Güneydoğu kaynaklı sosyal-siyasal ve toplumsal araştırmalarıyla tanınan, yazarlık kariyerinde 7 kitap ve birçok ödül bulunduran Cumhuriyet Gazetesi yazarı Mehmet Faraç, Silivri'de bu yaz başlayan kitap etkinlikleri kapsamında "Cumhuriyet Kitap" reyonunun konuğu oldu. Okurlarla söyleşen ve kitaplarını imzalayan Faraç, Silivri'de bulunmaktan büyük mutluluk duyduğunu belirtti.
Terör Kıskacında Kadın, Kod Adı Hizbullah, Suyu Arayan Toprak, yazarın ses getiren kitapları arasında yer almakta. Kendisiyle yapmış olduğumuz röportajda, kadının töre karşısındaki durumu, Hizbullah, Türkiye'nin terör konusundaki tavrını, çözüm yolları sunarak değerlendiren Mehmet Faraç, töre, Güneydoğu, siyasal İslam, terör gibi konulara yönelmesinin sebebini de bu alanda fazla çalışma yapılmamış olmasından ve özellikle basının bu konuya duyarsız kalmasından kaynaklandığını belirtti.
İşte Mehmet Faraç'ın gazetemize
özel olarak verdiği röportaj:
- Siyasal İslam ya da dinci terör üzerine araştırma yapmak her zaman ciddi bir risk barındırır. Bu konuda yaptığınız araştırmalarda yeterince özgür olduğunuzu düşünüyor musunuz?
- Güneydoğu'da 10 yıl çalıştım. Direk bana gelmiş bir baskı yok; ama bugün PKK'nın, Hizbullah'ın web sitelerinde çok sert eleştiriler yer alıyor. Ama bana fiziki olarak gelmiş bir tepki yok. Zaten o bölgeyi yazıp çizen, araştıran insan, riski de göze almıştır. Kitaplarımın tamamının o bölgeyle ilgili olmasına rağmen üzerimde çok fazla bir baskı hissetmedim.
- Sizi töre, terör gibi konulara iten sebepler nelerdir? Bunun Urfa'da doğmuş olmanızla ve oradaki kültürü yakından tanıyor olmanızla bir ilişkisi var mı?
- Bu biraz benle ilgili bir şey; ama olayın içinde yaşadıysanız, kültürünü biliyorsanız tabi ki o bölgenin sorunlarını da yakından görmüş oluyorsunuz. Özellikle de bir gazeteciyseniz, bunu göz ardı etmeniz mümkün değil. Bir de Batı'da çalışan gazetecilerin o bölgeye yönelik bir duyarsızlığı var. O duyarsızlık da beni biraz kamçıladı. Türk medyasında olay, kameraya ne kadar yakınsa o kadar önemlidir. Yani İstanbul'da herhangi basit bir mevzuyu, medya canlı yayında haber yapar; ama o dönemde Bahçesaray'da 10 tane kadın hamiledir, kar yolları kapatmıştır ve şehre gidemiyordur. O yüzden Türk basınına göre haberin önemi haberin içeriği, toplumu etkilemesi değildir. Önemli olan haberin yakınlığıdır. Bugün Güneydoğu sorununun var olmasının bir nedeni de Türk medyasının o bölgeye yanlış ve eksik bakmasıdır. Ben o boşluğu 15,20 yıldır doldurmaya çalışıyorum.
- Bahsettiğiniz platformda Cumhuriyet
Gazetesi'nin konumunu nasıl buluyorsunuz?
- Cumhuriyet, bu konuya en bağımsız en tarafsız bakan gazetedir. Cumhuriyet PKK terörü, Hizbullah terörü başladığından bu yana olayı çok ciddiye almıştır. Araştırmalarım konusunda bana çok destek vermiştir. Bu destek olmasaydı çok zorlanırdım. Cumhuriyet, habercilik anlayışı içerisinde, laiklik anlayışı içerisinde o bölgedeki olayların, o bölgedeki yapılanmaların Türkiye için bir tehlike olduğunu görmüş ve tabi ki üzerine düşmüştür.
- "Kod Adı Hizbullah" çok önemli ve aynı zamanda Cumhuriyet Gazeteciler Cemiyeti’nin araştırma ödülünü de alan bir kitabınız. Bu kitabı hazırlama, kaynak ve bilgi edinme konusunda sıkıntı çektiniz mi, sadece Türkiye'deki materyalleri mi kullandınız?
- Ben bu konuda zoru seçtim. Aylarca, alan çalışması yaptım ve Türkiye'deki materyallerden faydalandım. Böyle bir çalışma yapmak istiyorsanız bu örgütlerin yayın organlarını izlemek zorundasınız, mahkemedeki dosyalarını incelemek, zanlılarını takip etmek zorundasınız. Bunlar büyük zaman alan, çok büyük araştırma gerektiren konular. Bu kitaplar 25 yıllık bir gazetecinin birikimidir, geçmişidir, deneyimidir.
- Sizce Türk Hizbullah'ının mantığı nedir?
- Türk Hizbullah'ı İran gladyosunun yetiştirip Türkiye içerisinde laik rejimi yıkmak için tuttuğu taşeron bir firmadır. Başka bir şey değildir. Güneydoğu'da İslamcı Kürt devleti kurmak isteyen İran gladyosunun desteğini almış bir yapılanmadır.
- Mevcut hükümet politikasını, Güneydoğu'da terör sorununa çözüm getirmek açısından nasıl değerlendiriyorsunuz, son gelişmeleri olumlu buluyor musunuz?
- PKK terörü 1984'te başladı. O tarihten bu yana gelen bütün hükümetler PKK, Kürt sorunu ya da Güneydoğu sorunu konusunda havanda su dövüyorlar. AKP bu konuda toplumu kandırıyor. Ben, PKK tehdidini, Kürt sorununu çözebilecek bir hükümetin varlığına inanmıyorum zaten. Böyle bir hükümet yok. Bunu çözebilmek için PKK'nın ne istediğini bilmek lazım. Oraya sadece parasal kaynak aktararak bir şey yapamazsınız. PKK, Öcalan'ın dışarı çıkmasını istiyor. Türkiye'de sokakta yürüyen kaç kişi buna evet diyecek. Yani beklentilerle açılımlar bir defa birbirine çakışacak ve işin içinden çıkamaz hale gelecekler. Bu planlarla bu ülke kaosa doğru gider. Herkes kendi etnik yapısı içerisinde bir federal devlet peşinde koşarsa, Türkiye Cumhuriyeti diye bir şey kalabilir mi? Kürtlerin, Arapların, Çerkezlerin kültürel hakları için bir şeyler yapılabilir. Ama iş anayasaya gelirse bu ülkede kaos çıkar. Hükümet ne yapacağını bilmiyor. Elini bir arı kovanına soktu, dışarı da çıkaramıyor.
- "Töre Kıskacında Kadın" adlı kitabınız, töre araştırmalarında kaynak kitap oluşturmuş durumda. Bu konuya eğildiğiniz ilk günden bu yana kadın-töre konusunda ne gibi değişmeler oldu? Töre cinayetlerinin önüne geçebilmek için çözüm önerileriniz var mı?
- "Töre Kıskacında Kadın" Türkiye'deki ilk töre kitabıdır. Kitabın yayınlanmasından sonra bu kitap Türkiye'de özellikle Güneydoğu'da kadına şiddetin önlenmesi konusunda bir lokomotif görevi üstlendi. Bu kitaptan sonra kadın sığınma evleri açıldı. Bu konuda yasal, hukuksal ve toplumsal olarak bürokratik açıdan bir sürü gelişme oldu. Ancak Türkiye'deki feodal yapı, gerici kafa durduğu, toplum aydınlatılmadığı süreci töre cinayetleri bitmez. Bu toplumun tamamını üniversite mezunu olup çağdaş uygarlık düzeyine ulaştıramazsanız, bu cinayetler devam edecek. Bu konuda kadınları eğitmek yeterli değil. Asıl eğitilmesi gereken erkekler, yaşlılar ve çocuklardır. Kız çocukların tamamını üniversite mezunu yapacaksınız. Şöyle bir örnek vereyim. Güneydoğu'daki hiçbir töre cinayetinde okuldan çıkarılmış bir kızın öldürülmesi yoktur. Bunların tamamı cahil, okumayan kızlardır.
- Silivri halkına söylemek
istediğiniz bir şeyler var mı?
Öncelikle cezaevinin buraya taşınmış olması Silivri için gerçekten kötü oldu. Silivri'yi laik, demokratik, cumhuriyetçi partililerin elinden uzaklaştırmasınlar. Ben Silivri halkını gerçekten kutluyorum, çok büyük bir atak yaptılar. Burada Atatürk'ün güneşini doğurmuşlar. Bundan daha güzel bir mutluluk olabilir mi?
SİLİVRİ HALKININ CUMHURİYET
YAZARLARIYLA BULUŞMASI SÜRECEK
Cumhuriyet kitapları, Silivri sahilinde yazar-okur buluşmasına önümüzdeki hafta da devam edecek. Bu etkinlik haftaya Cumhuriyet Gazetesi yazarlarından Alev Coşkun, Nail Güreli, Orhan Erinç, Turgay Olçaytı gibi yazarların katılımıyla gerçekleşecek. Ayrıca bu etkinliğin sadece bir haftayla sınırlı kalmayıp bir ayı aşkın bir süre devam edeceği öğrenildi.
Rukiye YOLALAN