Çorap söküğü aldı başını gidiyor. Görmeyeyim, duymayayım diyorum. Eğitim zarar görmesin, diğer sektörlerde alışıla gelmiş usulsüzlüklerin eğitime de bulaştığını, hele son yıllarda kurt gibi kemirdiği duyumları bile akıllara düşmesin istiyorum…Ama olmuyor… Gelin görün ki, olaylar birbirini hızla takip ediyor. Yetkililer gereğini yapmadıkça kargaşa devam ediyor.
Tıpkı bir çorap söküğü gibi, geliyor bir de ayağıma takılmıyor mu? Sadece benim mi, hepimizin ayağına zamanla takılır. Öyle bir takılır ki bir ağ örülür, he-pimiz esir kalırız içinde. "Birbirini Kayırma Devri”ni ebediyen yaşayacaklarını sananlar elbet adaletin tokadını bir gün yiyecek.
"İlçe Milli Eğitim Müdürlüğü’ne gidiyor musun?” diye soranlar çok bu aralar. Ben de Seymen’deki okulla ilgili gelişmeleri almak üzere dün bir ziyaret edeyim dedim. Bu kadar mı üstüne gider insan? Şanslı mı, şanssız mı olduğuma bir türlü karar veremedim. Mesleki açıdan olağanüstü, de benim kişisel doğrularım açısından çok acı.
Şube Müdürüyle özel görüşmek isteyen iki beyefendi geldi. Müdürün değerlendirme sonuçları nedeniyle başı epey şiştiğinden özel görüşmek istemedi ve dertlerini hemen önümde sordu. Gazeteci olduğumu bilmeyen beyefendiler, meğerse işlerinden olmuşlar. Beyefendiler, "Biz derdimizi anlatmaya geldik. Okulumuzda yaşananlar bizim dışımızda, tamamen müdire hanımla ilgili. Babası bizi şoför olarak çalıştırdı. Şimdi Müdire hanım eski personelle çalışmak istemiyormuş. Biz ekmeğimizin derdindeyiz. Şimdi okula verdiğimiz paraların makbuzlarını istiyoruz” dediler. Okul Aile Birliği’ne başvurmalarını öneren şube müdürüne beyefendiler, "Anaokulunda Okul Aile Birliği diye bir şey yok” diye cevap vermesinler mi? Bu sözler karşısında nutku tutulan şube müdürümüz, dosyayı İl’e gönderdiklerini söyleyerek kendilerini eğitim öğretim bölümünden sorumlu şube müdürüne yönlendirdi ve derin bir nefes aldıktan sonra, son günlerde yaşanan öfke patlamalarından nasibini almış olmalı ki bana "Sana bir can borcum var” dedi.
Ben bir "can kurtarmış” olduğum gibi malum anaokulunda yaşananların, nasıl gün yüzüne çıktığına bizzat tanık oldum.Şu an daha da aydınlanmış bir vaziyette acı gerçeklerin deryasında yüzmekteyim. Can simidi uzatan da yok. Ne olur "Daha fazlası da var” demeyin sakın. Kaldıramıyorum artık. Bu hale biz nasıl geldik?
Hele son aylarda yaşananlar sadece bir kabus olsa ne olurdu sanki. Ama yok, maalesef "yönetici kıyım sürecinin” üçüncü evresine geçtik. Siyasi kadrolaşma tam hız sürüyor. Sinsi sinsi yılan gibi ilerliyor. Gittiği ulaştığı her yeri zehirliyor. Eğitimcileri bölüyor, kutuplaştırıyor ve onları birbirlerine karşı düşman ediyor.
İlçe Müdürlerinden, okul müdürlerine, şimdi ise müdür yardımcılarını seçiyor ve zorla seçtiriyoruz. Tüm bu zorbalıkların da bir gün sonu gelir inşallah. Yaşanan bu çirkin süreçte bizzat görev alarak katkı sunanların vicdan sızılarını dindirecek ilaç yok. Eminim ki zaman öyle bir yolculuk yapacak ki, bu yaşananlar da çorap söküğü gibi neticeleri peş peşe sıralayacak. Gelenek olmuştur ülke-mizde o zaman yaşanacakları da bili-yoruz zaten. Önce Milli Eğitim Bakanı değişir. Avcı’yı uğurlar, yeni "kurban” edilecek bakanı karşılarız.
Hatalar zincirine yeni halkalar eklen-meye devam ediyor. Bu kadar haksızlığa uğramış eğitimcilerin yeni eğitim öğretim yılında nasıl bir performans göstermesi bekleniyor acaba? Ya öğrencileri hiç düşünen var mı? Hey orada kimse var mııı?