“SESLENİN MAZLUMLARA,
TÜRKÜLERİNİ SÖYLESİNLER!
EZGİLERLE YIKANSIN
DÜNYANIN KANLI YÜZÜ...”
Teninde tundranın rüzgârı,
terinde toz ve kurumuş tuz…
Heybende, uğur bereket niyetine,
başı bulutlu dağların esrarı.
Ey bu yurda ayak basan…
yontarak suretini özünü;
Etin ve ruhunla tabiatın kaidesine,
ancak kederli heykelini diktin!
Bilmem nasıl seslensem sana..
Kardaşlık aşkına... Hızır aşkına
Bre akıl olmaz nisyanın insanı,
aklın askıda..
Ruhun;
gözü bağlı yürüyor
tehlikenin en saklı yamacında…
Çok mu yanıldın,
ardından da yandın!
Ne desem ki ben sana.
Pusulan olacakken sağduyun,
soyundun tamamen aklından.
Vazgeçtin duyarından, ruhundan!
Gözün bağlı yürüdün,
zibil fikirlerin ardından.
Buna iman ediyorsan eğer!
Bilmem ki ne söylenir zatına;
cennetin yalan!
Ve şahsına en yakın olan,
yönün olmalıyken altara yatırdığın
zavallı başın:
Sen!
Ussuz, ruhsuz... Sorgusuz sualsiz gözü bağlı yürüyen!
Cennetin yalan, cehennemdir bu halinle sana en çok yakışan..
Ey DECCAL'E kayıtsız uyan!
Kaldır yüzündeki perdeyi, giyin kurtuluşun aklını...
Ruhun mutlak görecek her şeyi:
Güven, dayan, dostuna yaslan... İnan.
O halde iyi biline insanoğlunun başına gelen!
AZ'dan AZ olmaktır içimizi titreten.
AŞK ile;
Az ile başlayacak her şey;
az sabredin.
Azar azar devam edecek sonrada..
Az'ın içinde ÇOK olmaksa marifet;
AZ'ın ÇOK'u bulması azim ile azamettir elbet...
Ancak;
ÇOK'un alacağı olamaz gerçekte AZ olandan!
Denir ki o zaman:
ÇOK'un akıl tutulması sefaletmiş, sefalet.!
Heyyyy!
Hey DECCAL'E kayıtsız şartsız uyan!
Uyan artık…
Uyan… uyan… uyan.