Son zamanlarda sık duyduğum bir konudan bahsedeceğim bu hafta. Çocuklarımızın ev ödevleri nedeniyle evde yaşanan gerilimler, hem anneyi hem babayı hem de çocukları olumsuz yönde etkiliyor. Ödev yapması gerektiğini söyleyen ebeveynler ve bunu istemeyen ya da zoraki yapan çocuklar; sonuç, her akşam tartışma ortamı! Yapılan teşviklerle devlet okulundan çok özel okulların tercih edilmesiyle birlikte öğrenciyle birebir ve daha yoğun çalışma sağlayarak daha fazla başarı elde etme umudu içerisine giriyor veliler. Peki, çok ödev vermek daha fazla ilgiyi ve başarıyı beraberinde getirir mi?
Ödev vermek, özelliklede ilk yıllarda, çocuğun sorumluluk duygusunun gelişmesi açısında önemli bir davranıştır. Ayrıca çocuğun öğrendiği bilgileri pekiştirmek açısından oldukça iyi bir yöntemdir. Ancak çok ödev verip bunları yapmaya mecbur bırakmak çocuğun bu sorumluluktan kaçmasına hatta okuldan uzaklaşmasına neden olabilmektedir. Çocuk dediğiniz nedir? Benim çocuk denince aklıma ilk gelen oyundur. Çocuk hayatını oyun üzerine kurar ve yaşar. Birine ne hissettiğini sorduğunuzda size hislerini anlatabilir ama çocuk hislerini oyun ile ifade eder. Bir oyuncağının üzgün olduğunu söylemesi aslında kendi hissiyatıdır. Biz ne yapıyoruz, daha küçücükken kıyaslamalar yapıyoruz, her zaman başarılı olmasını; herkesten daha başarılı olmasını istiyoruz. Çok ödevi olan çocuğun hiç oyun oynamadan, ailesiyle 1 saat bile zaman geçirmeden, yani nefes almadan bu ödevlerini yapmasını bekliyoruz. Kendinizi onların yerine koyun. Bütün gün çalışıp akşam dinlenemeden çalışmaya devam ettiğinizi düşünün. Ne kadar yorgun, motivasyonsuz ve gergin olursunuz. Hele ki bu durumu anaokuluna ve ilkokula başlamış çocuklar için düşünün.
3 yaşına gelmiş bir çocuktan harika kesimler yapıp, kalemi çok güzel tutmasını; 6 yaşına gelmiş bir çocuğun okuma yazmayı hemen sökmesini, 2 ile 2'yi toplamasını; 10 yaşına gelmiş bir çocuğun sular seller gibi İngilizceyi öğrenmesini, hatta bir diğer dili daha öğrenmeye başlamış olmasını bekliyoruz. Evet, küçük yaşlarda öğrenmek çok daha kolaydır ve kalıcıdır ancak; bunun olmasını sağlarken bir rekabet ortamına giriliyor ve sonuç olarak sadece akademik başarının sağlanabileceği bir durum ortaya çıkıyor. Hâlbuki küçük yaşlardan itibaren öğretilmesi gereken en önemli şey öğrenmeyi öğrenmektir. Öğrenmeyi öğrenmeden, sorumluluk duygusunu geliştirmeden, mutlu olmayı, paylaşmayı, takdir edilmeyi tattırmadan başarılı ve harika bir insan olmalarını bekliyoruz. Önemli olan ilişkilerini doyurarak, yaptığı işlerden zevk almasını sağlamak. Özellikle 6 yaşa kadar çocuklardan akademik anlamda bir başarı beklemek çok yanlış olur. Bu yaşa kadar çocukların oyunla hayatı deneyimleyerek, sadece kitapla değil yaşayarak öğrenmelerini hedeflemeliyiz. Eğitim çok önemli bir konudur ama herkesin doktor ya da mühendis olduğunu düşünsenize. Diğer işleri kim yapacak? Eğitimini alın; marangozluğun, sekreterliğin, kuaförlüğün, tamirciliğin. Çünkü eğitim demek sadece o mesleği öğrenmek değil, insan olarak yaşamayı öğrenmek demektir.
Ve her şeyden önemlisi başarının yapılan sınavlarla değil; adalet, vicdan, yardımlaşma, hoşgörü, sevgi ve ahlaklı olmak gibi kavramlarla ölçülmesidir.
“Eğitim birbiriyle rekabet içinde olup çocukları yarışa hazırlamak değil, yaptığın işten zevk alarak kendi başarını sağlamak olmalıdır.” H.D.