Ahmet Yücegök

Demokrasi


12 Eylül 2010’da yapılacak olan, en geniş güven oylaması olacak. Gayet tabii ki, Anayasa Mahkemesi yürütmeyi durdurmaz ise. Paketin içinden bazılarını ayıklamayıp olduğu gibi Referanduma giderse.
Biliyorsunuz, CHP paketin içinde ki üç madde dışındakilere şiddetle karşıydı, o maddeler paketin içinden çıkarılırsa diğerlerini destekleyebileceği mesajını vermişti. O maddeler ki iktidarın esas değiştirmek istediği, diğerleri herkesin üzerinde anlaşabileceği maddeler. İktidar, diğerleri dediğim o değişiklikleri kendi için önemli olan üç maddeyi geçirmek için pakete koydu. O üç maddeden biri olan, hatta en önemlisi, bu güne kadar hep tartışılan “yargı bağımsızlığı” maddesi, eğer kabul görürse Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu ve Anayasa Mahkemesi iktidarın emrinde bir müdürlük haline dönüşecek. İktidarın izni olmadan kımıldayamaz hale gelecek.  
Referanduma gidecek olan bu paketi tek isteyen AKP…
Bu haliyle referanduma gidilirse maddelerin içeriği ne olursa olsun bırakacağı sonuç, varacağı nokta iktidara güven oylamasına dönüşecektir…
Muhalefet, yürüteceği kampanya boyunca seçmene, iktidarı onaylayıp onaylamadığı sorusunu yöneltecektir…
Referanduma karşı çıkan yanlız siyasi partiler değil. Tüm Sivil toplum örgütleri Odalar, Sendikalar, İşadamları vs..
Hatta, paketin içinde ne yazdığına bile bakmadan halka sunum şekline itirazı olan çok geniş bir kesim var. Onlar “Referandumda halka, onlarca soru sorulmaz, bir tane sorulur. Çünkü, bir adet EVET veya HAYIR deme hakkımız var. Oy kullanma kabinine girerken elinize bir tane pusula ve zarf verilecek., paketin içindekiler kadar zarf ve pusula verilmeyecek.
O nedenle , böyle referandum olmaz  “ diyor.
Ve…Bu süreçte.
İktidar ikide bir “ halka gidiyorum “ diye, değişikliklere karşı olanları, “halktan korkmakla” suçluyor. Demokrasi nutukları atıyor. Ama, şunu unutuyor. O beğenmediği, büyük çoğunluğun da beğenmediği, bu güne kadar bir çok maddesi de değiştirilmiş olan 1982 Anayasası da referandum yoluyla ve ezici bir çoğunlukla kabul edilmişti.
Evet, oylama şekli nasıl olursa olsun bu sonuç önemli. Ha, yukarda ki örneklere bakıp, sakın ola referandum müessesinin kötü olduğundan bahsetmiyorum.
Yalnız diktatörlerin sık kullandığı bir araç olarak görmüyorum, gelişmiş ülkelerde de Referanduma başvurulur.
Örneğin, bir kasabada yönetim, çocuk parkının bulunduğu bir alanı otopark yapmak istiyor, bu kasaba halkını ilgilendiren çok önemli bir konu, yönetim bu herkesi ilgilendiren kararı tek başına almak istemez halka sorar.
Keza, “Ulusal Para yerine, Avrupa Birliğinin parasını kullanalım mı? Kullanmayalım mı?” gibi.  
Demem o ki… Bu gün ortaya atılanlara bakınca anlaşılıyor ki, iktidarın derdi, demokrasi falan değil, onun mayasında olmayan bir şey demokrasi. Onun amacı dikkatleri başka yöne çekmek. “Referandum “olayı da onun bir parçası.
İyi haftalar.

ARKA PLAN
Yakın zamanda, Lale denilince Silivri’de ilk akla gelen ÇELTİK köyü idi. Topatan kavunu denilince Selimpaşa gelirdi. Değirmenköy domates adı ile bütünleşmişti. Keza, “fasulya” denilince akla gelen Danamandra Köyü...
Gelin görün ki, bu gün bunlardan yalnız Değirmenköy ve domates adı kaldı. Diğer köylerde veya bu gün mahalle sayılan Selimpaşa’da tarlalar ya boş ya da içinde villa var. En fazla, buğday ve ya ayçiçeği ekili… Karpuz, soğan, üzüm vs. eken yok gibi.
“Barbunya fasulyesi” ilk ekildiği yıllarda Danamandra Köyü’nün en önemli geçim kaynağı. O yıllarda, İstanbul Halindeki bazı Kabzımallar köylüye tohumu veriyor. Ekme ve kazma için avans veriyor. Çıkan malın alıcısı da onlar. Yok pahasına da değil. Çünkü, alıcılar arasında Rekabet var. Her hasat sonu köye giren traktör sayısı artıyorken bu gün “tarlalar bomboş “ ekili arazi göremezsiniz. Nedeni belki de “tarlalar Maliye Hazinesi üzerine tapulu” olması, ama önemli değil. Önemli olanı bu gün artık barbunya fasulyesi Danamandra Köylüsünün geçim kaynağı değil.
Sahi, unutmadan…
Şimdi, piknik zamanı… Kafanızı dinlersiniz. Ve komşu köyünüzü görürsünüz. Tanırsınız. O güzelim doğal ortam içinde, en sevmediğiniz yemek bile en güzel yemek oluverir… Ve bu piknikler, bir anlamda Silivri’nin orman köylerine destek demektir.

HAFTANIN BAŞI
Haftanın tamamına yakın aynı konu tartışıldı. Eh! Az buz değil,  Ana Muhalefet Partisi CHP’nin Genel Başkanının istifası söz konusuydu. Belki de bir yıl sonrasının başbakanıydı…
Olaya sebep “internetteki bazı sitelere düşen görüntüler”. Eski, dendi. montaj, dendi. Oysa yeniymiş. Konuşulması bile, görmedim ama görüntüler montaj olmasa bile, mide bulandırıcı yapılan… Tezgahlanan komplo yüz kızartıcı ve ahlaksızca…
“Basın toplantısı yapacak, açıklamalarda bulunacak” dendi. Nitekim yaptı ve hiç beklenmeyen bir şekilde “CHP Genel Başkanlığından istifa ediyorum” dedi ve herkesten helallik istedi.
İstifası her tarafta bomba etkisi yaratmıştı…
Gerekçesini açıkladı, çirkin ve ahlak dışı bu komployu hazırlayanları  üstü kapalı işaret etti… Parti örgütleri ayağa kalktı. Televizyonlar, gazeteler o konu üzerine programlarını kurguladılar. Diyebiliriz ki, gündemi hafta boyu o olay belirledi…
Yerine geçecek olan için senaryolar yazıldı. Boş olan Genel Başkanlık Koltuğuna en çok Kemal Kılıctaroğlu uygun bulundu…
Partinin hafta sonu Kurultayı var..
Şu unutulmamalı; “Siyasette her zaman iki kere iki dört etmez” ve “Bir gün bile uzun bir zaman dilimidir”.

İSTER İNAN / İSTER İNANMA
Edison; “ Dehanın % 1’i esinlenme; %99’u terlemedir.” demiş.

GÜNE UYAN
“Çok konuşan kişiler, çatlak testi gibidirler, içine ne koyarsanız, dışına onu sızdırırlar.” (Konfüçyüs)

YORUM YAP