Soğuk, öğle vakti. Kafeteryanın dışarıya atılmış masalarından birine oturuyorum. Hemen önümde Nazım Hikmet heykeli. Sırtı bana, yüzü denize dönük, iki kurşun yarası var göğsünde.
Fırtına kopmak üzere, gökyüzü gri fakat garip de bir aydınlık var. Bugünler de her şey garip zaten!
Bir yağmur damlası düşüyor tam çay bardağının içine. İrice bir damla, bardaktaki çay tabağın içine dökülüyor.
Çok geçmeden ince ince başlıyor başlıyor mübarek.
Dalgakıran ıslanıyor çok uzağım ama biliyorum ıslandığını. Küpeşte ıslanıyor, fener, Mıstık'ın teknesi, balıkçılar kahvesi… Ne zamandır gitmiyorum, gürül gürül yanan bir sobası vardı eskiden. Doğalgaz geldi diye kaldırdılar mı sobayı acaba?
Nazım Hikmet'in heykeli de ıslanıyor.
Cahit amca günlük gazetelerin hepsini bitirmiştir bu saatte.
Gözleri denizde düşünüyordur.
Mıstık teknededir.
O da düşünüyordur.
Çanakkale'de berber Recep?
O geçmiş bir balık hikayesi anlatıyordur müşterisine.
“Kalabalık yerde olta atmam ben” diyordur.
Fener?
Bana sorarsanız, o adını bilmediğim adam kendini fenere astığından beri suçlu hissediyordur kendini!
Nasıl demişti Mıstık?
“Ağabey beş dakika daha erken dönsek kurtaracaktık adamı?”
Neyi kurtarıyorsun, kimi kurtarıyorsun arkadaşım, diyememiştim.
Olacaksa olacak, yaşanacaksa yaşanacak!
Mıstık'ın kurtarmak için gittiği de olmuştu. Doktor Mehmet'in orada bir yaz günü, sabah, kahvaltı sonrası günün ilk çayını yudumluyorum. Biri bağırıyor denizde “imdat boğuluyorum!” suya girsem çok uzak, göz göre…
Mıstık'ı aradım denizdeymiş. Dalgakıranın açığında biri boğuluyor dedim.
İki dakika sonra yetişti.
Delikanlının biri numara yapıyormuş!
Aradım diye ben utandım.
Hayatın hengamesinden sebep envaitürlü maskeyle el sıkışıyor, yemek yiyor gülüp eğleniyor, kadeh tokuşturuyoruz.
‘Oynayanı biliriz' demeye çalışıyorum.
Kanat kırmaya kalksan etrafta kuş kalmayacak…
Karşındaki kendini senden daha akıllı hissettiği sürece dokunulmaz.
Nazik olduğun sürece görünmezsin.
Üzerine bir de haklı olduğun halde alttan alabiliyorsan, unutabiliyorsan sana yapılanı, yaranı göstermiyorsan…deniz feneri oluyorsun işte o zaman. Taa ki biri gelip korkuluklarına kendini asana kadar!