Bir Dünya Bırakın
Bir vatan bırakın biz çocuklara;
Islanmış olmasın gözyaşlarıyla.
Oynaya oynaya gelin çocuklar
El ele el ele verin çocuklar.
Bir barış bırakın biz çocuklara
Uzansın şarkımız güneşe ve aya
Oynaya oynaya gelin çocuklar
El ele el ele verin çocuklar.
Bir bahçe bırakın biz çocuklara..
Göklerde yer açın uçurtmalara.
Oynaya oynaya gelin çocuklar.
El ele el ele verin çocuklar.
Bir dünya bırakın biz çocuklara.
Yazalım üstüne “sevgili dünya”.
Oynaya oynaya gelin çocuklar.
El ele el ele verin çocuklar. A. Çakmakçıoğlu
Meslek hayatım boyunca öğrencilerime öğretirken en çok keyif aldığım ve öğrenirken öğrencilerimin de en çok sevdiği ve keyif aldığı şarkıların başında gelir yukarıda sözlerini okuduğunuz “Bir Dünya Bırakın” adlı şarkı.
Ne iyi etmiş de yazmış sözlerini Adnan Çakmakçıoğlu, ne de güzel bir müzik yapmış ve bestelemiş Salih Aydoğan! Söz ve müzik birleşince de güzel ve anlamlı hoş bir şarkı çıkmış ortaya. Hatta 23 Nisan Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramlarımı gösterilerimizin vazgeçilmezleri arasında yer almış her zaman. Çakmakçıoğlu ve Aydoğan'a, “kaleminize, elinize, yüreğinize sağlık!” diyorum.
EL ELE VERİP OYNAMANIN GÜZELLİĞİ VE MUTLULUĞU
Bu şarkıyı oyunlaştırırken, gözlerinin içi güler öğrencilerimin. Hep birlikte el ele tutuşup ellerini birleştirirken de gözlerinde dostça oynamanın, arkadaşlığın, dostluğun, kardeşliğin, el ele vermemin mutluluğu ve parıltısını görmek ise bana ayrı bir keyif verir. Yerlerinde duramazlar şarkının müziği başladığında. Ve hemen oynamaya başlarlar. Yürekleri pır pır ederken bedenleri de kıpır kıpırdır. Neden mi? Çünkü dizelerinde bol bol “oyun” sözcüğü vardır. Çünkü çocuklardan “ağlaya ağlaya” değil, “güle oynaya” gelmeleri istenmektedir. Ne güzel değil mi çocukların dilekleri, ne güzel şairin isteği ve önerisi!
“ Oynaya oynaya gelin çocuklar,
El ele el ele verin çocuklar...”
OYUNLA DOYMAK
Şiirle başladığım bu yazımı, “Çocuk ve Oyun” konusuna ayırdım. Yine şiirle devam edeceğim. Bakın ne güzel anlatmış şiirinde İsmail Uyaroğlu, oyunun çocuklarımız için önemini. En temel ve karşılanması zorunlu en önemli ihtiyaçlarımızın başında gelen “beslenme” ihtiyacımız ile eş değerde görmüş çocuk için oyunu. Yerden göğe kadar da haklı değil mi şairimiz?
OYUN
Sebzelerden sevdiklerim:
Havuç, domates, oyun.
Meyvelerden sevdiklerim:
Elma, şeftali, oyun.
Bence en iyi besin oyun.
Çünkü
Hiçbir şey yemesem bile, bazen
Oynarken doyuyorum!
(İsmail UYAROĞLU)
OYUN, ÇOCUĞUN RUHUNUN GIDASIDIR
Değerli anne ve babalar,
Oyun, hiç şüphesiz çocukların yeme içme, barınma, giyinme gibi temel ihtiyaçlarından sonra en önemli ihtiyacıdır. Oyun çocuğun ruhunun gıdasıdır.
Hepiniz tanık olmuşsunuzdur. Bazen karnı acıktığı, susadığı halde oyuna dalan çocuğunuz saatlerce oynar. Kendisini öyle kaptırmıştır ki oynadığı oyuna, tuvalet ihtiyacının bile farkına varamaz. Birden bire oyun oynadığı yerden kakıp fırlayarak tuvalete koştuğuna tanık olmuşsunuzdur. Hatta öyle kaptırmıştır ki kendini oyuna, altına kaçırıvermiştir.
Yemek saatinde hazır ettiğiniz yemeği bile yemek istemez. Yese bile bir yandan da oyununa devam etmeye çalıştığını görürsünüz. Çünkü önemlidir onun için oyun. Önemli olduğu kadar da gereklidir. ”Çocuğum çok oyun oynuyor!” diye sakın telaşlanmayın ve endişeye kapılmayın. Çocuğunuz oldukça sağlıklı bir çocuk. Buna inanın.
ÇOCUĞUNUZ OYUN OYNAMIYORSA...
Aksi bir durumla karşı karşıya iseniz, yani çocuğunuz oynamayı hiç sevmiyor, aldığınız oyuncakların yüzüne bakmıyor, onlara elini bile sürmüyorsa, işte o zaman sorun var diyebiliriz. İşte o zaman kaygılanmalı, sorgulamalı ve durumu irdelemelisiniz.
Kulak vermelisiniz Hebbel'in şu sözüne:” Oynayan çocuk, canlılığın ve sevincin sembolüdür. “ İfade açık ve net. Başka söze gerek var mı? Çocuğunuz mutsuz demektir.
“OYUN, ÇOCUKLARIN EN CİDDİ UĞRAŞIDIR.”
Büyük düşünür Montaigne'in, “Çocukların oyunu oyun değil, onların en ciddi uğraşıdır.” sözü oyunun çocuklar için sadece bir eğlenme, boş zaman geçirme aracı değil, yaptıkları en önemli iş ve en ciddi uğraşları olduğunu anlatmaktadır. Çok eski zamanlardan beri tüm düşünce insanları da Montaigne'in bu sözüne hak vermiş hepsi de aşağı yukarı bu görüşte birleşmiştir. “Oyun çocukların yaptığı en ciddi iştir.” Hatta ben şöyle bir yargıya varmak istiyorum: “Oyun, çocuğun mesleği ve kimliğidir.” Çocuğunuzu tanımak istiyorsanız fark ettirmeden onu izleyiniz.
ÇOCUĞUN OYUN İLE KAZANIMLARI
Oyun oynayan çocuğumuz oynarken aslında kendisini ifade eder. Oynarken yeteneklerini kullanır ve geliştirir. Yaratıcı potansiyelini kullanma fırsatı bulur. Dil, zihin, duygusal, sosyal ve motor becerilerini kullanıp geliştirebileceği çok önemli bir fırsattır.
Yalnız benim, günümüz çocukları ile ilgili çok üzüldüğüm bir nokta var. Pek çok çocuk oyun oynamak istemiyor. Öğretmenleri başlarında olmadan kendi aralarında organize olup, gruplar kurarak oyun oynama becerisi göstermekte çok yetersiz görünüyor. Bu konu üzerinde hem velilerin hem de kendimi de katarak tüm eğitimcilerin biraz daha kafa yormasında fayda olduğunu düşünüyorum.
Şüphesiz, çocuklarımıza okul yaşantılarında oyun oynamanın önemini vurguluyor, müfredat kapsamında yer verilen oyun ile ilgili ders içeriklerini özenle işliyor, oyun kurallarını uygulamalı olarak öğretiyor ve oynamaya teşvik ediyoruz.
TENEFFÜSLERDE DE OYUN VE OYUN ÖĞRETMENİ
Bir eğitimci olarak, oyun için ayrılan ders saatlerinin son saniyesine kadar oyuna ayrılmasından hatta çocukların teneffüs saatlerini de önceden planlanmış, belli kazanımlara ulaşmayı hedefleyen oyun içerikli etkinliklerle geçirmelerinden yanayım. Hatta her okulda alanında uzmanlaşmış bir “oyun dersi öğretmeni” bulunsa güzel olmaz mı? Ben Milli eğitim Bakanlığımızın zaman içerisinde bunu da gerçekleştireceğini ümit ediyorum.
Çocukların sabırsızlıkla ve dört gözle bekledikleri en önemli anlardır oyun dersi saatleri. (Milli Eğitim Bakanlığımız, birinci, ikinci ve üçüncü sınıflarda her gün için birer ders olmak üzere haftalık 5 ders saati, dördüncü sınıflarda 2 ders saati şeklinde beden eğitimi ve oyun dersine yer vermiştir.)
ZORU, OYUNLA BAŞARMA
Çocuklarımız için bu denli önemli olan oyunun müfredata ders olarak konulmasını son derece önemsiyor ve faydalı buluyorum. Tüm eğitimcilerin oyun saatlerinin tamamını çocuklarımıza sadece oyun oynatarak geçirmeleri gerektiğini önemle vurgulamak istiyorum. Çocuklarımıza, öğrenmede güçlük çektikleri her türlü ders konusunun oyunla verilebileceğine (tabi ilkokul öğrencileri için) inanıyorum.
Oyunun, çocuklara okulu ve sınıf ortamını, arkadaşlarını sevmesine ve saygı duymasına, öğrenmeye karşı olumlu tutum geliştirmesine akademik başarısını artırmasına, davranışlarına çeki düzen vermesine, becerilerini geliştirmesine ve sosyalleşmesine katkı sağladığına bizzat tanık olmuş bir eğitimci olarak anne ve babalara ısrarla şunları söylemek istiyorum:
OYUNUN EBEVEYNLERE KAZANDIRDIKLARI
Değerli ebeveynler,
Altını kalın bir çizgiyle çizerek ve ısrarla, “Çocuğunuza bol bol oyun oynatın. Ama sizler de onunla birlikte oynayın!”diyorum.
“Çocukla çocuk mu olacağız? İşimizi gücümüzü bırakıp onlarla oyun mu oynayacağız?” diyen anne babaları duyar gibiyim. Ben de sizlere diyorum ki: “Oyun deyip geçmeyin!” Bakın, çocuğunuzla oyun oynarken ne gibi kazanımlarınız olacak?
- Çocuklarınızla oyun oynarken, onlarla olan iletişiminizi de güçlendirmiş olacaksınız.
- Çocuğunuzu rasyonel bir şekilde gözlemleme ve tanıma fırsatı bulacaksınız.
- Onun bilgisini, becerisini, kültürel düzeyini, eğilimlerini, hayal dünyasını daha iyi görebileceksiniz.
- Olumlu ve olumsuz yönlerini çok sağlıklı bir şekilde belirleyebilme fırsatını da yakalamış olacaksınız.
- Kurduğu hayalleri ve hatta yaşadığı hayal kırıklıklarını bile tespit edebileceksiniz.
- Onlarla nitelikli vakit geçirmiş olacak ve onlara değer verdiğinizi göstermiş olacaksınız.
- Çocuklarınızla aranızdaki duygusal ve sosyal bağları güçlendirmiş olacaksınız.
- Öz güven kazanmalarına yardımcı olmuş olacaksınız.
- Çocuğunuzun performans (başarım) gücünü görebileceksiniz.
- Becerilerini geliştirmesine, aklını, beynini ve kaslarını olumlu yönde kullanmasına yardım etmiş olacaksınız.
- Şiirimizde de ifade edildiği gibi onlara ruhsal yönden en çok ihtiyaç duydukları gıdalarını almalarını sağlamış olacaksınız. İnanın bu gıdayı paylaşmak psikolojik olarak size de çok iyi gelecektir.
Daha pek çok yararını sayabiliriz oyunun. Hadi ne duruyorsunuz? Vaktiniz varsa çocuğunuzla oyun oynamaya başlayabilirsiniz. Vaktiniz yoksa da mutlaka yaratmalısınız.
OKULA BAŞLADIK AMA OYUNA DEVAM!
Çocuğunuz okula başladığında ister istemez oyun süreleri azalacaktır ama asla okulun başlaması, ödevler, ders çalışma ve okul etkinlikleri oyunu ortadan kaldırmamalı, çocuğun oyunla olan bağı koparılmamalıdır. Çocuk, yaşantısının her döneminde oyunla olan birlikteliğini ve bağını sürdürmelidir.
OYUN, EN ETKİLİ İLETİŞİM KANALLARINDAN BİRİDİR
Ebeveynler ve çocuk açısından oyunun çok önemli bir yararından daha söz etmek isterim. Bazen çocuklarımıza vermekte zorlandığımız mesajlar vardır. Ya da çocuklarımızın bize iletmekte zorlandığı mesajlar olur. İşte oyun, bu mesajların karşılıklı olarak ve doğru şekilde karşı tarafa iletilmesinde de büyük yarar ve önem arz eder. Çocuğunuzla oynadığınız oyun sayesinde istediğiniz mesajı verebilir ve çocuğunuzun size iletmekte zorlandığı mesajlarını kolaylıkla alabilirsiniz. Sonuç olarak oyun önemli ve çok etkili bir iletişim kanalıdır.
OYUNCAK SEÇİMİ NASIL YAPILMALIDIR?
Çocuğumuzun oyunlarında kullandığı oyuncaklar, onun beş duyusunu, doğal yeteneklerini uyaran, hayal gücünü zenginleştiren, bedensel, duygusal ve sosyal gelişimini hızlandıran oyun malzemeleridir.
Oyuncak seçiminin çocuğun ihtiyaçlarına, ilgilerine, cinsiyetine, gelişim düzeyine, ruhsal ve fiziksel yapısına uygun olarak yapılması önemlidir. Oyuncak alırken çocuğun isteklerini ve fikrini de dikkate almak gerekir. Çocuğa şiddeti çağrıştıran tabanca, tüfek gibi oyuncaklar yerine, gelişim düzeyini artıracak, eğitici özellikleri olan oyuncakların alınması uygun olacaktır. Çocuğun sürekli karşı cinse uygun oyuncaklarla oynatılması da kendi cinsiyetine ait rolleri üstlenmesi konusunda sakıncalar yaratabilmektedir.
“OYUN VE SEVGİ İHTİYACI KARŞILANMIŞ MI?”
Unutmamak gerekir ki uzmanlar, çocukların ruh sağlığını incelerken “oyun ve sevgi” ihtiyaçlarının karşılanıp karşılanmadığı hususunu temel kriter olarak almaktadır.
Bakınız önemli fikir insanları oyun hakkında neler söylemişler. Birkaç örnek sıralayalım:
“Çocuk, oynayarak öğrenir, ciddiyet karşısında şaşırır.” (Goethe)
“İnsan, oyunla kendini ortaya koyar.” (Salzman)
“Oyun, çocukları sosyal eğitime yöneltir.” (Pierr de Coubertin)
“Oyun, insanoğlunun ilk bilincidir.” (John Paul)
“Oyun, görünüşte akla uymaz ama çocuk oyunla akıllanır.” (Mevlana)
OYUNUN ÇOCUK ÜZERİNDEKİ OLUMLU ETKİLERİ
- Oyun çocuğun kas ve iskelet sistemini geliştirir.
- Günlük yaşamındaki gerilimlerinden kurtarır.
- Enerjisini boşaltmasına yardımcı olur.
- Çocuğun en güçlü ve doğal dürtülerinden olan saldırganlığının ve şiddet duygusunun ortadan kalkmasına, en azından azalmasına yardımcı olur.
- Çocuğun bazı korkularından, endişelerinden sıyrılmasına katkı sağlar.
- Duygu ve ihtiyaçlarını, isteklerini ve dileklerini dile getirmeyi öğretir.
- Oyun çocuğun aynasıdır. O, oyun oynarken kendisiyle ilgili en sağlıklı gözlem ve değerlendirmeleri yapma fırsatı buluruz
- Oyuncaklarla oynarken, biçim, renk, şekil gibi kavramları, saymayı, uzamsal ilişkileri öğrenir.
- Diğer insanlarla uyumunu kolaylaştırır.
- İş birliği, paylaşma ve yardımlaşmayı öğretir.
- Aile içerisinde ve toplum içerisinde, okulda, sokakta kurallar olduğunun farkına daha kolay varır ve kurallara uymada zorlanmaz.
- Çocuğa öğretilen nitelikli ve eğitici oyunlar, onun toplumsal ve temel insani değerleri kazanmasında önemli rol oynar.
- Toplumsal kültürü, gelenek ve görenekleri öğrenmesini ve benimsemesini kolaylaştırır.
- Kendine güven (öz güven) duygusunu geliştirir.
- Kendisiyle barışık ve huzurlu olmasını, kendisini sevmesini sağlar.
- Kendisiyle oyun oynayan aile bireylerini, akranlarını daha çok sever, saygı duyar ve onlarla daima olumlu ilişkiler kurar ve geliştirir.
ANILAR BİLE ÖNCE “OYUN” DİYOR
Değerli ebeveynler “Aklınızda çocukluğunuza dair neler kaldı?” diye sorarsanız hiç tereddüt etmeden ilk sırada “Oynadığımız oyunlar!” derim.
Biz, altı kardeş olarak, yolu ve elektriği olmayan, tenekeden yapılmış veya camlı, fitilli gaz lambalarıyla aydınlanmaya çalışılan, evlerinde suyu, lavabosu, musluğu bulunmayan, insanların bakır güğümlerle köy çeşmesinden su taşıdığı, öküzlerin çektiği kara sabanla çift sürülen, hasatın harmanlara kağnılarla taşındığı, kasabaya ulaşımın (20 kilometre) atlarla veya yaya olarak sağlandığı, insanların yokluk ve yoksulluk içerisinde yaşamını sürdürmeye çalıştığı, en fazla 15-20 hanenin yaşadığı Karadeniz'in ücra bir orman köyünde doğduk ve 11 yaşına kadar hiç dışına çıkmadan bu köyde yaşadım.
Geriye dönüp baktığımda, köyümde geçirdiğim çocukluk dönemindeki yaşamımdan aklıma ilk gelen, bu olumsuz şartların, yaşadığımız zorlukların hiç birisi değildir. Aklıma ilk gelen kardeşlerim, akrabalarımın çocukları ve arkadaşlarımla oynadığımız oyunlardır.
Hele de geceleri, ortalığı dolunayın aydınlattığı vakitlerde bu ücra orman köyünde, ay ışığında saklambaç ve körebe, çelik çomak, yağ tenekeleri ile futbol, birdirbir oynamanın güzel hatıralarıdır zihnimde canlanan. Birleştirilmiş tek sınıflı okulumuzda öğretmenimizin oynattığı oyunlar,kar yağdığında, babamın gübre çuvalından diktiği okul çantamı kızak yaparak üzerine oturup okulun bulunduğu tepeden aşağıdaki dereye kadar kaymalarım... 23 Nisan'daki yoğurt yeme, çuval, yumurta taşıma, halat çekme yarışları. Okul bahçesinde, harman yerinde yaptığımız yağlı güreşler...
Bu dönemdeki anılarımı yazmaya kalksam, sanırım anılarımın tamamı oyun oynadığımız anlara ait olur. Hep mısır topladığımız, ekin biçtiğimiz tarlalarda, fideliklerde, harman yerlerinde, ağaç tepelerinde Abdal Irmağı ve Kömür Dere kenarlarında oynadığımız oyunlardan bahsetmek zorunda kalırım gibi geliyor.
Hem çalıştığımız, hem de köy yaşantısı gereği büyüklerimizle birlikte üretime katıldığımız bu arada doyasıya oynadığımız böyle bir yaşamdan sonra, 40 yıldan daha uzun bir zamandır, her biri doğadan uzakta birer beton yığını olan, apartman tepelerinde yaşamak zorunda kaldığım, keşmekeşi ve gürültü patırtısı bol ama suyu, oksijeni kıt büyük kent yaşamında, kendi çocuklarım için, öğrencilerim ve tüm şehir çocukları için üzülüyorum.
Çünkü tabiatın ananın şefkatli kucağında yaşayamamak, çayıra çimene özgürce basamadan, toprağa, suya çamura, bulanamadan, bitki ve hayvanlarla haşır neşir olmadan ve en önemlisi oyuna doyamadan yaşamak, çocuklarımız için büyük bir şanssızlıktır diye düşünüyorum.
Bu yazımı, Frobel'in güzel bir sözü ile noktalamak istiyorum:
“Çocuk oyunları hayatın bir çekirdeğidir. Bütün insanlar orada gelişir, büyür ve oluşumu, insanın en güzel ve en olumlu yetenekleri orada yükselir.”
Bütün çocuklarımıza ve ailelerine doğa ile iç içe huzurlu ve oyun dolu bir yaşam diliyorum. Temenni ediyorum ki oyununuz bol olsun, çocuklarınız oyuna doysun hem gelişsin hem de mutlu olsun!