Dün İBB Meclis Toplantısında MHP Grubu adına söz aldıktan sonra Silivri'nin acil yeni, çözüm bekleyen konularını dinledik bir kez daha.
Mezar yeri sıkıntısı, sokak hayvanları için çözüm zorunluluğu, minibüs esnafının sıkıntıları, İBB kreş ücreti, İstanbul'un süs bitkilerinin bölgemizde yetiştirilmesi, Türk isimlendirme hassasiyeti ile BELTUR'a yönelik uyarılar vs…
Sorunların çözümünde sesinizin duyulması kadar, kararlı bir takip de gerekli. Ve sanıyorum her iki konuda da Silivri şanslı dönemde hatta bu fırsat İstanbul'un sıkıntılarını yönetime güç duyuran tüm kesimleri için geçerli.
***
Geçenlerde bir arkadaş ile konuşuyoruz da bütün karalama politikalarının ne kadar kifayetsiz olduğuna bir kez daha kanaat getirdik. Seçim süresince rakibi ile ilgili tek kötü kelam etmeden yarışı kazanan ilk modelimiz Volkan Yılmaz değil esasen. 2009 seçimlerinde Özcan Işıklar da Hüseyin Turan aleyhine seçim boyunca tek söz etmedi; daima kendini, projelerini anlattı.
Seçim kaybedenlerin oy isterken söylediklerine dikkat edin; rakibini kötüleyip de kazanan bizim sularımızda yok gibi…
Bu topraklarda kazanmak kesinlikle daha iyisini yapmaktan geçiyor. Diğer türlüsüne bel bağlamak haybeye uğraş, hükmen mağlubiyet neredeyse…
Eleştiri ile kötülemek arasında da oldukça kalın bir çizgi var aslında… Hatta kocaman bir yol ayrımı; görülmeyecek, hissedilmeyecek gibi değil... Buna rağmen kötü niyetli yaklaşımı seçenlerin istemeden, fark etmeden yaptıkları bir şey olamaz; bile isteyedir…
Kötülemek, daha iyisini yapmaktan kolay mı? Hayır… Ama içinizden ve elinizden daha iyisini yapmak gelmiyorsa herkesin bunun farkında olduğunu da bilin; gizlenecek bir şey değil çünkü…
İyilik kendini hissettirmez belki ama kötülük gizlenemez.
KISSADAN HİSSE
Ulu bir çınar ağacının yanında bir kabak filizi boy göstermiş. Bahar ilerledikçe bitki çınar ağacına sarılarak yükselmeye başlamış. Yağmurların ve günesin etkisiyle müthiş hızla büyümüş ve neredeyse çınar ağacıyla aynı boya gelmiş.
Bir gün dayanamayıp sormuş çınara:
- “Sen kaç ayda bu hale geldin ağaç?”
- “100 yılda” demiş çınar…
- “100 yılda mı?” diye gülmüş ve çiçeklerini sallamış kabak, “Ben neredeyse 2 ayda seninle aynı boya geldim bak!”…
- “Doğru” demiş ağaç, “Doğru”…
Günler günleri kovalamış ve sonbaharın ilk rüzgârları başladığında kabak önce üşümeye sonra yapraklarını düşürmeye, soğuklar arttıkça da aşağıya doğru inmeye başlamış.
Sormuş endişeyle çınara:
- “Neler oluyor bana ağaç?”
- “Ölüyorsun” demiş çınar…
- “Niçin?”
- “Benim yıllarca geldiğim yere sen iki ayda gelmeye çalıştığın için.”