocuğunuzdan yana taraf olmayın. Sadece izleyin ve dinleyin. Çocuğunuzun olay farklı açılardan bakmasına yardımcı olun. Sorunlarını çözmede rehberlik ve danışmanlık yapın.
Problemleri onun yerine çözmektense, onun kendi problemlerini çözmesi için fırsatlar tanıyın.
İhtiyacı olduğunda her zaman yanında olacağınızı hissettirin. Size ihtiyacı olup olmadığına siz onun yerine karar vermeyin. O gerektiğinde sizden yardım talep edecektir.
Ona sevginizi gösterin; fakat sevginiz onun bireysel hareket etmesini engelleyecek boyutta olmasın.
Unutulmamalıdır ki, anne babaların çocuklarına çok düşkün olmaları sadece çocuklar açısından değil kendileri açısından da olumsuz sonuçlar doğurabilir.
Çocuğa karşı gösterilen sevgi ve fedakârlık sınırlı olmalıdır. Sınırsız fedakârlık sunan ebeveyn çocuklarını iyi yetiştirme adına kendilerini feda etmemeli, kendi özel yaşamlarına da gerekli özeni göstermelidir. Sevgi gösterme ve yardımcı olma davranışı diğergamlığa dönüşmemelidir.
Çocuklar ve ebeveynler her konuda tek vücut olmak yerine ayrı bedenlerde, ayrı duygu ve davranışlar gösterebilen ancak ilişkilerinde bir uyum sağlayabilen kişiler olmalıdır.
VE “SEVMEYİ” DE ÖĞRENMELİ ÇOCUK
Buraya kadar hep çocukların sevgi ihtiyacının karşılanmasının gerekliliği, bunun önemi, nasıl olacağı ve nasıl olmaması gerektiği üzerinde durduk. Önemli bir konu daha var: Sevgi ihtiyacı karşılanan çocuğumuza “sevmeyi” de öğretmek gerekir. Sevgi iki taraflı olursa daha anlamlıdır. Sadece almak, sadece istemek olmaz.
Çocuklarımıza sevmeyi de öğretmeliyiz. Ömrü boyunca çocuklarını karşılıksız seven ve her türlü fedakarlığı gösteren anne ve babalar da çocuklarının sevgisini hak etmiyorlar mı? Ya her şeyini paylaşan kardeşler, ağabeyler, ablalar...
Sevgi ihtiyacı karşılanarak sevgiye doyurulan çocuğa tüm insani ve toplumsal değerleri kazandırarak görev ve sorumluluklarını öğretip üstlenmesini sağlamak gerekir.
Ona “Hepimiz tarafından seviliyorsun. Ama sen de sevmeyi öğrenmeli ve bilmelisin. Neyi mi sevmelisin? Öncelikle anneni ve babanı. Ailenin tüm bireylerini, akrabalarını, komşularını, atalarını, milletini, yurdunu, bayrağını, sevmelisin. İnsanları, hayvanları, doğayı ve bitkileri sevmelisin.
Ağaçları, çiçekleri, karıncaları, kelebekleri, kuşları sevmelisin... Öğretmenlerini ve arkadaşlarını sevmelisin. Toplumda sana ve ailene hizmet eden, ihtiyaçlarını karşılamak için alın teri döken, üreten, emek veren insanları sevmelisin. “Hep bana hep bana olmaz.” Sevilmek kadar sevmek de önemli bir değerdir.” diyerek bu konuda da onu hayata hazırlamak gerekir. Sevilmek gibi sevmenin de bir ihtiyaç olduğunu çocuklarımıza öğretmemiz gerekir.
Çocuklarımıza önce hava, su, ekmek kadar gerekli olan sevgi verildikten sonra onlara “Sevilmek en doğal ihtiyacın ve hakkın ama sevilmeyi öğrendiğin gibi sevmeyi de öğrenmeli ve bilmelisin. Senin nasıl ki başkalarının sevgisine ihtiyacın varsa başkalarının da senin sevgine ihtiyacı olabileceğini unutmamalısın!
Bu gerçeklikten hareketle sevgili çocuklarımıza şu dizelerimle yol göstermeye çalışmak istiyorum:
SEV YAVRUM
Sev yurdunu yavrum,
Ananı, babanı,
Nineni, dedeni, atanı...
Ülkenin insanlarını,
Sev hayvanları yavrum:
Karıncayı, kuşu, tavşanı...
Havayı, suyu, toprağı,
Sev ağacı, yaprağı;
Bütün tabiatı.
Sev kitapları yavrum:
Hikâyeyi, masalı, romanı...
Dizeyi, şiiri, ozanı...
Oku, yaz,
Düşün, sorgula,
Yaşadığın dünyayı tanı.
Sev bilimi yavrum,
Düşüneni,
Araştıranı,
Bulanı,
İnsanlık için kafa yoranı...
Sev kardeşlerini yavrum
Ve de arkadaşlarını.
Akrabalarını,
Bütün insanları...
Sev öğretmenini yavrum,
Sana bir harf öğreteni,
Eğiteni, anlatanı,
Bilgine bilgi katanı,
Yeni ufaklar açanı.
Sev dünyayı yavrum;
Denizleri, dağları,
Irmakları, gölleri,
Yemyeşil vadileri,
Susuz kalmış çölleri...
Kendini de unutma sakın!
Koy dünyanın güzel bir yerine
Sev kendini de yavrum,
O tertemiz yüreğinle!
Sev yavrum!
Sevilmeyi hak eden her şeyi.
Sev ki, sevilesi olsun dünya.
Sev ki, sevilesi olsun insanlar.
Çıkar yüreğinden nefreti, öfkeyi...
Çıkar yüreğinden sök, at!
Sev ki sevilesi olsun her şey,
Sev ki sevgiye dönüşsün kâinat
(Hüseyin ŞAHİN)
Değerli ebeveynler, anne ve baba adayları, Kıymetli Hürhaber okurları, yazımın sonunda hepinize sevgilerimi iletirken, “Sevin, sevilin ki sevilesi olsun tüm insanlar, sevilesi olsun yaşam, ve sevilesi olsun dünya.” diyorum. Yazıma,Yunus Emre'nin şu güzel dizeleri ile noktayı koymak istiyorum:
“Gelin tanış olalım,
İşi kolay kılalım.
Sevelim sevilelim,
Dünya kimseye kalmaz!”
Çocuklarınıza ilgi gösterin, değer verin, sevin! Her öğününe can suyu kadar güzel ve önemli olan, sevgi aşından katmayı unutmayın. Sevilen her zaman sevmeyi de bilecektir.
Sevgiyle kalın!
Kaynak kişiler:
- Cemre Soysal, Uzman Klinik Psikolog
(DBE Çocuk ve Genç Psikolojik Danışmanlık Merkezi) - Uzm. Dr. Serdar Alparslan
3. Dr. Ahmet Çevikaslan