Andy Warholl demiş ya, “Bir gün herkes 15 dakikalığına ünlü olacak...”
Oluyorlar tabii, eğitimi kıt ve kafası da fazla çalışmayan varoş kızlarının heyecanla izlediği “koca bulma programlarına” çıkan çaçaron karılar bile oluyorlar. Sabahın köründe şakkada şukkada göbek atılan eğlence programlarına ücret karşılığı dinleyici kisvesinde çıkarılan başı bağlı kadıncağızın bile komşuları nezdinde havası artıyor...
Hemen de unutulmak üzere.
Türkiye'de “profesyonel izleyicilik” diye bir meslek dalı olduğunu, bu tür kelek programlarda kelle gösterip kalabalık edenlere para ödendiğini, onların da sabahtan akşama kadar o kanal senin bu kanal benim, oradan oraya özel servis otobüsleriyle gidip geldiklerini bilir miydiniz? Bugünkü rayici bilemeyeceğim, üç-dört sene evvel bu işin yevmiyesi adam başı yirmi liraydı ve üstelik bunlara kumanya da dağıtılıyordu!... Hani hep merak edersiniz ya, nereden bulmuşlar bu çarpık çurpuk seyirci kitlesini diye...
Lakin bu iletişim bolluğu internet “ortamında” daha başka bir görüntü kazanıyor. Orası bir çöplüğe döndü.
İnternetin elektronik kolaylığı (mektup gönderir gibi pul yapıştırma, postaneye götürme derdi yok, postane “bir tık ötede”) ve kimliğini de gizleme rahatlığı, bütün çarpık ruhlulara gün doğurdu.
Sapıklar, gizlemek zorunda kaldıkları özelliklerini oraya serbestçe dökebiliyorlar. Asıl adı Abdurrahman olan herif kendini Tuğçe diye tanıtabiliyor!
Şimdi artık hızı kesilmiştir sanırım, “chat” olayı insanlara müthiş bir boşalma alanı yarattı. Sohbet anlamına gelen “chat” kelimesini de ağzımıza uydurduk, yeni konuşmaya başladığımız İngilizce-Türkçe kırması piç ve yoz dilde “çet” yaptık.
Bu elektronik muhabbet, aslında, iletişim zorluğu çeken ve yalnızlıktan kıvranan Amerikan insanı için bir çeşit “psikoterapi” gibi düşünülmüştü. Dostoyevski demiş ya, “biz roman sanatını batıdan aldık ama ona Rus dehasını kattık” diye... Biz de bu sohbetlere kendi basitliğimizi, kendi seviyesizliğimizi ve kendi beyinsizliğimizi kattık!