Jeoloji Yüksek Mühendisi Rüştü Sali

Depremi değil, bizleri koruması gereken yapıları tartışalım

Öncelikle, 23 Nisan gününde yaşadığımız ve hepimizi korkutan deprem sebebiyle geçmiş olsun dileklerimi iletmek isterim. Resmî tatil nedeniyle çoğumuz ya bizi doğal afetlerden, iklimden ve güvenlik sorunlarından koruması gereken evlerimizdeydik ya da törenler sebebiyle açık alanlardaydık. Ancak buna rağmen korktuk. Demek ki ne meydanlar ne de evlerimiz bize tam bir güven hissi verebiliyor veya en azından biz öyle olduğunu düşünmüyoruz.
Kuzey Anadolu Fayı'nın batıya uzanan kolunda, Orta Marmara Segmenti veya Kumburgaz Fayı olarak adlandırdığımız fay üzerinde aynı 2019'da olduğu gibi beklenen büyük İstanbul depremine işaret eden, bu aktif fayın stres yüklemelerinden dolayı zamanla kaçırılan enerji sonucu bir deprem meydana geldi. Yani bu olabilecek ancak büyük depremin meydana gelme olasılığını kaldıran değil tam tersi olacağına işaret eden bir depremdir. İstanbul'da 7.2-7.6 büyüklükleri arasında bir deprem beklenmektedir. Ve bu gerçek değişmemiştir. Bunun bir noktasını koyalım. Bu konuda bilim dünyası ikiye ayrılmış değildir. Uluslararası saygınlığa sahip, hakemli bilimsel yayınlarda yapılan çalışmalar, bu depremin beklendiğini ortaya koymaktadır. Bu görüşe karşı çıkanların ise iddialarını uluslararası ölçekte bilimsel olarak kanıtladığı bir durum söz konusu değildir. Bir görüşün kabul görmesi için ciddi araştırmalarla desteklenmesi, verilerle kanıtlanması ve hakemli yayınlarda uluslararası olarak yayımlanması gerekir. Aksi takdirde bu iddialar, bilimsel gerçeklerin üzerine konulamaz. Bunlar umut satan, altı boş tahminlerdir.
Onu bunu bir kenara bırakalım, bizim anlamamız gereken Türkiye'nin bir deprem ülkesi olduğu ve bundan korunmamızın yolunun ancak depreme dayanıklı kentler ile mümkün olduğudur. Ben bilim insanı değilim, sizin de bu durumu anlamanız için illa bilim insanı olmanız gerekmez. Kaldı ki jeolojinin alt bilim dalı olan yapısal jeoloji ve dolayısı ile levha tektoniği ile ilgili çalışmaları bulunmayan kişiler ister jeoloji mühendisi olsun ister geoteknik mühendisi olsun, isterse inşaat veya harita mühendisi olsun bu konuda uzman değillerdir. Jeoloji birçok alt bilim dalı olan bir bilimdir ve her jeolog dahi tüm konularda uzman olamaz. Bu yüzden bu konularda sadece az önce bahsettiğim şartları sağlayabilen uzmanların dediklerini değerlendirmeliyiz. Ben size kariyerim doğrultusunda mühendislik jeolojisi altında edindiğim tecrübeler ile yapıların aslında neden sizlerin deprem sırasında en güvenilir yerler olması gerektiğini açıklayabilirim. Bunun dışında söylemlerim herkesin olması gerektiği gibi yayınlanmış bilimsel kaynaklardan öğrenmiş olduklarım veya alıntılardır.
Özellikle 2000 öncesi, hatta 2007 deprem yönetmeliği öncesinde inşa edilmiş yapılar öncelikle uzak durmamız gereken yapılar. Yani güncel yönetmeliklere göre inşa edilen, günden güne gelişen teknoloji ve mühendislik yöntemleri doğrultusunda mümkün olduğunca yeni yapılarda oturmak elbette daha güvenli.

İlçemizdeki zeminlerin mühendislik jeolojisi bakımından pek çok problem çıkarabilecek sedimanter birimler ve alüvyonlardan oluştuğundan, inşaat kısmında daha az teknoloji ve gelişmiş mühendislik ihtiyacından dolayı az katlı yapılar ile ahşap, çelik gibi esneme özelliğine sahip hafif yapılar ve tabi ki yüzey ve yeraltı su kaynaklarına yakın alanlar daha fazla zemin problemi barındırdığından bu alanlara uzak yapılar daha güvenli. Ancak tekrar altını çizmek istiyorum ki zeminde bulunan problemlerin mühendislik yöntemleri ile belirlenerek zeminde ve yapılarda yapılacak iyileştirme ve düzenlemeler ile önüne geçmek gayet mümkün. Peki, ama tüm bu yapılar gerçekten doğru bir şekilde, zeminde doğru iyileştirme yöntemleri ile inşaat aşamasında dürüst bir şekilde yapılıyor mu? Buralarda işini düzgün yapan müteahhitler, mühendisler ile bir iki kişinin vicdanına canımızı bırakmadan düzgün işleyen denetim mekanizmasına ihtiyacımız var. Tüm bu şartlar sağlanıyorsa korkmamıza gerek yok, bu yapılar bizim en güvenli alanlarımız.
Bizim ülkemiz deprem ülkesi. Depremi tartışmamıza gerek yok, bu ülkede yaşayan herkes ya da en azından herkesin ailesinden birisi depremi yaşadı, belki de can veya mal kaybı verdi. Deprem bizim gerçeğimiz. Gündemden düşmemesi gereken bir gerçek. Acilen kentlerimiz tamamı depreme dayanıklı yapılardan oluşan, depreme dayanıklı kentler haline dönüşmeli. Çünkü maalesef deprem çok yakın, hatta kapımızda!

 

YORUM YAP